5- SICAK

41.1K 3.3K 1.3K
                                    

Bir kurşun sesi gelince, irkildi yeşil gözlü adam  Dışardan gelen fırtına sesi, dağ başında olduğunu daha çok yüzüne çarpıyordu şimdi. Üzerinde ki kalın montun uçlarını biraz daha çekiştirdi. Bu mağarada ne kadar ateş yakılırsa yakılsın, dışarıdan daha soğuktu. Sadece karın gelmesini engelliyordu.

Yusuf oturmak daha fazla üşüttüğü için ayağa kalktı. Bu mağarada sadece ikisi kalıyordu, yanda ki daha büyük mağarada ise adamlar yatıyordu. Yusuf normal bir yaşama alıştığı için adamlar ve yaşantı ona aşırı garip geliyordu.

Arada bir, adamlardan biri köye gidip ordan alışveriş yapıyordu ve bu kar kışta geri dönüyordu. Sürekli burda durup yoldan gelen arabaların önünü kesiyorlardı. Buradan başka gidecek bir yol olmadığı için mecburen buradan geçiyorlardı ve önlerini eşkıyalar kesiyordu.

Mağaradan çıktığında, soğuk hava tüm vücuduna akın etmişti. Kar hafif yağıyordu ama şiddetli fırtına ile sanki hızlı hızlı yağıyor gibiydi.

Yusuf kirpiklerine gelen kar tanelerine aldırmadan etrafına bakındı. Kenarda duran iki adam, ona baksa da iki gündür istediği gibi rahat dolaştığı için aldırmadılar. Gözleri diğer köşede, silahının dipciğini kara dayamış, ucundan tutarak gözlerini karla bembeyaz olmuş manzarayı izleyen adama çevirdi.

Yine sanki dünyanın sahibiymiş gibi bakıyordu, uğultulu rüzgar onun bir şarkısı ya da ölüm ninnisi gibiydi. Başına bağladığı siyah beyaz puşi, onu kardan engelliyor gibiydi. Ya da o soğuktan etkilenmiyordu.

Yusuf adımlarını ona doğru yöneltti ve tam yanında durdu. Yılmaz dönüp bakmadı bile kim olduğuna. Onun geldiğini biliyor gibiydi.

"Ne zaman son bulacak?" diye sordu Yusuf, karşısında ki manzaraya bakarken. Yılmaz ifadesiz gözlerle önüne bakıyordu.

"Kara yılan ne zaman bertaraf olursa." dediğinde Yusuf bu kara yılanın babası ve kendisi olduğunu biliyordu. İlk geldiğinde de kimliğine bakıp kara yılan diye seslenmişlerdi.

Birden rüzgar hızını arttırdı, Yusuf'un saçlarına karlar akın ederken üşümüştü. Yılmaz ona bir bakış attı, ardından silahın ucunu bacağına dayadı. Elini üzerinde ki yeşil parkanın üzerine koyup fermuarı açtı ve boynunda ki kırmızı puşiyi çıkardı. Yanında ki bedene dönüp, ifadesiz bir gözle elinde ki puşiyi yanında ki bedenin boynuna sardı. Yusuf irkilip karşında ki adama baktı ama o hiç aldırmadan önüne geri dönmüştü. Yusuf puşiyi iyice üzerine kapattı ve ona kaçamak bir bakış attı.

"Sağol." dediğinde önüne dönmüş olan adam sanki ona söylememiş gibi hiç aldırmamıştı.

"Benim banyo yapmam gerekiyor." dedi biraz sonra, Yılmaz ona yan bir bakış attı.

"İki gün sonra köye gideceğim, yanımda geleceksin. O zaman yaparsın." dediğinde Yusuf kafasını salladı. Bu adama olan sinirinin geçmesini saçma buluyordu.

"Ağam." yandan bir ses gelince, ikisi de o tarafa döndü. Yusuf'da şuan aynı onun adamları gibi giymişti, omzunda ki puşi ile.

"Keklik eti yapılacak bugün." dedi adam. Ela gözlü eşkıya kafasını salladı. Adam yanlarından giderken, Yılmaz sanki o yokmuş gibi botları karda batarken mağaraya doğru ilerledi.

Yusuf o gidince karşısında ki manzaraya bakıp derin bir iç çekti. Hemen buradan kurtulmak istiyordu, buradan gidip normal hayatına dönmek.

O da arkasını dönüp mağaraya doğru ilerledi. Hava yine kararmak üzereydi. Sürekli dağlarda olmak aşırı sıkıcı olmalıydı, bir durum olmazsa sadece burada durup soğuktan ölünüyordu. Başka hiçbir şey yapılmıyordu.

Mağaraya girdiğinde Yılmaz'ın ateşe bakıp yeniden bir şey düşündüğünü gördü. Dün gece yan mağaraya gidip yine telsizle babası ile konuşmuştu. Ne konuştuklarını o duymuyordu, bilerek yanında konuşmuyordu belki de.

Birkaç saat sonra et pişince, bu sefer Yusuf'a da bir tabak vardı. İkisi karşılıklı olarak yerken, ellerini kar ile temizlediler. Daha sonra Yılmaz dışarı çıkıp sardığı sigarayı içti, adamları ile konuşuyordu.

Hava kararıp kurtlar ulumaya başlayınca Yusuf kendini uyumaya zorladı. Yoksa zaman geçmiyordu. Yılmaz'da bir süre sonra içeri geldi. Yusuf gözlerini kapatmış, titreyen çenesi ile uyumaya çalışıyordu ama vücudu soğuk taşa değdikçe soğuktan ölecek gibi hissediyordu. Yanına bir bedenin çöktüğü hissedince gözlerini açtı. Yılmaz karşısında duruyordu.

"Yarın köye inince sana yorgan alırız. Şimdi soğuktan ölürsün, işime yaramazsın. Kalk." dedi Yılmaz ruhsuz bir sesle. Yusuf kaşlarını çatmıştı, Yılmaz ona bakan ve halen hareker etmeyen genci sıkıntılı bir nefes vererek kolundan tutup kaldırdı ve ayağa kaldırdı.

İkisi de yerde ki aşırı kalın yatağa doğru ilerledi. Yusuf kolunu kurtarmaya çalışsa da Yılmaz bırakmadı. Yılmaz yere çöküp uzandığında, onu da yanına çekti. Yusuf şaşkınlık ile yerle buluştu. Ona arkasını dönmüştü ve sıcak nefesi ensesine değiyordu. Kaşlarını çatıp kalkmaya çalışınca, Yılmaz kollarını ona doladı.

"Gece gece rahat dur. Seninle uğraşamam."

Yusuf fısıltı halinde söylenen bu cümleden sonra, kaderine boyun eğip kendisini öldürmek isteyen düşmanının kollarında sıcak bir uykuya daldı.

EŞKIYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin