Yusuf yanında hissettiği boşluk ile gözlerini zorlukla da olsa açtı, hava aydınlamıştı ve dışarıda halen uğultulu rüzgarın sesi geliyordu. Gözleri ile yatağın boş tarafına baktı ama hüzünlenmesini saniyeler içinde götüren bir şey varsa o da yanan sobanın sesiydi. Yılmaz sabahtan kalkıp içerisi soğuk olmasın diye sobayı yakmış olmalıydı.
Kapı birden açılıp dışarda ki soğuk hava yüzüne dolarken, Yılmaz elinde yine birkaç tabakla içeri girmişti. İki göz birbirine değdi. Ardından Yılmaz kapıyı kapatıp yerde ki sofraya doğru ilerledi ve tabağı bıraktı.
"Günaydın öğretmen." dedi bakışlarını ona çevirirken. Yusuf hafifçe gülümsedi.
"Günaydın."
"Hadi gel bir şeyler ye." dediğinde Yusuf kafasını sallayıp yataktan sarktı ve biraz durup halıya bakarken, daha sonra sofraya oturdu.
Yılmaz sobaya uzanıp ordan çaydanlığı aldı, ardından iki tane bardağın olduğu sofrada çayı doldurdu. Ardından birini onun önüne koyup, diğerini kendisi aldı. Bir şeker atıp karıştırdı. Yusuf'da aynı işlemi yaptı.
"Bugün sence gidebilir miyiz?" dedi Yusuf bir ekmek parçasını alıp yoğurda banarken. Yılmaz bakışlarını yoğun karın yağdığı dışarıya çevirdi.
"Ben giderim de, sen yolda kalırsın öğretmen." dedi daha sonra ona dönüp.
"Beni bırak, seni yavaşlatıyorum." dedi öğretmen esprili bir tavırla. Yılmaz ela gözlerini ona çevirdi.
"Seni asla bırakmam." dedi öğretmenin gülüşüne ters bir şekilde büyük bir ciddiyetle. Öğretmen kalbinin deli gibi atmasıyla, ensesine kadar kızaran suratı ile bakışlarını yere indirdi.
Önceden avcı kurban olsalar da şimdi ne olduklarını bilmiyordu, kendisini kaçıran adamla öpüşüp, onun yanında güvende hissediyordu. Ve bu hakkında düşüneceği uzun bir konuydu.
"Senin için bal aldım, belki sürekli aynı şeyleri yemekten bıkmışsındır diye." dedi Yılmaz önünde ki balı gösterirken. Yusuf gülümsedi, ardından ekmeğini bir parça bölüp baldan büyük bir şekilde banıp ağzına götürdü.
Yılmaz da onun gibi yaparken daha sonra uzun ve sessizce kahvaltı yaptılar. Yusuf'un kaçamak bakışlar atıyordu sürekli ifadesiz bir şekilde kahvaltı yapan Yılmaz'a.
Kahvaltı bittikten sonra beraber kaldırdılar, ardından Yusuf yeniden yatağa geçti, yapacak bir şeyi olmadığı için. Yılmaz ise köyün meydanında bir işi olduğunu söyleyip gitmişti.
Birkaç saat sonra geldiğinde heycanla gözlerini kapıya dikti, elinde yine bir tabak vardı. Tabağı kenara bırakıp kar olmuş puşisini kenara bıraktı.
"Bugün de burada kalıyoruz." dediğinde kafasını salladı öğretmen. Yatmaktan canı sıkıldığı için oturur pozisyona geçti. Yılmaz tabağı sobanın üzerine koydu, ardından ellerini birkaç saniye ısıtıp öğretmenin yanına gelip oturdu.
Evet şimdi yine o dakikalara girmişlerdi, ikisi de öylece oturuyor ve birbirlerinin nefesini dinliyordu. Oturduğu koltukta Yılmaz daha çok yaslandı.
İkisinin de elleri yan yana dururken, Yusuf yutkunurken elini biraz yaklaştırdı ona, Yılmaz elini yavaşça onun elinin üzerine koydu ve parmaklarını birleştirdi. Şimdi Yusuf'un nefesi kesilmişti. Ellerine bakıp karnına kramp girerken gözlerini kapattı.
Ne kadar süre öyle durdular ikisi de bilmiyordu ama akşam çökmüştü artık. Yılmaz hareketlendi ve ayağa sobaya doğru yürüdü. Elini halen bırakmadığı için Yusuf biraz ona doğru çekilmişti.
Yılmaz sobadan tabağı aldı ve Yusuf'u yere doğru çekti. İkisi de yere oturunca ela gözlü oğlan tabakta ki fasulyeden bir kaşık alıp öğretmene doğru uzattı. Öğretmen onun gözlerinin içine bakarken uzattığı kaşıkta ki fasulyeyi ağzına alıp yemeye başladı.
Yılmaz üç ona, bir kendine yedirirken fasulye bitince tabağı kenara itti. Daha sonra yeşil gözlere baktı.
"Dışarıda sigara içeceğim.." dediğinde Yusuf kafasını salladı. Ellerini ayırdığında eli direkt olarak üşümüştü.
Yılmaz ayağa kalktı, o da arkasından kalktı. Pencerenin kenarına otururken Yılmaz dışarı çıktı. Akşam görüntüsü daha bir güzel olmuştu bu karlı alanın. Köyde oldukları için yanan ışıklar daha güzel bir manzara katmıştı.
Yanda duran sürahiye uzanıp bir bardak su içti, ardından yatağa geri döndü. Yorganın içine girdi. Yılmaz elinde birkaç odun ile içeri girdi ve sobaya ilerledi. Sobaya odunları attıktan sonra yatakta uzanan bedene döndü.
Yusuf yanını açtığında, o da üzerinde ki parkayı çıkarıp kazağı ile beraber yatağın içine girdi. Bu sefer beklemeden onu göğsüne yatırdı.
"Evini özledin mi?" diye sordu Yılmaz saçlarını okşarken. Yusuf yeniden eline uzanıp parmaklarını birleştirdi.
"Evimde gibi hissediyorum." dedi, büyük bir itiraf yaparken.