Dört sene.
Elimde kırık bir cam parçasıyla aylar öncesinden planladığım intiharı gerçekleştirmemin üzerinden dört koca sene geçmişti. Yaşamayı beceremediğim gibi ölmeyi de becerememiştim. Bileklerimi kesmiş ve ilk başta sadece bir baygınlık geçirmiştim, bilerek su dolu bir küvetin içindeydim çünkü hemen ölmeyeceğimi hesaba katarak b planına boğulmayı koymuştum.
Niyetim bir şekilde ölmekti.
Belki bu acizlikten başka bir şey değildi ama cidden hassas kalbim bu dünyada cehennemi yaşamıştı ve ben güçlü birisi değildim.
Annem ölmüştü, onun ölümüyle epey sarsılmıştım. Ondan sonra toparlamaya çalıştım ama çırpındıkça daha da dibe batıyormuşum gibiydi, ne yaparsam yapayım asla devam edemiyordum.
Babamın hâlâ reddettiği çocuğuydum, bir kez olsun nasıl hissettiğimle ilgilenmemişti.
Dayım.. İşi gücü sahip olduğu o kafeydi. Ara sıra benim içinde endişeleniyordu ama hiçbir zaman gözü önünde eriyip gitmemle tam anlamıyla ilgilenmemişti.
Bir sorunum varsa bunu hep baş ağrısına, bir arkadaşımla aramın bozulmasına vermişti.. Nasılsın diye sorduğunda her zaman duymak istediği cevap 'iyiyim'di. Bu yüzden kötüysem bile iyiyim demeye programlanmış gibiydim, 'kötüyüm' desem birkaç avutucu sözle beni kandıracaktı. Dayım, ablasının emanetine bakarak vicdanını rahatlatıyordu ama yine de ona kızgın değildim. Sadece biraz kırgın işte.
Önüme bırakılan kahve bardağıyla düşüncelerim dağılmış, dikkatimi Jungkook'a vermiştim. Yorgunlukla kendisini karşıma bıraktığında "Kliniğe geldiğini stajyerlerden birisi haber verdi," dedi. "Neden aramadın? Kaç saattir buradasın?"
Elimle geçiştirircesine "On dakika olmuştur," dedim. "Arayacaktım ama içeride hastan vardır diye vazgeçtim."
Başını salladı. "Bugün bil bakalım kliniğe kimler geldi," diyip sırıttı. "Tahmin et hadi."
Bir tahmin yürütmeye çalıştım ama ne kadar düşünürsem düşüneyim aklıma bir isim gelmemişti. "Kim?" diye sordum.
"Lalisa. Oğlu rahatsızlanmış, onu getirdi."
İlk başta duraksadım. Dört sene boyunca adını duymadığım ve konusunu dahi açmadığım bu kişiyi hatırlamak için bir süre hafızamı yoklamam gerekmişti. Bulmakta zorlanmamıştım tabii.
"Oğlu mu?" derken biraz şaşırmıştım. "Evlenmiş mi?"
Jungkook "Asıl bomba şu," derken benden daha çok eğleniyordu. "Taehyung'la evlenmiş!"
"Şaka yapıyorsun.."
Kahvesinden büyük bir yudum alıp kafasını iki yana salladı. "Şaka yapmıyorum. Beni ilk başta tanımadı. Hatta ismimi söyleyene kadar dikkatini bile çekmedim. Biliyorsun zamanında onunla ayaküstü tanışmıştık ve yüzümü hatırlamasını bekleyemem. Ama ismimi çok iyi biliyor. Kore'de olduğumu öğrenince nedense şaşırdı."
Lalisa ve Taehyung.. İnanamıyordum. İlk tanıştıkları gün oradaydım. Angelina'nın bahçesindeydik ve Lalisa'yı diğerleriyle tanıştıran bendim. O zamanlar en iyi arkadaşım sayılırdı. Okulda ondan başka kimseyle takılmıyordum çünkü arkadaşım yoktu.
"Bunu beklemiyordum," dedim itiraf ederek. "O grupta en son evlenecek kişi Taehyung'tu."
Jungkook bir müddet hüzünlense de çok çabuk toparlanıp "O gruptaki herkes evlenecek son kişi," dedi. "Namjoon bile. Onun tek hedefi kariyerdi. Yaparsa da mantık evliliği yapar. Aşk, ihtiras, tutku pek bilmez. Öğretecek kadın çıkmış mıdır hayatına orasını bilemem tabii."