Bölüm 11: Çok Özlü İksir

665 42 2
                                    

sat 03:12 ve fazla uzun olmasa da yayınlamak istedim. Hem üstelik resmi olarak dün karne almış olduk ama uyumadığım için bu gün diyeceğim. Karneleriniz hakkında hayırlısı olsun diyorum. :)  Fazla uzun olmasa da elimden geldiğince yazmaya çalıştım. Beğenmenizi dileyerek

Keyifli Okumalar....

Soluğu Gryffindor ortak solonunda aldılar. Ron kapıdan giri girmez Harry’nin cüppesinin şapkasından kavrayarak “Bundan neden daha önce hiç söz etmedin?” Harry arkasını dönerek baktı. “Yılanlarla konuşabiliyorsun.” Hermione dedi. Avery ise ortalıkta dolaşan bu sohbete bir anlam yüklemeye çalışmaktan başka bir şey yapamıyordu.” Evet.” Dedi Harry derin bir nefes alarak. “Yani demek istediğim biliyorum. Bir keresin de hayvanat bahçesinde kazayla  yılanı kuzenime  saldırttım. Bir kez. Yani eminim buradakilerden çoğu biliyordur.” Dedi Harry savunmaya geçerek. “Hayır, Harry.”  Dedi Ron.” Yapamazlar. Çok yaygın bir yetenek değil Harry.  Bu kötü bir şey.” Dedi Hermione üstten bakışlar göndererek. “Kötü olan nedir?” dedi Harry.  “Eğer o yılana Justin’e saldırmamasını söylemeseydim-“
Ron sözünü kesti. “Ah, demek ona öyle söyledin.”  Harry kaşlarını çattı “Sende oradaydın.  Beni duymadın mı?”
“Sadece çataldili konuştuğunu duydum.” Dedi Ron başını sallayarak. “Yani yılandili.”
“Ne? Farklı bir dilde mi konuştum?” Bakışlarını kaçırdı Harry. “Ama hiç farketmedim. Konuştuğumu bilmeden bir dili nasıl konuşurum?”
“Bilmiyorum Harry.” Dedi Hermione. “Ama yılana bir şey yapmasına ikna eder gibiydin. Harry beni dinle. Slytherin takımının, simgesinin yılan olmasının bir sebebi var. Salazar Slytherin, bir çataldildi. O da yılanlarla konuşabiliyordu. “
“Kesinlikle!” dedi Ron hemen.  “Şimdi bu da demek oluyor ki, senin onun torununun torununun  torunu olduğunu düşünecekler.”
Harry sesini biraz daha yükselterek, az da omzunu sallayarak “Ama ben değilim!” dedi. “Ben olamam.” Sesi biraz daha alçalmıştı. “Bin yıl önce yaşadığını düşünürsek aslında hiçte imkansız değil.” Dedi Hermione. Avery, yorum yapacak bir şey bulamıyordu. Harry’nin Çataldili’nin konuşması ona ne tür zararlar ve alehine işleyecek  olanlar nedir, bilmiyordu. Bu yüzden sessizlik onun şu anlık tercih ettiğiydi. Harry ise tahminler yürütmekten öteye gidemiyordu. Nasıl şüpheye düşmez ki insan? Seçmen şapkanın bile, onun kararı olmasaydı, onu Slytherin’e yerleştireceği barizdi. Harry artık ne yapacağı hakkında düşünmekten yoruldu.

Birlikte ders çalışırken Harry bakışların üzerinde olduğunu hissediyordu. Doğrusu, bundan oldukça emindi. Etrafına biraz göz gezdirince yanılmadığını anladı. Bir ara Ron’un kız kardeşi, Ginny ile göz göze geldi. Ginny gözlerini kaçırdı. Harry bu hak etmediği muameleye daha fazla dayanamayarak kitabının kapığını kapattı. “Sizinle ortak salonda görüşürüz.” Dedi ayağa kalkarak. Hermine ve Avery birbirine üzgün bakışlar yolladılar. Harry sessiz ortamda adım atarken tüm gözler gene ona takılmıştı. 

Kulağı tırmalayan o ses gene ilişti Harry’nin kulaklarına. “Kan, kan istiyorum. Herkes ölmeli. Ölmeli....” sesler yavaş yavaş daha net oluyordu. Harry kulağını duvara dayayıp elini duvarda gezdirmeye başladı. “Ölmeli.  Ölmeli. Ölmeli.” Daha da yükselen ses “Şimdi öldürme zamanı.” Cümlesiyle yavaş yavaş kayboldu. Harry, ufak bir umut ile etrafa göz gezdirdi. Nitekim o sesleri çıkaracak hiç bir şey yoktu etrafında.  Harry, ilerlerken yerdeki su dikkatini çekti. Sağa dönünce Neredeyse Kafasız Nick’in  zaten cansız ve beyaz olan hayalet bedeni iyice beyazlaşmış, kafası neredeyse kopuyormuş gibi görünüyordu. Havada uçan bu ürkütücü beden, yerde eli havada kalmış, taşlaşmış olan Justin. Harry Justin’e yaklaşıp havada kalan eline dokunmaya başladı. Bay Filch’in sesi duyuldu. “Sen!” Harry’e yaklaşarak “Suç üstü yakalandın. Bu sefer kovulmanı sağlayacağım. Yemin ederim, Potter.”  Geldiği yere hızlı adımlarla geri gitmeye başladı Bay Filch. Harry hemen “Yo, Bay Filch!” diye seslendi. “Hiç anlamıyorsunuz.” Oysa Bay Filch ne Harry’i anlamak için bir çaba gösteriyordu ne de bir öğrencinin suçsuzluğundan tatmin oluyordu. Harry, suçluğunu kendince bilsede bunu kanıtlaması gerekiyordu. Hogwarts’dan atılma ve bir daha uğrayamama  durumu onun iliklerine kadar bir soğukluk gönderiyordu. Son kez taşlaşmış olan Justin’in bedenine baktı. Justin’in bedeninin altından çıkan örümcekler dikkatinden kaçmadı. Cam önnüe kadar örümcekleri izledi. Harry, adım sesleri ile arkasını döndü. Bay Filch,  yanında Profesör McGonagall ile gelmişti. Profesör McGonagall iki taşlaşmış bedeni görünce “Yiih!” şeklinde bir şaşırma ve korku karışımı bir nida çıkardı. Harry ne yapacağını bilmez halde “Profesör” dedi. “Yemin ederim ben yapmadım.” Profesör McGonagall başını sallayarak “bu iş artık benden çıktı.”  Diyerek Harry’i yönlendirdi. Değişik koridorlardan ve yollardan geçerek bir kemerin ardında duran kuş heykelinin önünde duraksadılar. McGonagall “Profesör Dumbledore,seni bekliyor.” Dedi. Eliyle kuşu işaret etti. Harry başını sallayarak kuşun kanatları arasına girdi. McGonagall ellerini sallayarak “Limon Şerbeti” dedi. Ve gürültülü ses ile kuş dönerek yükselmeye başladı. Harry bir basamağa adım atarak bekledi. Kuş, eski görünümlü, üstü oval biçimde kesilmiş kapının görüşe girmesiyle durdu. Harry basamaktan adımını atıp kapının önünde ne yapacağını bilmez halde duruyordu. Bir Gryffindorlu olarak o bile biraz korkuyordu. Ait olduğu yerden uzaklaşmaktan, ait olduğu dünyayı yeni bulmuşken kaybetmekten korkuyordu. Oysa bu bir suç veya hata değildi. Her insan oğlu az da olsa korkardı. Bazen bizi, bedenimizi derinden yaralayacak olan şeylerden bazen  ise ruhumuzu eebdiyen aç ve yoksul bırakacak şeylerden.  Harry’nni korkusu ruhunun aç kalmasıdır. Bu ait olduğu ve öyle hissettiği dünyadan ayrılırsa ruhu bu  güzelliğe, şahaneliğe ebediyen aç kalacaktı. 

Harry Potter Ve Gizemli Sltyherin Mirası (Onarılıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin