Aynı günün Dorcas'ın bakış açısından ne kadar farklı olduğunu göstermek istedim...
1 Eylül, 1976
Dorcas kolundaki saate baktı, on bire beş vardı. Sandıklarının hippogriff ölüsü kadar ağır olduğu da hesaba katılırsa, trene yetişmek için saniyeleri var demekti. Duygulanıp ağlaşan aileler, kafeslerini terk etmiş rengarenk kediler ve onların peşinden koşan öğrenciler kalabalığını yara yara ilerlemeye başladı. Trenden sarkan ve çılgınca el sallayan elleri görünce küçük, tatlı birkaç saniye için zihninde Durmstrang'ın, eski okulunun anıları canlandı. Her yıl treninin kalktığı St. Petersburg istasyonu ile King's Cross'un uzaktan yakından alakası yoktu. King's Cross St. Petersburg ile kıyaslandığında tıklım tıkışık, gürültülü, kokulu ve kalabalıktı. Dünyanın yarısının okuduğu bir sihir okulu için neden bu kadar küçük bir platform ayrılmıştı acaba? Aradığı huzuru şatoda bulacağını umarak kendini trene attı.
Trenin içi de en az dışı kadar gürültülüydü, yaz boyunca birbirini görmemiş çocuklar ve ergenler yeni okul yılının heyecanıyla cıvıldıyor, bağırıp çağırıyor, birbirlerine şakadan vuruyor ve gülüşüyorlardı. Dorcas, birbirlerini beş yıldır tanıyan bunca insanın arasına nasıl karışacağını, onlarla nasıl kaynaşacağını bilmiyordu. Dumbledore ona Hogwarts'ta kendini evinde gibi hissedeceğini söylemişti ama, bir kişiyi bile tanımadığı bu dev okula nasıl kendini ait görebilirdi ki? Keşke annemleri eve erkenden yollamasaydım, diye geçirdi içinden. Trenin camından dışarı bakıp da ona gülümseyerek el sallayan bir çift yüz görmek rahatlatıcı olabilirdi. Yapacak bir şey yoktu, kendi kendisini rahatlatmak zorundaydı. Alnını dizlerine dayayıp beklemeye başladı.
Dumbledore mektubunda bir çocuktan bahsetmişti, ona okulu tanıtıp gezdirecek ve ilk günlerinde yardımcı olacak bir sınıf başkanından. Dorcas onu nasıl bulacağını bilmiyordu, bu yüzden yarım saat kadar kendisi bulunmayı bekledi. Dışarı çıkıp kimseyle sosyalleşmeye hazır değildi zaten. Son zamanlarda her şey çok hızlı gelişmişti. Daha birkaç hafta önce bir daha asla evini terk edemeyeceğini düşünürken şimdi Hogwarts Cadıcılık ve Büyücülük Okulu'na giden trende bulmuştu kendini.Babası ona gelecek iki yıl boyunca bir özel hoca tutmayı teklif etmişti, ama Dorcas onların ilaçlar yüzünden yeterince darda olduklarını bildiğinden reddetmiş ve Hogwarts'a katılabileceğini söylemişti. Şimdiyse büyük bir hata yapıp yapmadığını düşünüyordu, içinde kapıdan dışarı fırlayıp evine dönmek ve sonsuza dek sıcak yatağında uyumak için karşı konulamaz bir istek vardı.
Bir süre sonra oturmaktan sıkılıp kompartımanı terk etti ve Lupin denen çocuğu bulmak için etrafına bakındı. Kapısında "Sınıf ve Öğrenci Başkanları" başlıklı listenin bulunduğu kompartımanı görür görmez ilerlemeye başladı. Kapının önüne geldiğinde, durup ne yapması gerektiğini bilemeyerek birkaç saniye dikildi. İçeri davetsizce dalmanın kabalık olacağı düşüncesiyle tahtayı hafifçe tıklattı, ve alt dudağını ısırıp beklemeye başladı. Kapı ancak birkaç defa çaldıktan sonra açıldı ve kızıl saçlı, cübbesine başkan rozeti iğnelenmiş bir kız ortaya çıktı.
"Seni duymadım." Kızın kaşları çatılmıştı. "Yolunu mu kaybettin bakalım?"
"Hayır... Ben yeniyim de-"Remus Lupin diye birisini aradığını söyleyecekti, ama kız ona zaman tanımamıştı."Anladım canım," dedi alel acele, "İstersen seni birinci sınıfların bölümüne götüreyim, hım?"
Harika. Boyu sebebiyle alay konusu olduğu uzun yılların ardından, bir birinci sınıf zannedilmediği kalmıştı. Terlemeye başlamıştı, daha küçük düşürücü bir şey düşünemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alohomora | Çapulcular Dönemi
FanfictionSirius Black, Remus Lupin, Dorcas Meadowes, Marlene McKinnon, James ve Lily Potter, Alice ve Frank Longbottom. Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nın bu cesur üyeleri, gençlik yıllarına kan dondurucu bir savaşın ortasında adım attılar. 1981 yılında Birinci Büy...