"Yusuf..." duyduğu yumuşak ses ile gözlerini açmak için çabaladı ama çok başarılı olamamıştı. Saçlarını okşayan el ile daha da derin ve huzurlu bir uykuya dalası geliyordu üstüne üstlük.
"Uyan hadi.." dedi yeniden sakin ses. Ardından yanaklarında hissettiği dudaklar ile gözlerini açtı. Acaba hayal aleminde miyim diye düşünüyordu. Çünkü en son soğuktan bayılmak üzereydi ve acıdan, yorgunluktan kıvranıyordu. Şimdi ise bulunduğu yer sıcaktı ve sevdiği adam ona tebessüm ile bakıyordu.
"Yılmaz." dediğinde çatallaşmış sesi kaşlarını çatmasına sebep oldu.
"Söyle güzel gözlüm." dedi karşısında mi ela gözlü adam, sesini biraz alçaltarak. Yusuf mutluluk ile gülümsedi.
"Neredeyiz biz?" sırtını dikleştirirken sorduğu soruyla eş zamanlı olarak etrafa bakındı yeşil gözler.
"Güvenli bir yerde."
Yılmaz etrafı incelediğinde küçük bir odanın içinde olduğunu anladı, bir tarafta ağır yorganlar ve döşekler üst üste dizilmişken üzerine hafif bir tül örtülmüştü. Bir kırık dolap ve yine üzeri örtülü bir yığın vardı. Ve odanın ortasında ikisi için açılmış bir döşek.
"Yemek yemen lazım, dinlenmen için kahvaltıya kaldırmadım ama bıraksam altı ay uyuyacaktın." dedi Yılmaz, normal bir güne gözünü açtığını daha çok hissetmesi için esprili bir dil ile konuşuyordu.
"Burası zaten kutuplar gibi, neden bu kadar kar yağıyor anlamıyorum. Nasıl lanetlenmiş bu kesim böyle..." öğretmenin uykulu uykulu konuşması Yılmaz'ı gülümsetti.
"Kalk hadi öğretmen, yemeğe bekliyorlar." dedi ve kendisi ayağa kalktı. Yusuf kimlerin beklediğini sormak istese de umursamadı. Zaten her şey o kadar değişik bir hal almıştı ki artık sadece yanında Yılmaz olsun, gerisi umrunda değildi.
Ela gözlü oğlan elini uzatınca, ona bir bakış atıp ekini tuttu ve onun yardımı ile ayağa kalktı. Ayağa kalktığı anda Yılmaz kapıya bir bakış atıp, onu kendisine çekip dudağına ufak bir öpücük kondurdu ama hemen çekilmedi. Yusuf gülünce kendi dudağıda, onun dudağının üzerinde gerildi. Bir kez daha öpüp geri çekildi. İşte uzun zaman sonra gün güzel başlamıştı.
Yılmaz içeri doğru ilerledi, arkasında Yusuf'da gelirken bir yer sofrasında yaşlı bir adam ve kadın, iki tane de genç kız oturmuştu. Kızların biri kendisiyle eşit yaşta gibi görünüyordu, diğeri daha on sekiz yaşlarında. Hepsinin gözü kendisine dönünce hafifçe gülümsedi.
"Buyrun gelin.." dedi yaşlı adam, herkes biraz yer açınca ikili yan yana oturdu. Yusuf biraz daha Yılmaz'a ilişti.
"Buyur abi." on sekiz yaşlarında ki kız önüne bir çay koyunca gülümserken çayı aldı. Ani hareketlerle yarası acısa da çaktırmamaya çalışıyordu. Büyük bir sessizlik ile öğle yemeği olan ama kahvaltı hazırlanmış öğünden yerken. Bu sessizlik Yusuf'u biraz rahatsız ediyordu ama kafasını kaldırmadan önünde ki reçelden yiyordu.
"Ne yapmayı düşünüyorsun kurt?" diye sordu adam aniden, sanki bir şeyler düşünmüşte şimdi de sesli düşünüyormuş gibi.
"Şimdilik tek planım yakalanmamak. Askerler de işin içinde olduğu için elim kolum bağlı kaldım." dedi, Yusuf onun asker ve jandarmalara ateş etmediğini biliyordu. Baskın zamanı kendi ağzından işitmişti.
"İlla ki komutanın o işi yapması mı gerekiyor? Oğlu elinde..." dedi yaşlı adam ama cümlesini devam ettirmedi. Yusuf sanki kendisi burda değilmiş gibi konuşulmasından rahatsız olurken elinde ki ekmeği kenara bıraktı, bakışlar ona döndüğünde o hiç aldırmadan yerden destek alarak ayağa kalktı.
Sofradan kalkıp biraz önce çıktığı odaya giderken, bir an kendisini bir masalın içinde gibi hissetmişti. Sanki Yılmaz ile bir sokakta karşılaşmış, ya da çocukluktan beri arkadaş olup şimdi birbirlerini sevmeye başlamışlar gibi hissediyordu. Ama doğru olan şey, babasının onun ailesini katletmesi, ve onun da bir tutsak olduğuydu. Yılmaz'ın kalbine mi yoksa kendine mi tutsaktı onu bilmiyordu işte.
"Komutanı öldürmeyeceğim, süründüreceğim." içeriden gelen ses ile Yusuf pencerenin kenarına gidip orada ki çıkıntı olan betona oturdu. Dışarıdan gelen soğuk pencerenin arkasından yüzüne vururken, karları izliyordu. Birkaç dakika sonra bir adım sesi duydu, ardından kapı kapandı.
Kafasını çevirip baktığında Yılmaz'ın ona doğru ilerlediğini gördü. Yeşil gözleri ile üstten üste ona bakarken Yılmaz gözlerini ayırmadan yanına vardı. Yılmaz'da onun yanına oturduğunda sessiz kalmayı tercih etmişti ela gözlü. Ama yeşil gözler bakışlarını ondan çekmiyordu.
"Ne olacak?" diye sordu, bu sorunun genel olarak sorulduğu belliydi.
Yılmaz cevap vermeden öylece yüzüne baktı. Yeşil gözler bakışlarını yeniden pencereye çevirdi. Onun bakışlarında bir umut parçası aramıştı, ama bulamamıştı. Derin bir nefes aldı. İçi yeniden huzursuz olmuştu.