Media: Ezhel - Küvet
Oylarınızı ve yorumlarınızı unutmayın ♡“Yani diyorsun ki şimdi siz çoktan işi pişirdiniz.” Karşımda pis pis sırıtıyordu. Saint ile birlikte kafeteryaya gelmiştik çünkü iddiayı kaybetmiştim. Bardağını elinden alarak dikledim ve masaya boş bardağı bıraktım. “Ya sen? Bakıyorum da düğün mevzusuna kadar ulaşmışsınız.”
Kollarını masaya dayadı ve ellerini çenesine götürdü. “Ben değil daha çok Zee beyefendinin babası.” Güldüm ve sandalyeme yaslandım. “O zaman sen meşhur CEO'muzu bende P'Prem'i getireyim.” Suratındaki şaşkın ifadeyle sordu. “Nereye?”
Hiç şeklimi bozmadan cevap verdim. “İçmeye tabii ki.”
*
Dünyadaki en saçma pavyona gelmiş olabiliriz. Evet pavyona... Saint ısrar edince hiç birimiz kıramamış ve kabul etmiştik. Hepimizin yüzünden bıkkınlık aksa da Saint gayet mutluydu. İyi hoş ya bu da P'Zee'nin hoşuna gitmişti.
Masamıza geçip yerleştikten sonra CEO’muz sabırsız bir tavırla, bizi beklemeden ilk bardağı devirdi. “P' içmeye geldik insan bir bizi de bekler.” Saint bardakları doldurmaya çalışıyordu. Bizde Prem ile birlikte oturmuş onları izliyorduk. “Şimdi diyorsun ki Saint senin arkadaşın. Bu da ülkemizdeki en büyük CEO'lardan biri ve onun sevgilisi.” Bıkkın bir ifadeyle söylediklerimi tekrarlayan Prem'e döndüm. “Anladıysan ne diye tekrar tekrar söylüyorsun.” Ellerini yana açtı. “Bilmem, sadece tuhaf geliyor işte. Yakında alışırım.” Bardağını havaya kaldırdı ve bizim de yapmamız için kaş göz hareketleri yapmaya başladı. Yüksek sesle bardakları tokuşturduk ve dikledik. O an Prem'e döndüm. “Bu arada, eğer çok fazla kaçırırsam beni durdur tamam mı?” kafasını bana çevirdi ve alayla “Neden? Yoksa birilerine mi saldırıyorsun?” dedi. Kaşlarımı çattım ve kafamı ondan uzaklaştırdım. “Hayır sadece... saçmalıyorum işte.”
*
Yan masadaki kızlar hiç zaman kaybetmeden yanımıza uçuşmuşlardı. Bu hepimizden çok tabii ki de Prem'in işine gelmişti. Herif gözümün içine baka baka kıza asılıyordu ve ben buna dayanamıyordum. Tamam bana da asılan oluyordu fakat ben ya geri çeviriyor ya da arkadaşça cevap verip yolluyordum. Kıza buradan nereye geçeceğini sormuyordum en azından!
Bu kaçıncı şişeydi bilmiyorum. Tek istediğim içip bu saçmalıktan kurtulmaktı. Ayağa kalktım ve uzaklaşmaya başladım. Prem’in arkamdan bağırdığını duydum. “Fazla uzaklaşma! Seni kapamalarını istemem.” Pislik herif... Sinirliydim, bu her halimden belli oluyordu. Sadece elimi sallamakla yetindim ve tuvalete girdim.
Ellerimi yıkayıp yüzüme su çaldım ve aynada kendime baktım. Burukça bir gülümseme oluştu çehremde. Yorulmuş, yıkılmış insanları andırıyordum.
O sırada aynadan arkada birinin olduğunu fark ettim. Tanıdık geliyordu fakat ayna kirli olduğundan tam çözememiştim. Döndüğümde Bright ile karşı karşıya geldim. “P’ sende mi buradaydın?” Afallamışa benziyordu, geri adım attı. “Boun... sen buralara gelir miydin ya?” Elimi omzuna koydum. “Her insanın kafa dağıtması gerekir değil mi? Hadi gel bizimkilerin yanına gidelim.” Bileğinden kavradığım gibi onu bizim masaya sürükledim. Bir şeyler söylese de duymuyordum.
Masaya vardığımızda Prem'i süzdüm. Neredeyse kucağına oturmuş olan bir kızla muhabbet ediyordu. İçimde lavların fokurdağını hisseder gibi oldum.
Bright'a yer gösterip karşısına geçtim. Prem bizi fark edinceye kadar ben Bright'ı diğerleriyle tanıştırmıştım bile. Prem fark eder etmez kızı kendinden iterek bana döndü. “Nereden buldun bunu?” Bright arkasına yaslandı ve Prem'i süzdü. “Bunu derken? Bakıyorum da sevgilinden çok başkalarıyla ilgileniyorsun, yoksa onu almamı mı istiyorsun?” ben afallamış bir şekilde bir Bright"a bir Prem'e bakıyordum. Bright bizim sevgili olduğumuzu nereden biliyordu? En önemlisi ve en başından beri merak ettiğim şeyse Bright ve Prem'in arasında ki bu nefretin neden olduğuydu.
Zee ellerini sallayarak “Sakin olun. Buraya içmek için geldik kavga etmek için değil. Hey sen dostum, eğer kavga çıkaracaksan git lütfen.” Parmağıyla Bright'ı gösteriyordu. O anda içimde Bright'ı korumam gerektiğine dair hisler uyandı ve söze girdim. “Eminim niyeti bu değil. Bizimle kalsın, benim için değerli birisi o.” Gözlerimle Bright'ı gösterdim ve yüzüne karşı gülümsedim. Zee daha fazla karışmak istememiş olacak ki Saint'le olan sohbetine geri döndü.
Prem'e baktığımda küplere binmişe benziyordu, hoşuma gitti. Kalktım ve Bright'ın yanına geçerek ona iyice sokuldum ve havadan sudan konular açmaya başladım. Amacım Prem'den intikam almaktı. Benim hissettiğim acıyı ve öfkeyi hissetmesini istiyordum.
Bir anda yerinden kalktı ve üzerime doğru geldi. Bileğimden kavradığı gibi beni çıkışa sürüklemeye başladı. “P’ dursana canım acıyor.” Ben bunları söyleyene kadar dışarıya çıkmıştık bile. Durdu ve delirmiş gibi suratıma baktı. “İçin rahat etti mi bari o herife sırnaşırken.” Beni tekrar sürüklemeye başladı. Pavyonun yanındaki karanlık köşeye vardığımızda beni hırsla duvara çarptı ve ellerini başımın yanına vurdu.
“Ne yapıyorsun?!” suratıma yaklaştığında tırstım ve gözlerimi yumdum. “Sen... sadece benimsin.” Nefesini yüzümden hissediyordum. Yavaşça gözlerimi açtım ve kaşlarımı çatıp kollarımı göğsümde bağladım. “Ne zannediyordun? Ben sana aitim sende bana. O kızlarla konuşmak iyi geldi mi bari?” son cümleyi söylerken gözlerimi devirmiştim.
Yüzümden uzaklaştı ve ellerini çekerek iki yanında serbest bıraktı. “Sadece sohbet ediyorduk.” Ses tonu gayet normaldi. Üzerine yürümeye başladım ve bu sefer ben onu duvara yasladım. “Kucağına almak zorunda değildin! Senin kucağın sadece bana ait.” Ellerimi pantolonunun fermuarına götürdüm ve yavaşça açtım.
Ellerimi yakaladı ve beni kendine çekerek yerlerimizi değiştirdi. Gene benim sırtım soğuk betona dayalıydı. “Eğer devam edersen kendimi tutamam ve burası da bunun için pek uygun değil.” Yandan bir gülüş atarak kulağına eğildim. “Aklın hep çükünde değil mi?”
*
Bu hâlimle büyükanneme görünmemek için Prem'in evine sapmıştım. Aslında Prem'in afallamış hâlimi kullanacağını biliyordum fakat büyükannem daha mühimdi. Ona kısa bir mesaj çekerek durumu izah etmiştim, anlayışla karşılamıştı.
Mutfağa yönelip bir bardak su içtim ve ağzımı bileğimle sildim. Prem'de bu fırsatı kaçırmayıp belime sarılmıştı. Ona döndüm. “Çok uykum var bu gece rahat dursan olmaz mı?” suratımın beş karış olduğunun farkındaydım ama umurumda değildi, sadece uyumak istiyordum. “Fermuarımı açarken hiç öyle demiyordun ama.” Bu hareketim belli ki hoşuna gitmişti. Olacakların farkındaydım bu yüzden zaman kaybetmeden dudaklarına saldırdım ve parmaklarımı saçlarına geçirdim. Amacım onu yormaktı.
Bunu beklemiyor olacak ki bir süre karşılık vermedi. Daha sonra beni kendisine çekerek tezgaha yasladı. Kucağına atlayıp bacaklarımı iki yanına sardım. Zaten bulanık olan beynimle birlikte ne yaptığımın tam olarak farkında değildim. Sadece karşımdakinin tadını çıkarıyordum.
*
Beni küvete bıraktığında ürperdim ve hâlâ ayakta olan Prem'e baktım. “Küvet fantazisi mi var sende?” Üzerindeki tişörtten kurtuldu ve küvete girip üzerime eğildi. “Konu sen olunca... her türlüsü.” Dudaklarıma tekrardan saldırdığında daha fazlasını istedim. Üzerimdekilerden kurtulmak istiyordum. Tişörtümü sıyırdım ve kafamdan çıkartıp herhangi bir köşeye fırlattım.
Her hareketimizin banyoda yankı yapması hoşuma gidiyordu. Sanki bu öpüşmemizi daha şehvetli kılıyordu. Ağzımda dolanan dille birlikte inliyordum ve inlemelerim onu sanki keyiflendiriyordu.
Yavaşça ellerini fermuarıma götürdü ve açtı. Aşağıya sıyırıp pantolonumdan da kurtulmamı sağladı. Bense onun tenine dokunmanın keyfini çıkartıyordum.
Kucağıma oturup sürtünmeye başladığında aletimi kavradı. Bende bu sırada onun pantolonuyla ilgileniyordum.
En sonunda ikimizin üzerinde de hiçbir şey kalmayınca yavaşça dudaklarımdan ayrıldı ve kafasını aşağıya doğru indirip ağzına aldı. Bunu hiç beklemediğim için hızla gözlerim büyüdü. En sonunda kafamı geriye atarak inlemeye başladığımda kafasını kaldırdı. “İnlemelerin beni daha da tahrik ediyor.”
İki parmağını da deliğimde hissettiğimde tek yapabildiğim suratına bakmak oldu. Yavaş yavaş git gel yapmaya başladığındaysa alt dudağımı dişledim.
“Bekle” ayağa kalktı ve içeriye doğru yürüdü. Küvette yıkanmak için bekleyen küçük bir çocuk gibi bekliyordum. Fakat benim tek farkım yıkanmadan önce farklı şeyler yapacak olmamdı.
İçeri geri girdiğinde elinde olan kayganlaştırıcıyı fark ettim. Eline bolca sıkarak eski yerini aldı.
Geçen sefer ki gibi acıyacağını düşünmüştüm fakat bu sefer acıdan çok keyif vardı. O hareket ettikçe inliyordum. Benim inlememden tüylerinin diken diken olduğunu hissedebiliyordum, ellerim omzundaydı. Hoşuma diyordu. O diken diken oluşun altındaki hazzı ve arzuyu biliyordum. Çünkü aynılarını yaşıyordum.
“Geliyorum.” Sesinin titremesinden ve kısıklığından gene dağıldığını anlamıştım. Beraber dağıldığımızı görmek anlamsızca mutlu ediyordu. “Bende...” diyebildim sadece.
*
İşimizi hallettikten sonra suyu açtı ve dolmasını bekledik. Şu anda gözlerine dahi bakamıyordum. Ne kadar ilk seferimiz olmasa da ışık olduğundan her zerremi görmüştü ve bu aşırı utanmama neden oluyordu. Ayrıca yanaklarımın al al olduğundan da emindim.
Dolan suya rağmen bana iyice yaklaştı ve yanaklarıma ufacık öpücükler bıraktı. “Sanırım en sevdiğim Boun bu hâlde olan Boun. Dağılmış, dağılmasına rağmen utanan ve yanaklarındaki elmaların ne kadar güzel olduğunun farkında olmayan Boun.” Suratımı süzdükten sonra alnıma kocaman bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. Benim sevdiğim Prem'de buydu işte. Utandığımı bildiği hâlde beni daha da utandıran Prem.
●●●●●●●●●●●
İçmeye gitmek iyi gelmişti aslında, kafamdaki bütün boş düşüncelerden kurtulup sadece Zee ile ilgilenmiştim. Onunla sapma sapan konular hakkında tartışmak hayatımda yaptığım en güzel aktivitelerden biriydi. Hemde bir pavyonda.
Çok kaçırmamış olmama rağmen beynim bulanıyordu. Zee de bunu fark etmiş olacak ki beni kendi dairesine götürdü. Tanrı aşkına bu herifin kaç dairesi vardı böyle!
İtiraz etmemiştim çünkü Pat evdeydi. Benimle uğraşmasını istemedim, ya dalga geçerdi ya da üzerimi değiştirmeye falan kalkardı. Bunlarda hiç işime gelmezdi.
Beni yavaşça yatağa yatırdığında etrafımda yastık aradım ve bulunca hırsla sarılıp bacağımı üzerine attım. Soğuk yastık ferahlatmıştı. “Kime sarılıyorsun böyle sımsıkı.” Büyük ihtimalle bilincimin tamamen kapalı olduğunu zannediyordu. Öyle sanmaya devam etsin bakalım. “Karıma.” Uzatarak söylemiştim ki daha fazla tepki versin. “Karın kimmiş bakalım?” yatağa oturduğunda gülümsedim. “Zee" o an üzerime atlayacağını falan düşünmüştüm fakat yaptığı tek şey yanıma uzanıp saçlarımı okşamak oldu.
Gözlerimi açıp uzun bir süre yüzünü süzdüm. Hâlâ saçlarımı okşuyordu, halimden memnundum. “Seni gerçekten çok seviyorum Saint.” Gülümsedi ve yaklaşıp burnuma minik bir öpücük bıraktı. Uzaklaşmasına izin vermeden ellerimi devreye soktum ve yüzünü tutup iyice kendime yaklaştırdım.
Gözlerinin içine baktıktan sonra -Bunu ondan onay almak için yapmıştım- dudaklarına kapandım ve vücudumu tamamen ona yasladım. Elleriyle belimi kavrayıp sıkıca sarınca daha da hırslandı ve dudaklarımı çekiştirdi.
Benden ayrıldığında ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Sadece beni rahatlattığını ve bütün hücrelerime iyi geldiğini hissediyordum. “Saint eğer durmazsak yolumuz yol.” Nefes nefeseydi, benden uzaklaşarak ayağa kalktı.
Doğruldum ve geriye çekilerek yatağın başlığına yaslandım. “Ne yoluymuş bu?” dediğimde bana döndü ve gülümsedi. “Benim olmanı istiyorum Saint.” Dediğinde tüylerim ürperdi. İçimde kabaran şeyin ne olduğunu çözemesem de beni heyecanlandırıyordu.
Ayağa kalkıp hızlı adımlarla karşısına geçtim. Elimi yüzüne koyduğumda titrediğini fark ettim. Beni gerçekten istiyordu. Dudaklarına dudaklarımı sürttüğümde elleriyle belimi kavradı, yüzünü hafif geri çekti. “Bundan emin misin? Eğer sırf ben istiyorum diye...” lafı dudaklarına saldırmamla yarım kaldı. Bende onu istiyordum hem de deliler gibi. İçimde kabaran şeyin daha fazla dayanamayacağını biliyordum.
Beni yavaşça yatağa bıraktığında üzerinde olan gömleğin düğmelerini çözmeye başladı. “Bende açabilir miyim?” şaşkın şaşkın suratıma baktığında doğruldum ve ellerimi gömleğinin düğmelerine götürerek hızla açmaya başladım. Parmaklarımın titremesine aldırış etmemeye çalışıyordum.
Sonunda düğmeler bitince gömleği üzerinden sıyırıp attı ve dudaklarıma saldırarak parmaklarını saçlarıma geçirdi. Beni yatağa tekrardan yatırarak üzerime çıktı. Zaten bulanık olan beynim, emdiğim dille daha da bulanıyordu, inlediğindeyse olduğum yerden soyutlanıyordum. Onun inlemelerini hafızama kazımak istiyordum. Sürtünmeye başladığında, ellerimi istemsizce göğsüne götürdüm. Dudaklarımdan ayrılarak dolmuş gözlerini gözlerime kilitledi ve geri çekilmeye yeltendi. Kolundan tutarak onu durdum. “Saint bak eğer istemiyorsan... anlarım.” Onu kendime çektim. “Ben bunu daha önce kimseyle yapmadım. İlk defa yaşıyorum ve doğal olarak tuhaf hissettiriyor. Eğer istemeseydim... söylerdim, bunu sende biliyorsun.” O da kollarımı tuttu ve beni sarstı. “Ama sarhoşsun! Ya sabah uyanınca pişman olursan?” o bana mı bağırmıştı? Kaşlarımı çattım ve onun yüksek sesine kendi çırtlak sesimle karşılık verdim. “O kadarcık şey bilincimi kapayamaz. Ben seni istiyorum!” dudaklarına tekrar saldırdığım da bir süre karşılık vermemesine rağmen devam ettim. En sonunda inatçılığı bırakıp dilime karşılık verince üzerimdekileri sıyırdım ve çıkartıp yere fırlattım.
Ayağa kalkıp yavaşça kemerini çözdüğündeyse kafamı kaldırıp gördüğüm şeyle sertçe yutkundum. Bunu fark etmiş olacak ki yüzüne çarpık bir gülümseme yayıldı. “Bu benim nefesimi keser be!” dediğimdeyse kahkaha attı ve benim kemerimi de çözmeye başladı, bende şaşkın gözlerimle onu takip ettim.
En sonunda üzerimizde bir şey kalmayınca hâlâ ayakta dikilen Zee'yi süzdüm. “Bakmaya devam edersen yanaklarım kızaracak ama.” Gözlerimi devirdim. “Sen mi kızaracaksın? Taşak geçme benimle.” Üzerime çıkıp kulağıma eğildiğinde daha da ürperdim. Çıplak bedenimin onun çıplak bedenine değmesi hem heyecanlandırıyor hem de tuhaf hissettiriyordu. Kulağıma eğildiğinde nefesi boynumu yaladı. “Taşağı göreceksin şimdi.”Bölümün biraz geç geldiğinin farkındayım öncelikle kusura bakmayın. Ama feels geçirirken yazmak innanın çok zor oluyor. 🌼❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merdivenlerdeki Kapı ( ZeeSaint , BounPrem )
Fiksi PenggemarSokaklarda yürümek neden bu kadar keyif veriyor bana? Neden kendi düşüncelerimle boğuluyorum sokaklarda? Ahh... Düşüncelerim güzel olsaydı bir de hiç yakınır mıydım böyle güzel bir durumdan? Aşk, aşk, aşk... Şu bir kaç gündür duymaktan artık tiksinm...