Beğenmeyi unutmayın!
İyi Okumalar...
• • •
Çok sıcak. Çok! Gözlerimi aralayıp kollarımdan destek alarak doğruldum. Kollarımdaki yanmayla kendimi geriye doğru bıraktım. Üstümde az önceki zırhların aksine siyah uzun yırtık kıyafetler vardı. Zırhlar yoksa ve benim burada olmamla az önceki yaşadıklarımı sadece hayal olarak adlandırabilir miyim? Tanrım! Çok teşekkür ederim! Hiç biri gerçek değil. Ama neden bu kadar gerçekti? Neden vücudumun kontrolünü yapamıyordum? Popomun yanmasıyla ayağa kalkıp zıpladım.
Bu da ne! Karanlık her yer. Ah! Yerler kırıklarla dolu. Kırıklardan lavlar püskürüp yerde etrafa doğru yayılıyordu.
Ayaklarımın yanmasıyla zıplayarak etrafa baktım. Boş duvarlar. Sadece yerde her saniye daha artan yakıcı lavlar vardı. Odanın tüm ışığını yerden fışkıran lavlar sağlıyordu. Yüzüme gelen parçayla yüzümü tutup geri sendeledim. Sırtım sıcak duvarla buluşunca inleyip gözlerimi araladım. Kollarıma yapışan demirle etrafa bakındım. Zincirler göğsümü sıkıca sarmış, hareket etmemi engelliyorlardı. Ah! Ateşin beni koruması gerekmez mi? Tanrı aşkına, etrafta ne halt dönüyor? Gözyaşlarım akarken, çığlık atıp ayaklarımın üzerine gelen lavlardan kurtulmak için duvara yaslamaya çalıştım. Olmuyor! Acıyor.
Elimi sıkıp hıçkırıklarımı azaltmaya çalıştım. Sakinleş, geçecek. Evdesin, yanında arkadaşların var. Sakin ol. Lanet olsun! Gözümü kapatıp kafamı duvara yasladım. Anne, canım acıyor! Çok acıyor... Dişlerimi sıkıp, kolumda ki zincirleri oynatmak için iki yana kendimi sertçe salladım. Koluma boydan boya sıçrayan lavla kafamı duvara vurup tekrar bağırdım.
Ah! Kafamı eğip gözyaşlarımı omzumla sildim. Kafamı iki yana sallayıp ayaklarımı kaldırmaya çalıştım. Başımın ağrısıyla gözlerimi hafiften açtım. Derinin yanığıyla midem bulanırken derin nefes aldım. Kusmanın ne yeri, ne zamanı...
Acıdan gözlerim kapanırken kendimi bıraktım.
Yanmış et kokusu ile tekrar çığlık atarak gözümü açtım. Ayaklarımın yerle temasını kesmek için zıplayarak ağlamaya devam ettim. Seni ateşlerin içinde öldüreceğim Tut. Terlerimle gözyaşlarım karışırken kendimi bıraktım. Demir zincirler kolumu keserken, acıdan tekrar etraf siyahlaşmaya başlamıştı.
Acıyor! Derin nefes alıp tekrar gözlerimi açınca etrafa kısaca baktım. Zincirlerden kurtulmam lazım! Kendimi ileri geri atarken sanki daha da sıkılaşıyordu. Dudaklarımın titremesiyle kafamı eğdim. Ne ara bu kadar çaresiz oldum ben? Annem yok, babam yok, arkadaşlarım yok, Seph yok... Kimse yok burada. Tekim. Acıma ortak olan yok. Defalarca ölüyorum, tek başıma. Bacaklarıma gelen lavlarla etraf dönerken direnmedim.
Dakikalarca, saatlerce bayıldım ve tekrar ayıldım. Bu lanet zincirler etrafımı öyle sıkıyorlardı ki, nefes almamı engelliyorlardı. Unutma, tekrarlar. Belki bunlar gerçektir.
Tut'un tarafında kendini görüyorsun. Büyücü kralı, size ihanet ediyor. Ordunun yarısı da olsa destekte bulundu. Karşıda arkadaşların ve diğerleri vardı. Krallıkta Mick denen herif sana dadanıyor. Christian, tamamen otoritenin ortasında. Kontluktan daha üst unvan almış olabilir. Stratejimiz bozuluyor. Aynı taktik yaparlarsa gerçekse, onları tamamen yok edebiliriz. İkizler çok çökmüş görünüyordu.
Saçlarımın rengi kırmızıydı. Peki ya gözlerim? Acaba onların rengi de değişmiş miydi?
Gözümü kapatıp bir kez çığlık attım. Acıyı kabul et. Kollarımdan geçen kırmızılıkla gözlerimi şaşkınlıkla araladım. Oha. Ne oluyor? Etrafın daha netleşmesiyle, ayaklarımdan gelen titremeyle ellerimi sıkıp demir zinciri ileri doğru iteledim. Kollumun arasından fırlayan zincirle gülerek kendimi iki dizimin üzerine bırakıp ellerimi dizime yerleştirdim.
Diğer dakikaların aksine şuan vücudum acıtsa da ateşi kabul ediyor, çekiyor gibiydi. Ne değişti? Ayağımın altında oluşan yanmayla ayağa kalktım. Hava elementimi kullanabilir miyim acaba? Denemekte fayda var. Ellerimi açıp gözlerimi kapattım. Derin nefes al, ver. Yok. Olmuyor. Suyu denesem. Etraftaki lavları durdurur mu? Ellerimi çırpıp gülümsedim. Suya hâkimsin, yapabilirsin. Yerleri suyla doldurun hadi. Sırtımın bir şeye çarpmasıyla gözlerimi açtım. Açık ağzıma su girmesiyle etrafa baktım.
Demir kutunun içindeydim. Denizde miydim? Yoksa okyanusta mı? Yeter artık. Elimi kutuya vurmaya çalışırken, vücudumun uyuşmasıyla gözlerim kapandı.
Gözlerim açılırken derin nefes çektim. Lanet olsun. Burnum yanarken gözlerimi kapatıp burnumu kapattım. Midem çalkalanırken kafamı demire yasladım. Etraf siyah olurken kulaklarım uğuldamaya başladı. Gözlerim kayarken suyun etkisiyle kollarım kalkmıştı... Yorgunca gözlerimi açıp hızlıca elimi vurmaya başladım. Kırıl! Kırıl hadi! Kırılsana! Kırıl! Kırıl! Kırılsana! Tekrar boğulurken gözyaşlarımda ıslattı yüzümü. Lütfen, çıkar beni buradan. Lütfen...
Gözlerimin önündeki demirliklerden tutarken etrafın dönmesiyle öne doğru düştüm. Ellerim dikenlere gelince hızla çektim. Bir de bu eksikti. Bu sefer hangi cehennemdeyim? Tepede ki güneşe gözlerimi kısıp elimi gözüme kaldırdım. Dudaklarımı ıslatıp yürümeye başladım. Çöldeyim herhalde. Her yerin kum olmasının başka sebebi olamaz zaten. Gökyüzü garip mavilik içindeyken, dakikalarca yürüdüm. Durmadan. Hiçbir şey yok ki burada. Başıma ne gibi iş gelebilir? Kum da yakıyor. Ah olmuyor, çok da sıcak. Çalıştır kafayı. Nasıl ayaklarının yanmasını engellersin? Tişörtü uçlarından çekip kafamdan çıkardım. Ortadan ikiye yırtıp yere oturdum. İki ucunu birbirine bağlayıp diğerini de aynı şekilde bağladım. Kötü his kabul ediyorum ama zekice. En azından işe yaradı. Atletimi düzeltip ayağa kalktım. Tek başıma ne kadar daha yürüyeceğim? Kafamı dağıtmam lazım. Şarkı söyleyebilirim? Ya da kardeşimi düşünebilirim.
Sevmeyi ilk sana karşı hissettireceğim belki. Şefkat duygusunu ilk sana karşı hissedeceğim kardeşim. Bir kız mı olsa daha iyi olurdu? Yoksa erkek mi? Erkek olursa, onunla büyüyünce antrenman yapabilirim. Onunla kaçabilir, kavga edebilirim. Peki ya kız olursa? Ona nasıl bağırırım? Prensesler gibi yetişir. Annemlerin sevgisi, benim sevgim... Periler gibi yetişip halkın kalbine taht kurabilir, benimkine yapacağı gibi. Onu korur, kollardım. İkiz olsalar? Tanrım... Düşünme, hayal kırıklığına uğramak istemiyorum.
'Kardeşim!' kulağımda yankılanan sesle irkilip etrafımda döndüm. 'Kimse var mı? Kim o?' Elimi gözümün üstüne getirip etrafa daha dikkatli bakındım. Kimin sesiydi ki bu? O kadar tanıdıktı ki, bir o kadar da uzak... İvan? Ya da Matt? Ve ya Elena? Bilmiyorum, bilmiyorum.
Tükürüğümü yutmaya çalışıp kendimi yere attım. Gözlerimi kapatıp ellerimin arasındaki kum tanelerini bıraktım. 'Uyan.' 'Uyan.' 'Uyan!' Gözlerimi yavaşça aralarken gözüme giren kum tanesiyle geri eğildim. Kum fırtınası mı? Felaketler sırayla mı geliyor üzerime! Hortuma arkamı dönerek gözlerimi sildim. Acıdan nefesim kesilirken kalkmak için çaba gösteremiyordum. Vücuduma sertçe parçacıklar gelirken, hıçkırıklarım arasında kendimi sertçe yere bıraktım
Bittim. Tam anlamıyla, bittim.
• • •
Düşüncelerinizi yazmayı ve beğenmeyi unutmayın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMİZDEKİ GÖLGE - [DEK-2]
Fantasy|𝔇ö𝔯𝔱 𝔈𝔩𝔢𝔪𝔢𝔫𝔱 𝔎𝔯𝔞𝔩𝔩ığı 𝔖𝔢𝔯𝔦𝔰𝔦 2.Kitap| İkinci kitap kaldığı macera ile devam ediyor... Krallığına dönüşünden sonra her şeyi yoluna oturmaya uğraşan Prenses, Kral Tut ile olan ilk düellosunda kaybetmiştir. Kral Tut'un ona karşı...