Medyada Adriana var :D
Gözlerime gelen güneş ışınlarının aksine alarmımın iğrenç sesi ile yüzümü buruşturarak uyanmıştım. Aslında gözlerimi açtığım söylenemezdi. Sadece düşüncelerimi dinliyordum. Kafamda tonlarca soru ile uyanınca bunun olması çok muhtemeldi. Hayat, daha ben doğmadan en büyük kazığını atarak beni yalnız bırakmıştı. Aslında tek başına olan birine göre gayet iyi idare ettiğimi düşünüyorum. Her şeyden önce yalnızlık benim için bir engel değil motivasyon nedeni idi.
Hiçbir şey için isyan etmemiştim. Hayatta her şeyin bir nedeni olduğuna inanmışımdır. Başıma gelen şeyleri kötüye yormak yerine bardağın dolu tarafından bakmayı doğduğum andan itibaren biliyordum. Ne hayat isyan edebileceğimiz kadar uzun ne de biz isyan edebilecek kadar cesaretliyiz.
Yavaşça yatakta doğruldum ve bir süre etrafıma bakındım. Odanın belirli yerlerinde olan saçılmış kitaplar ve kıyafetler fazla göze batmıyordu. Zaten akşam kirlenecek psikolojisiyle etrafı toplamayı hep ertelerdim. Kafamı toparladım ve ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tenime değen halının püskülü ile küçük tebessüm peydah oldu. Vücudumu yavaşça ileri ittim ve bir süre ayakta sallandım. Uyuşuk adımlarla odamın içinde bulunan banyoya ilerledim.
İçeri girdiğimde tam karşımda bulunan aynada gördüğüm canavar ile ufak bir şok yaşadım. Rezil halimi düzeltmek için banyoya girerken aynı zamanda da homurdanıyordum.
***
Bahçede yürürken dimdik bir şekilde karşıma bakıyordum. Halimden hiçbir zaman utamadım ve utanmayacaktım. Benimle dalga geçmeyi aklının kıyısından geçiren zaten kendini karektersiz sınıfına sokabilirdi.
Kapıdan içeri girdiğimde karşılaştığım görüntünün her zaman olandan bir farkı yoktu. Her gün görüştükleri halde özlemle birbirine sarılmaktan hiç bıkmayan kızlar ve hayvani bir şekilde şakalaşan erkekler hafızama adeta kazınmıştı. Onları es geçip dolabıma doğru yürürken nedense hiçbir şey düşünmüyordum.
Elimi dolabın kilidine getirdim ve uyuşuk bir halde şifreyi girdim. Kapağını açtığım dolaba kısa bir bakış attım ve ellerim komut almadan geometri kitabına uzandı. Bir anda gözlerimde hissettiğim baskı ve sonsuz karanlık derin bir iç çekmeme neden olmuştu. Sıkkın bir şekilde konuşmaya başladım.
" Mia her sabah aynı şeyi yapmaktan bıkmadın mı? "
" Aman be sana yaranılmıyor zaten. Azıcık eğlenelim dedik hemen şikayet et ."
" Mia lütfen, ders geometri zaten. Bir de sen başlama. "
" Pekala. Bu seferlik affediyorum. Benim dersim de geometri. Beraber gidelim."
" Tamam."
Sınıfa girip sıramıza oturduk zaten hemen hoca geldi. Ders sıkıcı bir şekilde işlerken derin bir of çektim. Geçen kırk dakikanın ardından iflas eden bir bağışıklık sistemi ile karşı karşıyaydım. Ben çantamı toplarken Mia konuştu:
" İtiraz istemiyorum bugün doğum günüm yani bize geliyorsun."
" Mia- "
" Sus sakın konuşma. Her sene aynı şeyi yapıyorsun. Ben de her sene sana dil döküyorum. Ama bu sefer olmaz. Şimdi eve gidip hazırlan ve bize gel. "
"Off tamam Mia amma da konuştun."
Hemen çantamı topladım ve Mia' ya veda edip okuldan çıktım. Biraz sahilde turladıktan sonra hemen eve gittim. Giyindim ve çantamı alıp evde çıktım.Mia 'nın evi benim evime yakın olduğu için on dakikada vardım. Ben kapıyı çalmadan Mia açtı ve beni aceleyle eve soktu. Biraz film izlyip dedikodu yaptıktan sonra Mia:
" Ben telefonumu odada unutmuşum alıp geliyorum. "
Bir süre bekledikten sonra susadığım için mutfağa gittim. Buraya sürekli geldiğim için nerdeyse her şeyin yerini öğrendim. Hemen ilk çekmeceyi açıp bir bardak aldım ve masanın üzerinde ki sürahiden su doldurup içtim. Salonun girişine geldiğimde Mia' ya seslendim. Bir süre bekledikten sonra ses çıkmayacağını anlayınca odasına gitmeye kara verdim.
Merdivenlerden yavaşça çıkarken biraz tedirgin oldum ama merak duygum daha ağır geldi ve merdivenleri daha hızlı çıkmaya başladım. Odanın önünde durdum ve sesimi hafifçe yükselterek seslendim. Ses çıkmayınca kapıyı yavaşça açarak içeri girdim. Oda boştu, yavaşça içeri yürüdüm ve kapıyı kapattım. Burnumda hisssettiğim baskı ve gelen koku ile gözlerim kapanıyordu. Telaş içinde çırpınırken çabalarım son buldu ve kendimi karanlığa teslim ettim.
***
Gözlerimi açmadan önce aklıma Mia' nın evinde yaşadıklarım geldi ve içimi bir korku kapladı. Yavaş ve temkinli bir şekilde ğözümü açtım. Gözucuyla yan tarafıma baktığımda muhtemelen benden birkaç yaş büyük biri vardı. Yan tarafdaki kişiye belli etmeden yavaşça etrafıma baktım. Ormanlık bir yolda ilerliyorduk ve hava aydınlanmak üzereydi. O an aklıma gelen ilk şeyi yapıp adamın direksiyonu tutan eline yapıştım ve sarsmaya başladım. Adam bir yandan bana küfür ederken bir yandan da direksiyonu sağa sola kırıp düzeltmeye çalışıyordu. Bir anda araba ağaca tosladı ve adam kafasını direksiyona çarptı. Başımı çarpmama rağmen çabuk toparlanıp kapıyı açtım.
Hemen kendimi dışarı atıp kısa bir süre etrafı inceledim. Arabanın içinden gelen mırıldanma bir anda ormanın içine doğru koşmama neden olmuştu. Yakalanma korkusu aklıma geldikçe telaş yapıyor ve daha hızlı koşuyordum. Bir süre daha koştuktan sonra başım dönmeye başladı ilk önce ne olduğunu anlayamasam da alnımdan akan ılık sıvıyı hissedince durdum. Bir süre gözlerimi kapatıp baş dönmesinini geçmesini bekledim ve açtım. Hızlıca etrafıma baktım ve ormanın derinliklerinde olduğumu anladım. Bir anda dizlerimin bağı çözüldü ve yere düştüm. Her ne kadar istemesemde yavaşça gözlerimi kapatıp kendimi sonsuz karanlığın huzurlu kollarına teslim ettim.
Eğer hatalarım olduysa kusura bakmayın. Kurguyla ilgili tavsiyeleriniz olursa yorum olarak yazabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimposun Ruhu
FantasyO bir tanrıça, Karanlığın tanrıçası... Tanrıların bile korkulu rüyası olabilecek olan bir kişi. Düşmanlarının kabusu. Ondan kaçabilirler mi? Asla! Peki o, onların kaçmasına izin verir mi? Asla! Çünkü o, karanlık tanrıça ve onlar asla ondan kaçamazla...