20 | lunapark

1.2K 127 26
                                    

Bir elim Soobin'in omzunda gülüşerek diğerlerinin yanına vardığımda minik kedimin kıskanç gözlerle Soobin'in omzundaki elimi izliyordu.

Sonunda dayanamamış olacak ki sinirini gizlemeden yanımıza geldi ve boşta olan elimi iki eliyle sıkıca tutup beni kendine çekti.

"Hadi Ningning benim yanıma gel."

Gülerek ona baktım ve elimi arkadaşımdan çekerek ufaklığımı kucağıma aldım.

"Hmm, çok kıskanç bir kedim var sanırım?"

Mavi gözlerini kırpıştırdı ve dudaklarını büzdü.

"Benimle ilgilenmeyip Soobin hyung ile ilgilenirsen tabi ki kıskanırım."

Yüzümü Yeonjun'un boynuna yaklaştırdım ve ufak bir öpücük kondurup şirince sırıttım.

"Ama Ningning'in Yeonie'ye sürprizi vardı."

Kızaran yanaklarına tezat heyecanla ellerini çırptı, bazen çok küçük bir çocuk oluyordu. "Hadi hemen sürprizi göster."

Saçlarını okşadım, büyük bir zevkle gösteririm.

---

"SA-SAHİP TUT BENİ!"

Son hız aşağıya uçarken Taehyun'un kahkahaları, Beomgyu'nun çığlıkları, Soobin'in herkesi videoya çekmesi ve Yeonjun'un kucağıma yapışmasını zevkle izliyordum. Lunaparka gelmek çok iyi bir seçimdi.

"O kadar kemerimiz var miniğim, uçamayız ki istesek bile."

"Bana ne sahip düşeceğiz."

Dolu gözleriyle her an ağlayacakmış gibi bana bakınca olayın ciddiyetini kavradım ve minik elini avucum içine aldım.

"Düşmeyiz Yeonie, Ningning seni her şeyden korur."

Gevşeyen yüzüne bakarak iç çektim, bu kadar güzel olmak zor olmalıydı.

Ha bitti ha bitecek derken sonunda biten hız treni maceramızdan sonra Beomgyu'nun kendine gelmesini bekliyorduk. Hız trenlerinden efret etse de Taehyun'u kıramamış ve binmişti, onu takdir etmiştim.

"Sahip~"

Göğsüme başını sürtüp mırlayan ufaklığım çok garipti, birkaç dakika önce çığlıklar atıyordu. Yine de onu bozmadım. "Efendim bebeğim?"

Elleriyle ağzını kapatıp kıkırdadı, onu kalbime sokarak saklamak ve kimseye göstermemek istiyordum.

"Yaa utandırmasana~" bir yandan onun kuyruğunu okşarken nihayet gülmesini durdurabildi ve minik avuçları yanaklarımı buldu.

"Benim için şu kocaman ayıcıklardan alır mısın?"

Şu kocaman ayıcıklar dediği oyuncaklar atış karşılığında verilen ödüllerdi. Kazanmak çok zor olmamalıydı.

"Hadi Beomgyu sakinleşene kadar biz de 'şu kocaman ayıcıklardan' alalım."

Ellerini çırpıp kuyruğunu bileğime dolamasıyla birlikte sevgilisini sakinleştirmeye çalışan Soobin'e başımla atış arabasını işaret ettim. 'Anladım' anlamında onaylayınca kedimi omzuma oturttum ve kalabalığı geçerek arabaya vardım.

O ayıcık ödüllerinden birini kazanmak için bana verilen beş mermiden en az üçüyle karşıdaki işaretlenen yerleri vurmam gerekiyordu.

Yeonjun'u yanımızda duran sandalyeye oturttum ve silahı aldım, umarım başarırdım.

Birinci atış, derin bir nefes aldım ve...

Tam isabet.

Kedimin sevinçle bağırması ve oyun sahibinin tebrikleri eşliğinde ikinci işarete geçtim. Havanın karanlık olmasından ötürü açılmaya başlanan led ışıklar gözümü acıtıyordu.

İkinci atış, odaklanmaya çalıştım...

Iska.

Stresle başımı eğdim, moralim bozulmuştu. Yine de küçüğü yarı yolda bırakmaya hakkım yoktu. Yan tarafa, üçüncü işarete yöneldim.

Üçüncü atış, kafanı dağıt...

Iska.

Sinirden alnımdaki damar belirmeye başlıyordu. Çabuk sinirlendiğim anlar olurdu ve tam silahı bırakacaktım ki Yeonjun'un bana umutla bakan gözlerini gördüm. Zoraki bir şekilde ona gülümsedim ve silaha asıldım.

Dördüncü atış, Yeonie'nin umut dolu gözlerini düşün...

Tam isabet.

Biraz önce benden umudunu kesen adamın hayret nidalarına eşlik eden 'Ningning en iyisi' tezahüratları moralimi en üst seviyeye çıkartmıştı.

"Yaparsın sahip, sana güveniyorum!"

Beşinci atış, o sana güveniyor...

Tam isabet.

Mavi meleğim sandalyeden yere atlayıp kucağıma tırmanmış ve yanağıma kocaman bir öpücük kondurmuştu, kalbim patlayacaktı.

Adam bizi tebrik ederek en büyük ayıcığı Yeonjun'a verdi ve el ele tutuşarak diğerlerinin yanına adımladık.

Fakat üçünün de gülüşerek pamuk şeker yemelerini görmemizle birbirimize baktık ve gülümsedik. Yeonjun'un ve benim hediyelerimizi daha sonra da alabilirdi, şu an Taehyun için en büyük hediye yanındaki iki aşığıydı.

"Yeonie, dönme dolaba binelim mi?"

Uslu uslu başını yukarı aşağı sallayınca dudaklarımı dişledim, sevimlilik sınırlarını zorluyordu.

Ciddi bir mebla ödeyerek bindiğimiz dönme dolabın hareket etmesini beklerken küçüğüm elindeki ayısıyla kendi halinde oyun oynuyordu.

"Onun adını ne koyacaksın Yeonie?"

Sorumla ayıcığa sıkı sıkı sarıldı ve uzun koltuk dolayısıyla havada kalan bacaklarını salladı.

"Adını Prens Charles koydum Ningning, çünkü onun bir tacı var ve o bir prens."

Masum halleri bana kendi küçüklüğümü hatırlattı, sahi onu ilk eve getirdiğim günden beri ne kadar da büyümüştü.

Makinenin ağır ağır hareketlenmesiyle kedim derin bir nefes aldı, belli etmemeye çalışsa da korktuğu barizdi.

"Kucağıma gelmek ister misin ufaklık, ben biraz korkuyorum."

Bunu bekliyormuş gibi kucağıma tırmandı ve bir elimi kendi beline, diğer elimi de Prens Charles'ın göbeğine doladı.

"Korkma sahip, Yeonie ve Prens Charles seni korur."

Kahkahalarla geçen birkaç dakikanın ardından nihayet en tepeye varmıştık.

"Sahip baksana ışıklar çok güzel!"

Heyecanlı halleri kalbimin ritmiyle oynuyordu. Umarım hiçbir zaman bu çocuk ruhunu kaybetmezdi.

"Bebeğim," onu koltuk altlarından tutarak kendime çevirdim ve ellerimi yanaklarına koydum.

"Ningning Yeonie'sini çok seviyor."

Isınan ve kızaran yanaklarıyla dişleri görünecek kadar gülümsedi ve kollarını belime dolayarak başını göğsüme yasladı, kalp atışlarımı hissedebiliyordu artık.

"Yeonie de Ningning'ini çok seviyor."

Biraz o şekilde durduktan sonra aklına bir şey gelmiş gibi başını kaldırdı ve aramızda ezilen Prens Charles'ın tombul kollarını bana sardı.

"Prens Charles da Ningning'i seviyor," bir sır verir gibi oyuncağın kulaklarını kapattı ve kısık sesle mırıldandı.

"Ama en çok Yeonie seni seviyor~"

catboy, yeonkai ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin