24- FİNAL

36.7K 3K 2.3K
                                    

5 Yıl sonra....

Elinde ki çantayı sıkıca tutarken, kendisine selam veren adama kafasını eğip hafifçe gülümseyerek karşılık vererek kapıdan içeri girdi. Küçük binadan çocuk sesleri yükselirken gülümseyerek üç tane kapı olan tek katlı binada en köşede ki kapıya doğru ilerledi ve kapıyı açtı.

Bağırışlar, kısık uğultulara, daha sonra da sessizliğe dönüşürken içeri doğru adımladı. Kendisini büyük saygı ile izleyen otuz kadar küçük öğrenciye bakıp gülümsedi ve çantasını masaya bıraktı.

"Günaydın çocuklar." dediğinde önlüklü ve sıralarda üçer üçer oturmuş çocuklar ayakta öğretmenlerine bakıyordu.

"Günaydın öğretmenim." doğu ağızı her bir kelimede belli olan çocuklara elleriyle oturun işareti verdi. Küçük bedenler sıraya oturup öğretmenlerine dikkatle bakıyorlardı. Yusuf kenarda duran kömüre baktı, poşet yine dağılmıştı.

"Hasan sen mi açtın yine kömürü?" dedi tek kaşını kaldırıp. Hasan kafasını eğdi.

"Özür dilerim öğretmenim." dedi 'ğ' harfini kaba bir şekilde söylerken.

"Bir daha kömürle uğraşma, tamam mı?" diye sordu yumuşak bir şekilde. Küçük çocuk kafasını sallarken o sobaya doğru ilerledi. Kömürle uğraşıp üstünü kirletiyordu ve sonra da bu soğukta annesi her gün elinde önlüğünü yıkıyordu.

Yusuf derse başlamadan önce her zaman sobayı yakardı, sıcakta derslerini işlerlerdi. Zaten soba sönmeye yakın derste biterdi. Köyün meydanına biraz uzak kaldığı için eve gitmeleri sorun olmasın diye erkenden gönderiyordu.

Kömürü sobaya yerleştirip, ardından içine birkaç odun koydu ve çakmağı çıkarıp kenarda duran bir karton parçası ile sobayı yaktı. Sobaya birkaç kez üfürdükten sonra kapağını kapattı ve öğrencilerine döndü.

"Evet dün verdiğim ödevleri kimler yaptı?" diye sorduğunda birbirleriyle yarışa yarışa parmaklarını kaldıran öğrencilere bakıp gülümsedi. Ardından kapı iki kez çalınca gel komutunu verdi. Yirmili yaşlarda ki Deniz'i görünce kalbi heyecan ile attı.

"Yusuf Öğretmenim, mektup var." dedi Deniz onun heyecanına karşılık, göğsünde tuttuğu mektubu çıkarıp ona uzattı.

Yusuf hızla gidip mektubu aldı, yeşil gözleri parlıyordu. Deniz onun mutluluğu ile gülümseyip başıyla selam verip sınıfta ki ufak kardeşine el sallayıp dışarı çıktı. Yusuf tüm dünya ile bağlantısını kesmişti. Masasına doğru ilerledi mektuba bakarken.

"Defterlerinizi açıp son yazdığınız iki sayfayı tekrar edin." dedi sınıfa seslenip.

Sandalyeye oturduğunda eli titriyordu. Derin bir nefes alıp pullu mektubu açtı ve içinden hafif buruşuk olan kağıdı çıkardı. Gözleri şimdiden dolmuştu.

Yusuf'um...

Umarım iyisindir canım sevgilim, en sonda ki mektubunda oraların çok soğuk olduğundan bahsettin. Üstünü sıkı giyin, sakın üşütme. Beni de sorarsan ben çok iyiyim, sadece seni çok özlüyorum. Seni özledikçe kitap okuyorum, burada kitap bulmak biraz zor. Bu yüzden aynı kitabı yüzlerce kez okuyorum, Hüseyin adında bir gardiyan var bana kitap getireceğini söyledi. Sanki o an, kitap gelince seninle buluşacakmışım gibi hissettim. Yazmamı daha da düzelttim, geçen mektubunda bana benden daha güzel yazıyorsun artık yazmışsın, senden bu sözleri duymak beni çok mutlu ediyor. Yazdığım her harfte, okuduğum her kelimede sen varsın. Sürekli aklımdasın, ama bu ara çok yoğun bir kış geçireceğimizi söylüyorlar, biraz korkuyorum hasta olursun diye. Kendine çok dikkat et tamam mı sevdiğim. Ziyaretlerin uzun süre iptal olması beni bitirdi, yeşil gözlerine hasret kaldım. Bana seslenmeni bile özledim, bazen rüyalarıma giriyorsun. Uzun süre oldu ve sesini unutmaktan çok korkuyorum. Sürekli adımı söyleyişini aklıma getiriyorum. Bana verdiğin vesikalık fotoğrafı sürekli gizli gizli açıp bakıyorum. Görenlere kardeşim dedim, bazıları benziyorsunuz diyor. Seven sevdiğine benzermiş zamanla derler, inanmazdım ama doğru sanırım. Geçen gün uyurken elimde tutuyormuşum ve düşmüş. Sabah göremeyince aklım çıktı ama neyse ki aklımı kaybetmeden buldum. Şu yasak hemen bitse de gül yüzünü küçük kağıt parçasından değil de canlı görsem. Her gün gardiyanlara soruyorum ne zaman biter bu durum diye ama yakında bitermiş. O zamana kadar beni mektupsuz koyma sevdiğim. Buradan çıkacağım günü ise iple çekiyorum, o günü düşünmek beni daha da dinç tutuyor. Bu arada annemin, babamın, kardeşimin mezarını sürekli ziyaret ettiğini yazmışsın, Allah senden razı olsun. Beni çok mutlu ettin. Seni çok seviyorum canımın parçası, kendine dikkat et. Allah'a emanet ol.

Yılmaz.

Gözlerinden bir damla yaş mektuba damlarken, yüzünde ki gülümsemeyi engelleyemiyordu. Çok özlemişti onu, onun sıcaklığını. Güzel gözlerini, her şeyini çok özlemişti.

Kafasını kaldırdığında öğrencilerin kendisine baktığını gördü, mektuba son bir bakış atıp zarifçe katlayıp yeniden zarfa koydu. Muhtemelen yenisi gelene kadar her kelimeyi ezberleyene kadar binlerce defa okuyacaktı mektubu.

Gözlerinde ki yaşı elinin tersi ile silip masadan kalktı, öğrenciler mutlu gözlerle kendisine bakıyorlardı. O da öğrencilere gülümsedi, birileri aralarında fısıldaşıyordu, en sonunda biri dayanamayıp parmağını kaldırınca Yusuf ona kafasını salladı. Çocuk hafifçe ayağa kalktı.

"Öğretmenim Kurt'un hikayesi yarım kaldı. Anltacaktınız." dediğinde Yusuf gülümsedi.

Kurt'un hikâyesi bu köy ve civar köylerde dillere destan olmuştu. Onu görenler göğsünü kabartarak onu anlatıyorlardı. 'Dağın başında bir dururdu, tüm dünyaya meydan okuyan ifadesi ile bakardı etrafa.' gibisinden anlatırlardı.

"En son nerede kalmıştık?" diye sordu Yusuf, anlatacağını belirterek. Çocuklar heyecanlandı.

"Kötü Komutan gelip Kurt'u öldürmeye çalışıyordu." dedi en önde ki Eren heyecanlı bir şekilde. Yusuf dudaklarını yaladı ve kalçasını masaya dayadı. Masanın ucundan tuttu.

"Kötü Komutan, köyü bastığında mazlum insanlara zulüm etti..." dedi vurulan gençler aklına gelince. "Kurt buna engel olmak için önüne çıktı." dediğinde çocuklar gururla gülümsedi.

"Daha sonra herkesi şok edecek bir şey oldu. Kötü Komutan ateş edeceği zaman Kalender, Kurt'u kenara çekip ateş etti. Kötü Komutan yere savrulurken, saniyeler sonra onlarca kurşun vücudunu deldi geçti. Kurt intikamını aldı.." dedi yutkunurken.

Yusuf aklına gelen görüntüler ile o anları yeniden yaşarken, Yılmaz'ı askerlerin götürürken son bakışı aklından çıkmıyordu. Üzgündü, ama bir yandan da intikamını alan bir adamın sevinci vardı. Yusuf bitmişti, ama bir yandan da Yılmaz hâlâ nefes alıyor diye mutluydu. Derin bir nefes aldı ve birbirleri ile fısıldaşan çocuklara döndü.

"Peki yeşil gözlü sevdiğine ne oldu?" diye sordu doğu ağzı ile konuşan at kuyruklu, yanakları kızarık olan küçük kız. Yusuf gülümsedi.

"Yeşil gözlü..." dedi ve pencereye doğru ilerledi. Dağların üzerinde bembeyaz örtü gibi serilmiş karlara baktı. Derince bir iç çekti.

"Sevdiğinin yollarını uzun süre beklemiş, ve beklemeye de yemin etmiş..."

-SON....

ay başından beri planladığım final buydu. biliyorum onların hikayesi daha uzasın istediniz ama gerçekten uzattıkça ben ikisinden uzaklaşıyordum. onları yazarken içimde ki o saf duyguyu hiç kaybetmek istemedim... kusurum varsa affola❤️

EŞKIYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin