2- DAĞ

44.6K 3.2K 1.1K
                                    

Ateş sesi ve dışarıdan gelen kurt ulumaları geceye daha ürkütücü bir hava katarken, Yusuf karşısında ki silahlı adama baktı. Kirli sakalının her bir teli kusursuzlukla yüzüne uyum sağlıyordu. Ela gözleri, kehribar ve yeşilin birleştirilmiş hali gibiydi. Sert çene hatları yüzüne kusursuzluk katıyordu.

Adının Yılmaz olduğunu öğrendiği adam, alevlenmiş ateşe derin düşüncelere dalmış gibi bakıyordu. Bilinçsiz bir şekilde elini önünde ki tabakta ki ete götürdüğünde gözleri yeşil gözlerle buluştu. Yusuf kendisine dönen gözlere aynı şekilde karşılık veriyordu.

Yılmaz biraz daha durup eti ağzına almaktan vazgeçti ve geri tabağa koydu. Çevik bir hareketle ayağa kalktı, tabağı yerden alıp kendisine kaşları çatık bir şekilde bakan yerde bağlı halde duran adamın yanına gitti. Önüne geldiğinde dizlerini kırıp, yere çömdü ve onunla aynı hizzaha geldi. Bir bez parçası ile bağlı olan adamın ağzını açtığında, Yusuf sıkı bağlanan bezin ağzını ağrıttığını o an anladı. Yılmaz birkaç saniye yüzüne ifadesiz bir şekilde bakıp tabakta ki etlerden küçük olanı eline aldı.

"Yanlış yapıyorsun." dedi Yusuf, bahsettiği şey onu burdan tutmasıydı. Yılmaz sanki o hiç konuşmamış gibi eti ağzına götürdü. Yusuf kafasını kenara çevirdi ve eti yemeyi reddetti.

"Yemek zorundasın." dedi Yılmaz keskin bir tonda. Yusuf bakışlarını adama çevirdi tekrardan.

"Ben hiçbir şey yapmadım."

"Açlıktan ölürsün."

"Ben suçsuzum."

"Eğer yemezsen, burda durduğun sürece yemek yiyemezsin." Yılmaz onun dediği şeylere aldırmıyordu. Suçsuz olduğunu zaten biliyordu.

"Babamla ne alıp veremediğin var bilmiyorum ama o kötü biri değil!" dediğinde Yılmaz için son damla bu olmuştu. İfadesiz yüzü birden korkunç bir hal alırken, elinde ki tabağı sertçe yere bıraktı.

"Kes sesini!" diye bağırdı. Yusuf ani bağırması ile irkilse de ifadesini bozmadı.

"Beni burada tutamazsın, sen dağ başında yaşıyor olabilirsin ama şuan bütün jandarmaların senin izine düştüğüne eminim." Yılmaz sinirli bir şekilde gülümsedi.

"İzime düşemezler." dediğinde Yusuf kaşlarını çattı.

"Babam bir devlet adamı, bunu biliyorsun değil mi? Onun telsiz kodunu bildiğine göre muhtemelen bir kuyruk acın var onunla. Yoksa sizi ininizde kıs-" cümlesini tamamlayamadan yüzüne yediği ağır tokat ile yüzü yana savruldu. Yusuf anında dişlerini sıkıp ona dönerken, karşısında ki ela gözler tehlikeli bir şekilde parlıyordu.

"Senin baban bir orospu çocuğu!" diye bağırdı. Birkaç adam mağaradan içeri girdiğinde bir durum olduğunu düşünmüşlerdi.

"Asıl sen bir orospu çocuğusun. İnsanlara zor kullanıp paralarını çalan, onları öldürüp bir köşeye atan dağ başına çıkmış siktiğimin eşkıyasısın." diye bağırdı Yusuf, uzun süredir ağzına küfür almamıştı ama şuan olduğu ortamda bunun bir sakıncasını görmemişti.

Karşısında ki adam, sinirden deliye dönmüş bir şekilde yeşil gözlü adama bir yumruk savurdu. Yüzüne yediği yumruk ile, dudağının kenarının patladığına emindi. Sinirli adam bir kez daha yumruk attı. Adamları bir adım atmıştı ki onları ellerini kaldırarak durdurdu. Karşısında ki adama sinirle bakarken, ayağa kalktı. Eski oturduğu yere gidip tüfeğini aldı ve mağaradan dışarı doğru büyük adımlar atarak çıktı.

Adamlar, yerde bağlı olan çocuğa bir bakış atıp onlar da mağaradan dışarı çıktı. Yusuf onlar çıkınca yüzüne yediği yumruklar ile yüzünü buruşturdu.

Bu dağ eşkıyası, onu öldürmeden bırakmayacaktı.

kısa kısa bölümler olabilir böyle kusura bakmayın ❤️ konu alevlendikçe giderek artar...

Bu arada, medyada ki o şarkı tam anlamı ile bu hikayede ki atmosferi anlatıyor... Sanırım bu kitabın müziği de bu...

EŞKIYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin