Media: PremBoun/ZeeSaint
“Siktir Tan!” kulaklarının delindiğinin farkındaydım fakat hak ediyordu. "Senin olduğunu bilmiyordum Boun.” Kulaklarını tutarak elimde duran deniz şortuna bakıyordu. En son denize gittiğimizde tabii ki de Tan ile beraberdim ve şortum yanlışlıkla onun valizine karışmıştı. Almak istemiştim fakat her seferinde ya unutkanlıktan ya da umursamazlıktan alamamıştım. Şimdiyse bundan pişmanlık duyuyordum. Çünkü Tan şortumu neredeyse bin parçaya bölmüştü. Bunu neden ya da hangi amaçla yaptığını sormayacaktım çünkü Tan'ın ne mal olduğunu biliyordum.
“Yenisini alırım kızma.” Dudaklarını büzmüş küçük bir çocuk gibi bana bakıyordu. “İyi peki. Prem ile birlikte sahile gideceğiz, bu yüzden almaya gelmiştim.” Hızla ayağa kalkıp beni de ellerimden çekiştirerek ayağa kaldırdı. “Sahile mi? Prem'le mi? Neden?...Yoksa...” elimle durmasını işaret ettikten sonra devam ettim. “Aklından ne geçiyorsa o.” Hızla gözlerini büyültüp benden uzaklaştı ve birkaç saniye boyunca ağzını oynatıp durdu. “Bana neden söylemedin peki!” Bunu yapmasından nefret ediyordum. Her bağrışınca sağır oluyordum, ne biçim bir sese sahipse artık.
Yüzümü buruşturarak ona yaklaştım. “Üzgünüm, her şey çok hızlı gerçekleşti. Sana anlatacak zamanım olmadı.”
Kafasını kaşıyarak tekrardan yatağa oturdu. “Açıkçası... Bright ile beraber olduğunu düşünmüştüm.” Derin bir nefes alıp verdikten sonra yanına oturdum. Böyle düşünmesi çok normaldi çünkü Bright bana gerçekten yakın davranıyordu.
“Bright’ın derdi benle değil Prem'le. Aralarında nedendir bilemediğim bir nefret var, ama öğreneceğim.” Yüzüme uzun bir süre baktıktan sonra kafasını salladı. “Nerede, kiminle mutluysan onunla beraber ol dostum. Senden tek isteğim bu.”
○○○○○○○
“Hazır mısın?” arabanın bagajını kapıyordu. “Hazırım.” Yüzüme vuran güneş ışığına rağmen ona bakmaya çalışıyordum. Gülümsedi.
Aramızdaki bir kaç adımlık mesafeyi de kapatarak yaklaştı ve yüzüme düşen saçımı parmaklarıyla geriye attı ardından elini yüzüme koydu. “Çok güzel görünüyorsun.” Ellerimi beline doladım ve onu kendime çektim. Sanırım bu hareket bulaşıcıydı, Prem her bana yaklaştığında beline sarılmak istiyordum.
“Hadi arabaya binelim, yoksa sabaha kadar varamayacağız.” Sabaha kadar demiştim çünkü şu an saat öğleden sonra altı civarıydı. Ne kadar sabah yola çıkmak istesek de önümüze sürekli engeller çıktığından bu saate kalmıştık.
Şikayetçi değildim, Prem olması yeterliydi. Onunla her an her yere gidebilirdim.
○○○○○○○○○○
Yatağa valizimi hırsla bırakıp banyoya koştum. Sinirliydim ve bunda haklıydım. Otele girer girmez Chiya ile karşılaşmıştık, Prem ile birlikte ne kadar onu takmamaya çalışsak da, Chiya gözleriyle resmen Prem'i yiyip bitirmişti. Bu hiç hoşuma gitmemişti, hem de hiç. Sevgilimle baş başa geçirecek vaktim vardı ama Chiya gelip keyfimizin içine sıçmıştı.
“Boun mızmızlanma da çık dışarı!” hırsla kapıya vuruyordu. “O kız burada olduğu sürece çıkmayacağım.” Aynanın karşısına geçmiş avazım çıktığı kadar bağırıyordum.
“Abartma Boun. O artık bizim için hiçbir şey, neden onun yüzünden eğlencemizi bozalım ki?” Haklıydı. O artık bizim için bir şey ifade etmiyordu, her şey olup bitmişti. Peki ya bakışları? O bakışlardan nefret etmiştim bir kere.
Kapıyı yavaşça açarak Prem'e baktım. Gözlerim direkt olarak dudaklarına kaymıştı. Her seferinde bu oluyordu ve ben bu huyumdan nefret ediyordum, her an onu arzulamam hoş değildi.
“Gel buraya.” Kollarını iki yana açarak kocaman gülümsedi. O bu kadar güzelken nasıl hayır diyebilirdim ki? Tek adımla kollarına ulaşmıştım bile. “O kızdan nefret ediyorum.” Saçlarımı okşayarak bana daha sıkı sarıldı. “Biliyorum. Bunun için üzgünüm, ondan nefret etmeni sağladığım için.
Kafamı kaldırarak kollarından ayrıldım ve oda da bulunan koltuğa giderek kendimi bıraktım. “Senin suçun değil. Başta seni aldatan oydu değil mi?” Tek kaşımı kaldırarak hâlâ ayakta bulunan Prem'e baktım.
Yavaşça yanıma gelerek o da koltuğa oturdu. Gözlerim gene dudaklarına kaydığında hızla kafamı çevirdim. Elimde değildi, her an onu istiyordum.
Elleriyle yüzümü kavrayıp kendisine çevirdiğinde yutkundum. “Neler oluyor?” hâlâ kafamı tutan ellerini yakaladım ve aşağıya indirdim. “Gözlerim...” gözlerimi kapatıp hızla sıktım. “İstemediğim hâlde dudaklarına kayıyor.”
Kahkaha sesi duyunca gözlerimi açtım ve çatık kaşlarla ona baktım. “Neye gülüyorsun?” Bana yaklaşarak belime sarıldığında bütün vücudumun gevşediğini fark ettim.
“O zaman öp beni.” Çatık kaşlarımla birlikte ellerimi göğsüne vurduğumda beni daha sıkı sarmaladı. “Bu durum hoşuma gitmiyor P'"
Kollarını biraz gevşetirken gözlerindeki şaşkınlıkla sordu. “Neden? İnsanın sevdiği insana dokunması, onu arzulaması çok normal değil mi?” İşte. Gene haklıydı. Onu seviyordum ve onu istiyordum, bundan daha normal ne olabilirdi ki?
İşaret parmağımı kalbinin olduğu yere bastırdım. “O zaman... öpebilir miyim?” sorman hata der gibi baktığında daha fazla dayanamadım.
Dudaklarımı onun dolgun dudaklarına bastırdığım anda beynim bulanmaya başlamıştı bile. Kolları yavaşça omzuma yol alırken, parmaklarımın saçlarında dolandığını fark ettim.
Omzumdaki eller beni yavaşça koltuğa yatırdığında direnmedim. Dili dişlerimde dolanırken hırsla ona karşılık vermeye çalışıyordum.
Bana sürtünmesini beklerken -Çünkü her seferinde bunu yapıyordu.- bir anda üzerimden kalkmasıyla beynimdeki bulanıklığın yok olduğunu hissettim.
“Ne oldu?” televizyona doğru yönelirken “Sadece öpmek mi istiyorsun, yoksa başka şeyler de mi var?” dedi.
Doğrulup oturdum ve üzerimi düzelttim. “Sana asla hayır diyemeyeceğimi biliyorsun.”
○○○○○○○○○
Ertesi gün erken uyanmıştım. Neden bu kadar erken kalktığımı bilmiyordum fakat Prem yanımda olduğundan tembellik yapıp ona sokularak biraz daha yatakta kaldım.
Ancak daha fazla tembellik yapamayarak bir zaman sonra kalktım ve lavaboya giderek elimi yüzümü yıkadım. Yatakta gereğinden fazla durmak bana göre değildi.
Mutfağa geçerek bir şeyler hazırlamaya başladım. Yemek yapmak beni her zaman huzurlu hissettirmişti ve stresimi almıştı. Bu yüzden elimden geldiğince tarifler öğrenmiştim. Bu benim için de büyükannem için de pek iyi olmuştu doğrusu. Ha bir de sevgilim Prem için. Prem her yemek yaptığımda önce tadına bakar, ardından da bitene kadar över dururdu. Bu beni her zaman mutlu etmişti. Ne de olsa kendisi sevdiğim beydi.
Prem'in belimden sarılmasıyla birlikte düşüncelerimden sıyrılarak irkildim. Her seferinde bunu yapıyordu. İtirazım yoktu fakat ansızın yapması bir kazaya neden olabilirdi.
Olduğum yerde ona doğru döndüm. “Günaydın sevgilim.” Hâlâ saçları dağınıktı ve gözlerindeki mahmurluk geçmemişti. Bu hâli bana dağınıklığını anımsatmıştı. “Günaydın P'Prem.” Dudaklarına uzunca bir öpücük bıraktıktan sonra çekilerek yüzünü süzdüm. Onu gece gündüz demeden her an her yerde seyredebilirdim. O, kalbime ve bütün vücuduma iyi geliyordu.
“Neden kahvaltı hazırlıyorsun? Dışarı da yapacaktık ya?” Doğru söylüyordu, unutmuştum. Dün gece bana söylemesine rağmen aklımdan çıkmıştı. Malûm pek hareketli bir gece olmuştu benim için.
○○○○○○○○○○○○○
Kahvaltımızı yaptıktan sonra sahil kenarına gelmiştik. Denizin tuzlu kokusu bütün ciğerlerime dolmuştu. Öğle güneşinin denize vurması, denizi daha canlı ve parlak yapıyordu.
“Benimle gel.” Elimi tutarak beni kimsenin olmadığı gölgelik bir yere doğru sürümeye başladı. Ben su için can atarken beni başka bir yere götürmesi hoşuma gitmese de hayır diyemedim. Diyemezdim, onu kıramazdım. İnsan en değerlisine hayır diyebilir miydi hiç?
“Biraz dinlenelim.” Dinlenelim mi? Zaten dünden beri dinleniyorduk, ne dinlenmesiydi bu?
Gene de itiraz etmedim ve ağaca doğru giderek en gölge yerine kuruldum. Prem'de beni taklit ederek yanıma oturdu. Hiçbir şey söylemeden onu seyretmeye koyuldum. Savrulan esmer saçlara, hafif kızarmış dolgun dudaklara, kusursuz olan burnuna baktıkça yüreğimde bir şeylerin kabardığını hissettim.
“Kusursuz gözüküyorsun.” Dönmesiyle birlikte göz göze geldik ve anında gözlerim doldu. Ondan daha ne kadar etkilenebilirdim ki?
“Ben mi sen mi?” saçlarımı hızla okşayarak kocaman gülümsedi. Gülümsedim.
Dudaklarıma kısa bir öpücük bıraktıktan sonra uzaklaşmaya yeltendiği sırada ellerimle yüzünü kavradım ve onu engelledim. Bu güzelliğe daima yakından bakmak istiyordum.
Gülümseyerek ellerini ellerimin üzerine koydu. “Böyle yaparsan kendimi dizginleyemem ama.” Omuz silkerek çehresini incelemeye devam ettim.
Hızla ellerimi aşağıya indirerek dudaklarını dudaklarıma bastırınca bir an için irkildim, bunu beklemiyordum.
Beni belimden kavrayarak kendisine çekince buraya hangi amaçla geldiğimiz kafama dank etti.
Yüzünden çekilerek sordum. “Burada mı? Emin misin?” gözlerimle etrafı işaret ediyordum. Evet bizi kimse görmüyor olabilirdi fakat burası yatak değildi.
“Omuz silkerken iyiydi ama.” Pis bir sırıtışın ardından tekrardan dudaklarıma kapandı. Direnmedim, her zerrem onun için yanarken elimden hiçbir şey gelmezdi.
Dili hırsla damağıma vururken kendimden geçmiştim bile. Ağzına saldığım inlemelerin haddi hesabı yoktu.
Nefeslenmek için benden ayrıldığında kulağına eğilerek fısıldadım. “Seni istiyorum.” Geri çekilerek bir süre çatık kaşlarla ve şaşkın gözlerle beni süzdü. “Ne dedin sen az önce?” Bu şekilde tepki vermesi utanmama neden olmuştu. Yanaklarımın kızardığının farkındaydım.
O da bunun farkına varmış olacak ki bana yaklaşarak saçlarımı okşadı. “Utanman hoşuma gidiyor.” Saçlarımı geriye atarak tek kaşımı kaldırdım. “Sende beni istiyorsun biliyorum.” Önüne dönerek uzunca bir süre denizi seyretti, bende onu.
“Yanlış biliyormuşum.” Diye söze başladı. “Seni bulmadan önce, bu hayatta dayanabilmenin tek yolunun yaşamak için bir şeylere tutunmak olduğunu sanıyordum. Yanılmışım. Meğerse uğrunda ölmeyi göze alabileceğim bir şeyi bulmam gerekiyormuş.”¹ Bir anda bu kadar duygusala bağlaması beni şaşırtmıştı. Gülümsemekle yetindim ve ardından kafamı omzuna koyarak önümüzdeki güzelliği seyretmeye başladım.
Onu tanımak benim için kolay olmamıştı. Prem zor biriydi ve onu anlayıp kavramak epey zordu. İçimde tepinen şeylerin aşk yüzünden olduğunu bilmeden günlerim geçmişti. Duygu çelişkilerinden dolayı saatlerce başım ağrımıştı, fakat değmişti. Onu asansörde gördüğüm ilk andan beri vücuduma yayılan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Hâlbuki bunun tek bir cevabı vardı, bildiğim hâlde kabul etmediğim tek bir cevap.
Aşk...
Bu romantik ortamı bozmak istemiyordum fakat bu soru için daha uygun bir zaman yakalayabilir miydim bilmiyorum. Bu yüzden hafif tereddüt içerisinde sordum. “P', P'Bright ile neden kavgalısınız?” Sanki beni hiç duymamış gibi denizi seyretmeye devam edince cevap vermeyeceğini düşündüm. “Chiya yüzünden.”
Kafamı omzundan kaldırarak çatık kaşlarımı ona yönelttim. “Nasıl yani? Bu konunun benimle ne alakası var peki?” Gülümseyerek bana döndü ve bağdaş kurdu. “Chiya ile çıkmadan önce Bright onunla flörtleşiyormuş ve ben bunu bilmiyordum.” Lafını bölerek araya girdim. “Sen onu alınca da intikam almak istedi...Anladım.” Tekrardan gülümsedikten sonra devam etti. “Bakışlarımdan sana olan ilgimi anlamış olmalı. Derdi canımı yakmaktı Boun.”
Afallamıştım. Uzun zamandan beri benden mi etkileniyordu yani? “İyi de ben Bright ile tanıştığımda seninle de yeni tanışmıştım. Nasıl...” Lafımı tamamlamama izin vermeden araya girdi. “Bunu senden saklayacaktım ama... Sanırım ilk karşılaştığımızdan beri senden etkileniyorum Boun. Bunun farkına bende sonradan vardım, senin yakınında olmam bile kalbimin deliler gibi atmasına yetiyordu. Bu hissi daha önce hiçbir yerde tattığımı sanmıyorum. İlk başta korkmuştum fakat... sonra teslim oldum.”
Söyleyebileceğim tek kelime yoktu. Bunu benden saklamasına kızmamıştım elbette. Fakat ben onun için sürünürken Chiya ile sahte duygularına devam etmişti, canımı yakan da buydu. “Anlıyorum.” Diyebildim sadece. Benden daha fazlasını beklediğini biliyordum ancak yapamazdım. Ağzımdan ters bir şeyin çıkmasından korkuyordum.
“Boun.” Kafamı çevirerek gözlerine baktım. Gözlerinde kaybolup gitmemi sağlayan bir şeyler vardı sanki. “Bunu daha önce sana söylemedim mi bilmiyorum ama... Seni seviyorum.” Yüzüme istemsizce bir gülümseme yayılınca kafamı göğsüne gömdüm ve ona sıkıca sarıldım. “Bende seni seviyorum.”
○○○○○○○○○○○○○○
1 Bildirim:
bb0un bir fotoğraf paylaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merdivenlerdeki Kapı ( ZeeSaint , BounPrem )
Fiksi PenggemarSokaklarda yürümek neden bu kadar keyif veriyor bana? Neden kendi düşüncelerimle boğuluyorum sokaklarda? Ahh... Düşüncelerim güzel olsaydı bir de hiç yakınır mıydım böyle güzel bir durumdan? Aşk, aşk, aşk... Şu bir kaç gündür duymaktan artık tiksinm...