Sasuke bir mum, üç kadeh de brendi bitirmişti, şimdi karanlıkta, babasının çalışma odasında oturuyor, pencereden dışarıya bakıyor yakındaki bir ağacın yapraklarının rüzgârdaki hışırtısını ve cama vuran tıkırtısını dinliyordu.
Sıkıcı bir hava vardı. Onu sarıp sarmalayan bir sıkıntı. Zaten böyle bir günden sonra başka ne isteyebilirdi ki? Önce Mayu, onu Sakura'yı istemekle suçlamıştı. Sonra Sakura, Onu –
Yüce Tanrım, onu istemişti.
Tam olarak bunun farkına vardığı anı biliyordu. Sakura'nın kendisine çarptığı an değildi. Onu yatıştırmak için kollarının üst tarafından tuttuğu an da değildi. Evet, bu Sakura'nın hoşuna gitmişti ama Sasuke bunun farkına varmamıştı.
O an... Kendisinin mahvına sebep olabilecek o an, Sakura'nın kaldırıp kafasını ona bakışından sonraki andı. Gözleriydi. Hep gözleri olmuştu zaten. Kendisi ise sadece bunun farkına varamayacak kadar aptaldı.
Orada dikilirlerken, sanki sonsuzluktaymış gibi hissetmişti, değişmekte olduğunu hissetmişti. Bedeninin ve nefesinin bütünüyle durduğunu hissetmişti ve sonra parmakları daha sıkı kavramıştı onu ve onun gözleri - onlar daha da açılmıştı.
Ve onu istemişti. Tahmin edemeyeceği kadar çok istemişti. Onu istemişti. Kendisinden daha önce hiç bu kadar çok tiksinmemişti.
Ona âşık değildi. Ona âşık olamazdı. Hiç kimseyi sevemeyeceğinden çok emindi, Karin'in kalbinde açtığı yaradan sonra bunu yapamazdı. Bu sadece arzuydu, yalın, sade ve tüm İngiltere’deki en olmayacak kadına karşı duyduğu bir arzu.
Kendine başka bir içki daha doldurdu. Bir erkeği öldürmeyen şeyin onu güçlendireceğini söylerlerdi ama bu... Bu onu öldürecekti.
Ve sonra, orada oturmuş, kendi zayıflıklarını düşünürken, onu gördü.
Bu bir sınavdı, bu ancak bir sınav olabilirdi. Bir yerlerde birileri bir centilmen olarak onun huyunu sınamak konusunda kararlıydı ve o başarısız olacaktı. Deneyecekti, yapabildiğince geri duracaktı ama çok derinlerde, yüreğinin özellikle incelemeyi istemediği küçük bir köşesinde bir his vardı. Başaramayacaktı.
Sakura bir hayalet gibi dolaşıyordu, şişirilmiş gibi duran beyaz bir kıyafet içerisinde parlayan bir hayalet. Sade pamuktan bir elbise. Öylesine halim selim ve öylesine bakir bir hali vardı ki, Sasuke'yi çok etkiliyordu.
Koltuğunun yan taraflarını kavradı ve olanca gücüyle sıktı.
***
Sakura Lord Fugaku'nun çalışma odasına girerken kendini biraz huzursuz hissediyordu ama aradığını gül salonunda bulamamıştı. Orada, çalışma odasındaki rafta, bir sürahinin içinde olduğunu biliyordu. Bir dakikadan daha kısa bir sürede girip çıkabilirdi. Sadece birkaç saniye, özeli istismar etmek sayılamazdı.
"Nerede şu kadehler acaba?" diye mırıldandı, elindeki mumu masanın üzerine koyarken. "İşte burada." İspanyol şarabını buldu ve biraz doldurdu.
"Umarım bunu alışkanlık haline getirmezsin," dedi bir ses. Bardak parmaklarının arasından kaydı ve gürültüyle yere çarptı.
Sakura, onu görene kadar sesin geldiği yöne baktı. Bir koltukta oturuyordu, elleri tuhaf bir biçimde koltuğun yanlarını sıkıyordu. Işık loştu ama yine de yüzündeki ifadeyi görebiliyordu, alaycı ve kuruydu. "Sasuke?" dedi aptal gibi, sanki bir başkası olabilirmiş gibi.
"Ta kendisi."
"Ama sen ne - niçin buradasın?" Sakura bir adım attı. "Ahhh!" Kırık bir cam parçası tabanına batmıştı. "Seni küçük aptal. Buraya yalın ayak gelirsin haa." Saauy koltuğundan kalktı ve genç kızın yanına gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌸LADY🌸 |SAKURA HARUNO|
Roman pour Adolescents- Kendi kurgum değil - Sakura ana karakter. - Kitabın Naruto serisi ile alakası yoktur. - Wattpad sakın sileyim deme....