Medyada Cassie ve Rose var :D
Cassie' nin ağzından:
Son iki günün aksine bugün sakin geçiyor. Andrew' ın kucağında baygın bir şekilde getirdiği kız kampta büyük bir şaşkınlık yarattı. Herkezi şaşırtan başka bir durum ise kızın kamptan elini kolunu sallaya sallaya ayrılması oldu. Tuhaf olan şey ise kızın melezlerin aksine daha güçlü bir enerji yayması. Ben bunları düşünürken çoktan Artemis kulübesinden ayrılmıştım. Yemekhaneye gelip kendime bir tepsi aldım ve yiyeceklerle doldurup Artemis masasına oturdum.
Yemeğime başlayacakken Rosemarie yanımdan geçerken bana kısa bir bakış attı. Ne demek istediğini anlamıştım çünkü bana gizli yerimize gel bakışı atmıştı. Ben de bu çağrısına uyup ayağa kalktım. Çok dikkat çekmeden yemekhaneden çıkıp gizli yerimize doğru yürümeye başladım. Çok da uzak olmayan gizli yerimize geldiğimde etrafa kısa bir bakış atıp arkamı döndüm. Tam da tahmin ettiğim gibi Rose yine etkileyici girişler peşindeydi. Bu yaptığı harekete karşı gözlerimi devirdim. O da benim hareketime karşın ukalaca sırıtıp omuz silkti. Bıkkın bir şekilde nefes verdikten sonra konuştum:
"Rose hala beni etkileyemeyeceğini anlayamadın mı?"
Yine ukalaca sırıtıp:
"Denemekten zarar gelmez"dedi.
"Neyse asıl konumuza gelelim. Kampa Andrew'in kucağında baygın bir şekilde gelen kız, fark ettiysen enerjisi normal melez enerjisine hiç benzemiyor. Daha güçlü bir enerji yayıyor, tıpkı bizimkisi gibi. Bu konuyu diğerlerinde anlatmalıyız. Kız bizim için tehlikeli olabilir."
"Evet. Bende fark ettim. Enerjisi bizimkinden bile fazla. Dediğin gibi diğerlerinede anlatmalıyız. Diğer konuya dönelim, ben bulamadım sen o kişiyi buldun mu?"
"Hayır bulamadım. Onu bulana kadar burada kalmak zorundayız."
"Hadi daha fazla dikkat çekmeden gidelim. Kimliğimizin erkenden bilinmesini istemeyiz değil mi?"
"Evet istemeyiz. Hadi etrafa karışalım böylece daha az dikkat çekeriz."
"Tamam. Bay bay"
"Bay bay."
Adriana'nın ağzından:
Yavaşça gözlerimi açtığımda bir an aklıma evde yaşadıklarım geldi ve korku içinde etrafıma bakındım ve buranın bir revir olduğunu anladım çünkü benim şu an üstünde uzandığım gibi birçok sedyenin olduğunu gördüm ayrıca duvarların renginden bile buranın hastahane gibi bir yer olduğunu herkez anlayabilir. Temkinli bir şekilde sedyede oturur bir pozisyona geldim. Bir süre daha etrafı izlerken daldığım düşüncelerden Andrew'ın sesi ile sıyrıldım.
"İyi misin? Kendini nasıl hissediyorsun?"
"İ-i iyiyim ama benşu an melez kampındamıyım?"
"Evet melez kampındayız ve sürekli de burada olacağız"
"N- nasıl yani? Neden?"
"Çünkü artık kendinin riske atmana izin veremeyiz. Bir kere gitmene izin verdik ve o adamlar tekrar geldi. Yine böyle bir hataya düşemeyiz o yüzden artık burada kalacaksın."
Her ne kadar itiraz etmek istesemde Andrew'ın haklı olduğunu bildiğim için bıkkın bir şekilde nefesimi verip konuşmaya başladım:
"Tamam sanırım haklısınız. Ama nerede kalacağım"
Benim bunları söylememle donup kaldı. Sanırım benim itiraz etmemi bekliyordu çünkü şu an şoktan donup kaldı. Hemen silkelenip konuştu:
"İlk başta da dediğimiz gibi Hermes kulübesinde kalıcaksın ama dikkatli olmalısın çünkü-"
"Eşyalarımı çalabilirler."
"Ama sen-"
"Sadece biraz meraklıyımdır."
"Tamam o zaman gel seni kulübene götüreyim."
Cevap vermeden kalktım. O da cevap vermeyeceğimi anlayınca önden gitmeye başladı. Ana binadan çıktıktan sonra etrafa bakınıp kampı incelemeye başladım. Her şey çok güzeldi, bir tarafta yemekhane diğer tarafta kulübeler yine başka bir tarafta arena ve savaş alanı gibi bir çok yer vardı. Küçük ama sıradan bir kulübenin önünde durup kapıyı çaldı. Bir süre bekledikten sonra kapı açıldı ve sarı saçlı şirin bir kız bizi karşıladı. Andrew kızın konuşmasına izin vermeden konuşmaya başladı:
"Lisa bu Adriana, daha kimin onu sahiplendiğini bilmiyoruz o yüzden burda."
Lisa bir süre Andrew ile konuştuktan sonra gülümseyerek bana dündü ve:
"Gel sana kulübenin içini göstereyim."dedi.
Andrew' a kısa bir bakış atıp Lisa'yı başımla onayladım ve içeri girdim.
******
Gün boyu Lisa bana kampı gezdiridi ve çok güzel vakit geçirdik. Akşam ise yemeğimizi yiyip kulübemize gittik.
Sabah uyandığımda kendimi çok bitkin hissediyordum, sanki ruhumu çekmişler gibiyim. Lisa'nın beni dürtmesiyle kendime geldim. Bana endişeli bir şekilde bakıp :
"İyi misin? Çok solgun görünüyorsun."
Kendimi biraz toparlayıp zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Evet iyiyim. Ne oldu?"
"Kheiron bize bir duyuru yapıcakmış o yüzden bütün melezler meydanda buluşacak. Sana da haber vereyim dedim. Beraber gidelim mi?"
"Haber verdiğin için teşekkürler. Hadi gidelim."
Kısa bir yürüyüşün ardından meydana gelmiştik bile. Kheiron tam konuşmaya başlayacakken birden bir gürültü oldu ve etraf karardı.
Yazarın ağzından:
Etraf birden zifiri bir karanlığa gömüldü.Herkez şaşkın bir şekilde donup kalmışken birden Adriana'nın ışıldayarak yükseldiği görüldü. Bu durum karşısında şaşkınlıktan kimseden çıt çıkmazken birden melez kampında Adriana'nın sesi yankılandı:
Hazırlanın melezler ;
Karanlığın tanrıçası çok yakında
artık eskisinden de öfkeli,
eskisinden de güçlü ve
artık içinde kor gibi bir intikam ateşi yanıyor.
Düşmanlar eskisindende korkacak ondan çünkü
karanlığın tanrıçası hepsini dize getirecek.
Dikkat edin melezler karanlığın tanrıçası çok yakında ve çok tehlikeli!!
Adriana bunları söyledikten sonra yavaşça aşağı doğru süzülüp çimenlerin üzerine kondu ve kendini karanlığın huzurlu kollarına bıraktı. Bu sözlerin ardından bütün kampı ölümün sessizliği sardı.
Umarım güzel bir bölüm olmuştur vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Esen Kalın. :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimposun Ruhu
FantasyO bir tanrıça, Karanlığın tanrıçası... Tanrıların bile korkulu rüyası olabilecek olan bir kişi. Düşmanlarının kabusu. Ondan kaçabilirler mi? Asla! Peki o, onların kaçmasına izin verir mi? Asla! Çünkü o, karanlık tanrıça ve onlar asla ondan kaçamazla...