Andrew' in ağzından:Ormanın içinde ilerlerken bir yandan da homurdanıyordum. Sıranın ben de olmaması gerekiyordu. Ama hayır birdaha ki sefere onlara yumuşak davranmayacağım. Ormanın biraz daha ilerisine doğru yürümeye başladım. Ben böyle dalgın bir şekilde yürürken bir yaprak hışırtısı duydum.
Hemen o yöne doğru temkinli adımlar atarken biraz ileride yerde yatan biri gördüm. Normalde umrumda olmazdı ama merak ettiğim için o yöne doğru yürümeye devam ettim. En sonunda yeterince yaklaşınca yerdekinin bir kadın olduğunu anladım. Havanın tamamen aydınlanmamasına rağmen sanki karanlık onu fark etmemi istemiyormuş gibi kadının üzerine koyu bir gölge düşürmüştü.
Kadının yüzünü gizleyen saçlarını yavaş ve nazik hareketlerle kenara çektim. Bir süre boş boş baktıktan sonra yutkundum. Çok güzeldi. Açık renkli saçları olmasına rağmen sanki gecenin bir parçasıymış gibiydi. Gözüm birden alnındaki yaraya takıldı. Hemen elimi uzatıp dokundum, tam bayılmamış olmalı ki dokununca yüzünü buruşturdu.
Birden kendime gelip silkelendim çünkü çok garip kokuyordu. İnsan değildi, melez de olamaz çünkü kokusu melezlere göre daha ağır. Ayrıca ilk gördüğümde dikkatimi çekmeyen fakat şimdi bariz bir şekilde ortada olan gerçeğin farkına vardım. Enerjisi bir tanrı enerjisi ile aynıydı. Hatta ondan bile fazla olduğu kolayca hissediliyordu. Ani bir karar verip onu kucağıma aldım. Kesinlikle minyon değildi. Ortalama olan boyu ve hatırı sayılır derecede olan hatları ile güzel bir kızdı.
Şu an o kadar savunmasız görünüyor ki insanın içine sokası geliyordu. Yine silkelenip kendime geldim ve melez kampının kapısından geçtim. Sanki tüm melezler bunu bekliyormuş gibi kucağımdaki zarif bedene baktı. Tam bu sırada Kheiron gözüktü. Hemen yanıma gelip kucağımdaki bedene ve bana bir bakış atıp onu takip etmemi söyledi.
Ana binaya girdiğimde bütün kulübe başkanlarının toplandığını gördüm. Hemen kucağımda ki küçük bedeni odanın köşesindeki sedyeye koydum ve masaya oturdum.
Hemen sonra içeri Kheiron girdi. Gözlerini bir bana bir de sedyeye koyduğum bedene dikerek konuşmaya başladı.
" Neler oluyor burada? Bu getirdiğin kişi kim? Enerjisini kampın dışındayken bile hissedebiliyordum."
" Onu ormanda kampın girişine yakın bir yerde buldum. Enerjisi çok farklı geldi ve ben de onu buraya getirmeye karar verdim."
" Kampa girdiğiniz anda enerji dalgası fazlasıyla rahatsız edici bir hal aldı . Bu çok tuhaf sadece enerjisi değil kokusu da çok değişik. Bir şeyden eminim melez değil, ama asıl tuhaf olan enerjisinin tanrı enerjisinden bile fazla olduğu. "
"Peki ne yapacağız? "
"Bilmiyorum. Ama önce uyanmasını bekleyelim sonra olan biteni ona sorarız. "
Biz bunları konuşurken sedyedeki naif bedenden hafif mırıltılar gelmeye başladı. Hemen Kheiron ve ben sedyenin yanına gittik. Yavaşça gözlerini açıyordu.
Adriana' nın ağzından :
Beni içine hapseden karanlıktan yavaşça kurtulurken aklıma yaşadıklarım geldi ve içimi bir korku sardı. Yumuşak bir şeyin üzerinde yattığımı hissettim. İçimdeki korku daha da büyürken temkinli bir şekilde gözlerimi açtım.
Karşımda muhtemelen benim yaşlarımda görünen yakışıklı ve kaslı biri vardı. Onun hemen yanında ise belden aşağısı at olan bi- dur bir dakika onun belden aşağısı AT MI!
Birden telaşa kapılıp aceleyle kalktım. Ben kalktığım anda herkez şaşkın bir şekilde bana döndü. Kafam çok karışıktı şu an karşımda bir sentor(yarı at yarı insan.)var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olimposun Ruhu
FantasyO bir tanrıça, Karanlığın tanrıçası... Tanrıların bile korkulu rüyası olabilecek olan bir kişi. Düşmanlarının kabusu. Ondan kaçabilirler mi? Asla! Peki o, onların kaçmasına izin verir mi? Asla! Çünkü o, karanlık tanrıça ve onlar asla ondan kaçamazla...