Yusuf yoğun gelen sıcaklık ile gözlerini açtığında, karnında ki ağrı aynı saniye kendini hatırlatmıştı. Yüzünü buruştururken, yutkundu ve etrafına bakındı. İki gündür evdelerdi ve sürekli uyuyordu. Daha doğrusu gözünü açamayacak kadar bitkin hissediyordu.
Kapı açıldığında Yılmaz'ın içeri girdiğini gördü. Gözünden uykusuzluk akıyordu, iki gündür bir saniye bile uyumadığını biliyordu. Gözleri buluşunca, Yılmaz tüm yorgunluğunun aksine sıcak dolu bir bakış attı.
"Dışarda biraz ses çıkardım ondan mı uyandın?" diye sorunca elinde ki odunları fark etti. Kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Yok o kadar çok uyudum ki artık uyku bile beni kabul etmedi sanırım." gülümseyerek söylediği söz, Yılmaz'ın güzel suratında hafif bir tebessüm oluşturdu.
İçeri girip odunları kovanın içine bıraktı ve yanan sobaya bir bakış attı. Yandığını anlayınca, üzerinde ki hırkayı çıkarıp minderin üzerine attı. Yusuf her hareketini izliyordu.
"Yılmaz, biraz uyu. Ben iyiyim..." diye fısıldadı, ela gözler ona doğru döndü.
"Uykum yok." yalan söylediği aşırı belli oluyordu. Yusuf biraz yanını açtı ve elini yatağa koyup iki kere vurdu.
"Gel yanıma." dedi yumuşak bir şekilde.
"Yok sen rahatça uzan.." dedi Yılmaz elini sobada ısıtırken. "Seni özledim." öğretmenin fısıltılı sesini duyunca nefesi kesilmiş gibi hissetti. Birkaç saniye baktı ama ardından yutkunarak yanına ilerledi. Öğretmen biraz daha yer açmaya çalıştı.
Yılmaz yanına dikkatli bir şekilde uzandığında, öğretmen ela gözlere bakıyordu. Yusuf elini kaldırıp ela gözlünün yüzüne yavaşça koydu. Yanağını okşarken yüzüne sevgi dolu bakıyordu.
Yılmaz yanağını okşayan elin üzerine kendi elini koyup dudağına yaklaştırıp avuç içini yumuşak bir şekilde öptü. Öğretmenin içi titremişti.
"Ah be Yılmaz..." diye fısıldadı.
Yusuf'un onun yüzüne bakarken içi titriyordu. Bir dağ başında, hiçbir şey görmeden sadece yaşamak için zorbalık yapan bir adamdı. Kalbinde hiçbir kötülüğün olmadığını biliyordu. Çünkü o gerçek hayatla bağlantısını kesmiş biriydi. Tek bildiği karlı dağlar ve kimsesizlikti.
Yılmaz onun gözlerinin içine bakarken o kadar sevgi dolu bakıyordu ki, yüreğinin acıdığını hissediyordu. Kafasını biraz yaklaştırdı ve özlediği yumuşaklık ile buluşturdu dudaklarını.
Ela gözlü gözlerini kapatıp, öpüşüne karşılık verirken kirpikleri Yusuf'un yüzüne değiyordu. Yumuşak dudaklardan ayrılınca ela gözler yeniden yeşilleri ile birleşti. Yılmaz'ın yüzünde acı vardı.
"Benim yüzümden..." dedi acı dolu bir sesle. Kafasını olumsuz anlamda salladı ve yanağını okşamaya devam etti.
"Hiçbir şey senin yüzünden değil." yumuşak bir şekilde dile getirdiği şey ela gözleri hazırlıksız yakalamıştı. Yusuf gülümsedi ve uzanıp dudağına yeniden bir öpücük kondurdu.
"Uyu biraz..." dediğinde Yılmaz yine itiraz edecek gibi oldu. "Hatırım için." dedi Yusuf bu sefer. Yılmaz gözlerinin içine baktı, onun için her şeyi yapardı. Kafasını salladı.
Yusuf biraz ona yaklaştı, ardından elini tutup parmaklarını birbirine kenetledi. Yılmaz yan dönerek ona zarar vermeden yanağını göğsüne yasladı. Yusuf'un elini sımsıkı tutarken gözlerini kapattı. Zaten gözlerini zorla açık tutuyordu. Yusuf saçlarına bir öpücük kondurdu. Saçlarını okşarken, yanında ki bedenin dakikalar sonra rahatsız da olsa uykuya daldığını anladı.
Ne kadar süre geçtiğini bilmese de, sobanın terletecek kadar sıcak oluşundan orta kıvama gelişini hissetmişti. Yanında ki bedenin üzerini iyice örttü. Ellerini sıkıca tutmuş olan beden birkaç saattir uyuyordu. Bakışlarını yoğun yağan kara çevirdiğinde uyuyan bedenden bir mırıltı geldi.
Bakışları yeniden onun yüzüne çevrilmişti. Kaşları çatık olan ela gözlü, dudaklarında bir mırıltı dökülüyordu. Öğretmende kaşlarını çattı.
"Anne!" diye korkuyla mırıldandı uyuyan beden. Ardından gözlerini sımsıkı kapattı.
"Dur, dur gitme Yavuz!" Öğretmen endişeli bir şekilde uyuyan bedenin koluna dokundu.
"Yılmaz.." dedi uyandırmak ister gibi. Elleri sımsıkı tutulurken, Yılmaz halen acı çeken bir ifadeyle mırıldanıyordu.
"Gitme..." dedi yeniden, Yusuf yanağını tutup hafifçe okşadı. "Yılmaz uyan, kabus." dedi bu sefer kabusta ki Yılmaz'a ulaşabilmek için sesini yükselterek.
"Komutan... yapma. Komutan. Kırk dokuz seksen dokuz..." kaşları çatık bir şekilde bu sefer seri seri konuşuyordu. Yusuf'un gözleri dolarken bir daha sesini duyurmaya çalıştı.
"Durun!" dedi bu sefer Yılmaz acı çekerek, nefes nefese.
"Yılmaz!" dedi Yusuf sesini daha fazla yükselterek. Yılmaz anında gözlerini açtığında nefes nefeseydi. Hızlı hızlı nefes alıp verirken biraz vücudu kaldırdı ve dirseğinin üzerinde durdu.
Gözlerinde kendiliğinden yaşlar akarken sanki boğuluyormuş gibi nefes alıp veriyordu.
"Gittiler.." dedi acı dolu bir sesle. Gözlerinden yaşlar akarken, Yusuf'un burnunun direği sızlamıştı. Çenesi titrerken, ela gözler ile buluştu gözleri.
"Yusuf gittiler..." dedi, yıllardır kabuslarında gördüğü sahneyi yeniden görmüştü. Her defasında o an olduğu kadar canını yakıyordu. Hiçbir zaman rüyalarında bile kurtaramamıştı onları. Yıllardır bir kere bile.
"Yılmaz..." dedi öğretmen ne diyeceğini bilemeyerek. Yılmaz gözlerinin içine baktı ve halen rüyanın etkisi ile öğretmene bir çocuk gibi sığındı. Elinden tutarken göğsüne doğru yüzünü kapattı.
"Sende gitme.." dedi yalvarır bir tonda. "Seni seviyorum ne olur sende gitme." diye fısıldadı.
Yusuf'un boğazında bir yumru oluşurken titrek bir nefes aldı. Ama bu nefeste boğazında kalmış gibi hissediyordu. Gözlerinde ki yaşlar hiç durmadan akarken, kendisine sığınmış olan adama sarıldı.
"Gitmeyeceğim..." diye fısıldadı.
Ve Yılmaz kabuslarının baş kahramanı olan canavarın kanından olan birine, gitmemesi için sımsıkı sarıldı.