"Ağam!" diye bağırdı adamlardan biri, elâ gözler bakışlarını yanan ateşten çekip adama yöneltirken, öğretmen okuduğu kitaptan kafasını kaldırmıştı.
"Hasırcılar etrafı sarmış..." dedi elinde ki tüfeği ateş etmek için hazır tutan adam. Yılmaz'ın ela gözleri büyürken, yerden destek alarak seri bir şekilde ayağa kalktı.
"Karşı dağda ki Veysel geçmelerine nasıl izin vermiş?" diye sordu sinirle. Aynı zamanda tüfeğini eline almış puşisini bağlıyordu.
"Akşam gizlice çökmüşler, sabah ateşe başlamışlar." dışarıdan bağırış sesleri gelirken Yılmaz dişlerini sıktı.
Öğretmen konuşulanları kaşları çatık bir şekilde dinliyordu, ela gözler yeşillere döndüğünde onun da bir an kendisini hatırladığını anladı. Sert gözleri telaşla parlarken, dudaklarını yalayıp yanına doğru geldi. Elini uzattığında Yusuf hiç itiraz etmeden elini tutup ayağa kalktı. Yılmaz adamlar burada olduğu için onun kolundan tutarken, normalde hiçbir şeyi umursamadan girdiği çatışmada şimdi endişe yaşıyordu.
"Seni adamların mağarasına sokacağım ve oradan asla çıkmayacaksın tamam mı?" dediğinde öğretmen korkuyla kafasını salladı. Ela gözler birkaç saniye yeşiller baktı.
"Aferin güzelim." dedi adamların duymayacağı bir şekilde. Yusuf korkudan onun ne dediğinin farkında bile değildi.
Mağaradan çıkarken aniden gelen ateş yağmuru ile önde ki kayanın arkasına geçtiler. Yılmaz öğretmenin kafasını eliyle yere eğerken yeniden ona siper olmuştu.
"Ateş edin!" dedi Yılmaz sert sesiyle. Normalde kendisi de ateş ederdi ama şimdi yanında öğretmen vardı. Öğretmen ela gözlü adama sığınmış duruyordu.
Yılmaz, öğretmenin elini tutup biraz ayağa kalktı ve kayanın arkasından üç el ateş etti. Ardından öğretmeni çekti ve hafifçe ayağa kaldırdı. Mağaraya sokup daha rahat hareket etmek için. İki el daha ateş ederken, kurşun gelen kısıma kendisi geçerken mağara tarafına öğretmeni aldı.
"Hızlı olacağız öğretmen." dedi bağırarak. Yusuf kafasını salladı ve elini daha sıkı bir şekilde tuttu. Kurşun sesleri çoğalmışken ikisi de bir anda kayanın arkasından çıktılar. Yılmaz silahını onlara doğru tutup hiç durmadan ateş ediyordu.
Birkaç adım atmışlardı ki aşağı taraftan birden çıkan adam onlara silahını tutarken, saniyeler içinde tetiğe bastı. Yılmaz saniyesinde fark edip o da tetiğe basarken, her sey bir saniye içinde olmuştu.
Kurşunun yüksek çıkardığı ses, diğer çatışma seslerini kesmişti sanki. Yılmaz'ın yüzü endişeli bir hale bürünürken, Yusuf karın tarafında hissettiği sıcaklık ile gözlerini sonuna kadar açtı.
Yılmaz yanında ki bedene döndüğünde, uzun süredir ilk defa büyük bir acı hissetti yüreğinde. Acıyla yüzü buruşmuş gence baktı. Saniyeler sanki asırlar gibi geçmişti.
"Öğretmen!" diye bağırdı korkuyla. Öyle bir bağırmıştı ki adamlar dönüp bakmıştı.
Yılmaz adamı belinden tutup bütün hırsı ile ateş ederek hızla kenarda ki mağaraya doğru giderken silahı tutan eli titriyordu. Yusuf hissettiği acı ile halen şoku atlatamamıştı. Elini karnına doğru tuttuğunda montunun ardından ufak bir kan sızdığını gördü. Yılmaz onu içeri götürürken o elinde ki kana bakıyordu.
Yılmaz telaşlı bir şekilde adamların yattığı yere onu oturturken, delirmiş gibi görünüyordu. O kibirli ve ifadesiz suratı yerle bir olmuştu.
"Apo!" diye bağırdı büyük bir dehşetle. Hem sinirden hem de korkudan titriyordu. Ardından eğilip yeşil gözlere baktı. Yeşil gözler acı ile dolu dolu olmuş bir şekilde ona çevirdi bakışlarını.
"Öğretmen hiçbir şey olmayacak..." dedi kendini de ikna etmek ister gibi. Öğretmen yaşadığı şoku bir kenara bırakıp kafasını salladı. Panik olmaması gerekiyordu.
Yılmaz elini öğretmenin saçlarına atıp saçını geriye tararken içeri giren adam ateşlerden kaçıyordu. Yılmaz hızla ayağa kalktı.
"Apo, öğretmenin yanında dur." dedi sert sesiyle. Apo hızla kafasını sallarken Yılmaz büyük bir öfke ile dışarı çıktı.
Yusuf o dışarı çıkınca dişlerini sıkmayı bırakıp, derin derin nefesler alıp verdi. Canı çok yanıyordu, ve çok kan kaybediyordu. Apo denilen adam hafiften eğilip onun yarasına bakarken pekte umrunda gibi görünmüyordu.
Dışarıda ki ateş sesleri o kadar yoğunlaşmıştı ki, öğretmen bir kabusun içinde olduğunu düşündü. Bunların hepsi bir kabustu.
Birkaç dakika sonra kalabalık bağırtılar gelirken, ateş sesleri kesilmişti. Yusuf artık gözlerinden akan yaşa engel olamıyordu. Kenarda bulduğu bezi kanayan yere tutarken artık elinin de titrediğini fark ediyodu.
Birkaç dakika sonra endişeli bir şekilde giren Yılmaz, delirmiş gibi görünüyordu. Ela gözleri bir başka bakıyordu. Elinde silahı sarkarken hızla öğretmenin başına geldi ve titrek bir nefes alarak yarasını inceledi.
"Hemen köye gidip doktoru buraya getirin." dediğinde içeri giren adamlar birbirlerine baktı. Yılmaz halen yaraya bakıyordu.
"Ağam tehlikeli-" dediğinde Yılmaz dişlerini sıkıp adamlara döndü.
"Size. Doktoru. Getirin. Dedim." her kelimeyi bastırarak ve korkutucu bir şekilde söylerken adamlar hızla kafasını salladı.
İki kişi köye doğru giderken, diğerleri az önce çatışma çıktığında yaralı ve ölü olan adamları temizleyecekti. Yılmaz ve birkaç adamı mağaranın içinde kaldığında, Yılmaz ağzı kurumuş olan yeşil gözlü oğlana baktı. Derin derin nefesler alıp dişini sıkıyordu öğretmen.
"Kurban olayım dayan öğretmen..." dedi Yılmaz acı dolu bir sesle...