Yusuf önünde ki kitabı okurken, bazen karşısında ki kadınlar topluluğuna bakıyordu. Sürekli ellerinde bir iş vardı, otursalar bile yarın ki yemek için hazırlık yapıyor ya da örgü örüyorlardı.
Elinde ki kitabın ortalarına geldiğinde, kendi kendine gülümsedi. Kaçtıkları için valizi mağarada kalınca yanında hiç kitap kalmamıştı. Yılmaz okul yüzü görmemiş bu köyde nerden bulduysa birkaç eski kitap getirmiş ve okuması için kendisine vermişti. Bu ince düşüncesi her düşündüğün de kalbini ısıtıyordu.
"Kızım şunu mutfağa götür." dedi yaşlı kadın. Yusuf yeniden bakışlarını ona çevirdi.
O sırada yoğun bir bağırış sesi ve bir silah sesi duyulunca kadının gözleri de anında kendisi ile buluştu. Yusuf gözlerini sonuna kadar açmış hissettiği korku ile bakarken bir anda ayağa fırladı. Elinde ki kitap düşerken kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdü.
Birkaç gündür köyün etrafında birkaç kişi gezdiği için Kalender ağa ile Yılmaz etrafa bakınmaya çıkmıştı ve şimdi de yoğun bir bağırış sesi geliyordu.
Hissettiği korku ile botunu giyerken üzerine bir şey almadan akşam karanlığı çökmüş olan dışarıya koşar adım çıktı. Birkaç adım atıp etrafına baktı ve ardından sesin yoğun olduğu yere koşarken evlerinden çıkan birkaç kişi de korku dolu gözler ile üzerine montlarını geçirip dışarı fırlamışlardı.
Yusuf'un elleri titrerken soluk soluğa karların içinde, soğuk havada üzerinde ki kendisine büyük olan örgü kazak ile koşuyordu. Kalabalığın yoğun olduğu bölgeye gittiğinde, Yılmaz'ın elinde ki tüfek ile karşı taraftan geldiğini gördü. Kendisini fark etmemişti ve endişeli görünüyordu.
"Yılmaz!" dedi korku dolu bir sesle. Yılmaz'ın gözleri hızla sevdiği adama dönerken, derin bir soluk aldı ve yanına varınca boşta olan kolunu ona doladı. Yusuf kızarmış elleri ile ona sarıldığında eline bir sıvının bulaştığını hisseti ve kaşlarını çatarak eline baktı. Elinde ki kanı görünce korkuyla irkildi ve kendisine sarılan adamdan ayrıldı.
"Vuruldun mu?" diye bağırır bir şekilde konuştu, gözleri vücudunu tararken kol kısmında ufak bir kan sızdığını gördü.
"Önemli bir şey değil..." dedi Yılmaz, Yusuf tam ağzını açacaktı ki bir bağırış koptu yeniden.
"Silahı olanlar silahını alsın gelsin!" Kalender ağa'nın sesini duyduğunda kalabalık topluluğa baktı. Gözleri dolu dolu olmuş bir şekilde yeniden Yılmaz'a döndü.
"Buldular mı?" diye sorduğunda Yılmaz gözlerini kaçırdı. Ardından kafasını salladı ufak bir hareketle. Yusuf'un gözlerinden bir damla yaş akarken yeniden yarasına döndü gözleri.
"Ağam..." Yılmaz kendisine seslenen Kalender'a baktı.
"Senin cesedini götürmeden rahat etmeyecekler. Evi biliyorlar, bizim o küçük depoya gidin." dediğinde Yılmaz dişlerini sıktı. Önünden genç bir çocuk silahı ile koşarken, kendisi için yanan canlar ağrına gidiyordu.
"Öğretmeni oraya koyarım, gelirim." dediğinde Kalender ağa kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Ağam seni bulmamaları lazım. Biz köyün arkasını ve önünü temizlemeden buradan da çıkamazsınız. Allah aşkına sende git." dedi Ağa yalvararak. Yılmaz ona bir bakış attı. Kafasını salladı dişlerini sıkmış bir şekilde.
Yusuf hissettiği şok ile sadece olup biteni dinliyordu, gözleri ise ela gözlünün kolunda ki yaradaydı.
"Hadi Yusuf." dedi Yılmaz gözlerini dolu dolu olmuş olan oğlana bakıp. Ardından bileğinden tutup yürümeye başladığında Yusuf ona ayak uydurmaya çalıştı. Yusuf'un hâlâ yarasına baktığını görünce kalabalığı umursamadan yeşil gözlerinden akan yaşları elini atıp sildi. Ama adımlarını durdurmuyordu.
"Korkma Yusuf'um, sıyırdı. Bir şey yok." ama bu laflar öğretmeni sakinleştirmeye yetmiyordu.
Beraber bağırışlardan biraz uzaklaşıp daha önce gitmediği köşeye giderken, buraya daha önce kimse girmediği için kar seviyesi biraz daha yüksekti bu yüzden dizleri gömülmüştü soğuk karlara. Yılmaz onu çekiştirip etrafına bir bakış atıp kardan görünmeyen bir odalık bir nevi kiler gibi olan yerin kapısını açtı ve karanlık kilere soktu Yusuf'u. Kapıyı arkasından kapatırken birkaç derin nefes aldı ve ardından küçücük aralıktan giren ışıkta, gözlerinin incecik bir kısmı parlayan yeşil gözlere baktı.
"Kolunu saralım." dedi Yusuf çatallaşmış ses tonu ile. Yılmaz'a göre öyle kalsa da bir sorun olmazdı ama sırf sevdiğinin içi rahat etsin diye izin verdi.
Kilerde ki bir halıyı yere koyup üzerlerine oturdular. Yılmaz montunu çıkarırken Yusuf onun koluna bastırmak için bir şeyler arıyordu. En sonunda bir bez bulunca küçük ışığa götürüp temiz mi diye baktı. Temiz olduğunu görünce bir kısmını yırttı ve el yordamı bile yarayı bulunca oranın üzerine bastırdı. Diğer parçayı da çok fazla sıkı olamayacak şekilde sardı. İşi bitince Yılmaz'ın onu izlediğini fark etti.
"Yılmaz korkuyorum ben..." dedi Yusuf, onu kaybetmekten korkuyordu. Rüyasından korkuyordu.
"Korkma, çünkü ben senden gitmem." dediğinde Yusuf derin bir nefes aldı ve onun bacak arasına girdi. Yan bir şekilde otururken Yılmaz kollarını ona sardı ve saçına bir öpücük kondurdu.
Eğer ona bir şey olursa, muhtemelen ya canına kıyardı, ya da kahrından ölürdü. Sıkı sıkı sarıldı kendisini saran kollara. Korkuyordu, bir daha bu sıcaklığı hissedemeyecek diye...