3- KAR

39.9K 3.2K 990
                                    

Yusuf, uykusuzluk akan gözleri ile önünde ki sönmüş olan ateşe bakıyordu. Kolu artık öyle yorulmuştu ki, artık ağrıması canını yakıyordu.

Geceden beri arkasında ki sivri taşa, kolunda ki ipi koparmak için hızlı hızlı sürtüyordu. Yılmaz sinirlenip dışarı çıktığından beridir bir daha mağaraya gelmemişti. Bu durum yeşil gözlü oğlan için hem iyi hem de kötü olmuştu.

İyi olması, daha rahat bir şekilde ipi taşa sürtüyordu.

Kötü olması ise, ateş sönmüştü ve dışardan gördüğü kadarı ile karın fazlaca yağmasından dolayı içeri vuran soğuktu.

Hem açlıktan, hem yorgunluktan bitap bir halde olan Yusuf'u o an bir şey hayata geri döndürdü. İpin ortadan ikiye kopması. Ellerini bir kez daha açıp tamamen ipi açtığında, vücuduna hücum eden ani adrenalin ile hızla ayağında ki ipi de büyük bir uğraş sonucu çözdü.

Kocaman açtığı gözleri ile mağaranın girişine baktığında, hava yeni aydınlanıyordu. Rüzgarın yoğun sesi kulağına doluyordu genç öğretmenin. Arkasında ki kayadan destek alarak ayağa kalktı ama gözü halen mağaranın girişindeydi.

Etrafına bakındığında herhangi bir kesici alet aradı, gözü Yılmaz'ın dün gece oturduğu yerde ki keskin bıçağa takılınca hızla oraya ilerleyip bıçağı eline aldı.

Nefes sesleri rüzgar ile karışıp mağaranın içinde yankı yaparken, dudaklarını yaladı ve mağaranın girişine doğru ilerledi. Vücudunda ki adrenaline rağmen yavaş yavaş, elinde ki bıçağı tutarak yürürken her an birinin çıkmasına karşın tetikte bekliyordu.

Yutkunup mağaradan kafasını dışarı doğru uzattığında, dün gece yağan karın etrafı bembeyaz yapan görüntüsü ve yoğun rüzgar haricinde bir şey görünmeyince adımların dışarı doğru yöneltti. Halen etrafta hiçbir adam yoktu. Dağ'a baktı, aşağı doğru inip ordan da yola çıkması gerekiyordu.

Elinde ki bıçak ile beraber adımlarını son bir hızla dizine kadar battığı karda, aşağı doğru inmeye başladı. Arkasından iz bıraksa da umursamadı. Yola çıkıp ya da bir yere saklandığı an izini kaybettirecek ve buradan kurtulacaktı.

Karlar yarım botundan içeri girerken, sabahın ayazında üşüyen bedeni ile titreyerek aşağı doğru etrafına bakışlar atarak inmeye başladı.

"Kaçmış!" bir erkeksi ses yükselirken. Korku ile daha hızlı bir şekilde aşağı inmeye başladı. Etrafta şimdi bağırışlar yükseliyordu.

Karın ezilme sesleri gelince kendisini takip ettiklerini anladı ve bir küfür savurdu. Büyükçe bir taşı görünce hızla onun yanına gidip karın üzerine oturdu. Elinde ki bıçağı sıkı sıkı tutarken, dilini dişlerinin üzerinde gezdirdi.

Ses yaklaşıp tam dibinde durunca, kafasını kaldırıp ela gözlere baktı. Sert gözleri ile kendine bakan gözlere aynı sertlik ile karşılık verdi. Ani gelen öfke ile ayağa fırladı ve elinde ki bıçağı ona doğru tuttu.

Yılmaz ilk bıçağa, ardından da karşısında ki oğlana baktı. Birkaç saniye durup, omzunda asılı halde duran tüfeğini çıkardı. Yeşil gözlere bakarken, silahı biraz ileriye karların üzerine attı. Yeşil gözler ilk silaha sonra da ela gözlere baktı. Yılmaz ona meydan okur gibi bakıyordu, o kibirli ifadesi ile.

Yusuf hissettiği öfke ile elinde ki bıçağı kenara attı ve hiç vakit kaybetmeden karşısında ki adamın üzerine atıldı. Yumruk atacağı sırada aniden çevik bir hareket ile kolu tutulup büküldü, eğilmeye zorlanılırken karınına aldığı ayak darbesi ile acıyla inledi. Yılmaz daha sonra onu hırsla itti. Yusuf hissettiği acıya rağmen sinirle yüzünü buruşturup, burnundan hızlı hızlı solurken ona baktı.

Ardından yeniden üzerine atıldığında,  yeniden karnına bir tekme yedi. Ve boğazında bir baskı hissederken saniyeler içinde kendini az önce saklandığı taşa, dayanmış olarak buldu. Yılmaz yüzüne yaklaşıp sinirle dolmuş yeşil gözlü adama baktı.

"Eğer..." dedi tehlikeli bir sesle. "Karda yürüyeceksen, izini belli etmeyeceksin öğretmen."

Yusuf, burnundan solurken yüzüne gelen sıcak nefes onu rahatsız etmişti. Onu son bir güç ile iterken, karşısında ki adam hiç etkilenmemiş gibiydi. Ela gözler birkaç saniye daha yeşillerde oyalandı. Ardından onu serbest bırakıp kolundan tuttu.

Büyük bir güç ile kendinden daha çelimsiz olan genci sürüklerken az önce attığı tüfeğini yeniden eline aldı. Karşısında ki adamlar bir bakış atıp onlarla beraber yürümeye başladı.

Yılmaz, yeşil gözlü oğlanı yeniden mağaranın içine sürükleyip kenara fırlattı. Ardından ıslanmış olan üstüne baktı sinirle.

"Taylan!" diye bağırdı gözlerini kendisine sinirle bakan adamdan ayırmadan. Birkaç saniye sonra elinde silahı ile giren adam emir bekler gibi durdu.

"Şunun valizini getirin." dedi Yılmaz.

Taylan hızla kafasını sallayıp çıkarken, Yılmaz nefes nefese kalmış olan gencin yanına yaklaştı. Tam dibinde dururken yine yüzünde her zaman ki kibirli ifadesi vardı.

"Anlatacaklarımdan sonra, babanın halen suçsuz olduğunu düşünecek misin acaba öğretmen?" diye sordu Yılmaz, tükürürcesine.

Yusuf, sadece gözlerini içine sinirle baktı.

EŞKIYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin