Potterların Davetsiz Bir Misafiri Var

413 42 35
                                    

19, 20 ve 21 Temmuz, 1976

Daha önce yüzlerce defa yaptığı gibi, odasının perdesine tek eliyle asıldı Sirius. Bir ayağı mermerin üzerindeydi, ötekisini de dikkatle ağacın dalına uzattı, ve atladı. Uzuvları sert oduna çarptığında durup inlemek için birkaç saniye bekledi, sonra ağır ağır, kemikleri sızlaya sızlaya aşağı inip kendini çimlerin üzerine bıraktı.

Bahçe kapısının demir parmaklıklarını açıp dışarı çıktığında midesindeki kramp hala etkisini koruyordu. Heyecan, öfke, tedirginlik, ve garip bir his daha. Sirius en sonunda özgür olduğunu hissediyordu.

Oraya geri dönmek zorunda değildi. Bir daha asla. Sirius Black özgürdü. Az önce yapmış olduğu şeyin farkına vararak, kalbi boğazında, dönüp Black Malikanesi'ne baktı. Regulus camdan çekilmişti, birkaç dakika sonra da muhtemelen annesi cama çıkacaktı. Walburga onu görüp geri getirmeden önce görüş alanından uzaklaşmak en iyisiydi.

Gecenin karanlığında bir elinde asası, ötekisinde para cüzdanı, kolunun altında bavulu, çıplak ayağına geçirilmiş botları ve pijamasının üzerine giyilmiş cüppesiyle, topallaya topallaya koştu. Koşabildiği kadar koştu ve soluğu otobüs durağında aldı.

Hızır Otobüs'ü çağırmadan önce soluklanıp yanında ne kadar olduğunu görmek için kesesini açtı. İçinde sadece babasından okuldayken aldığı harçlıklardan arta kalan birkaç Galleon vardı. Yazın harçlık almak, hayal bile edilemeyecek kadar uçuk bir fikirdi. Asasını hafifçe kaldırıp otobüsü çağırdı. O mor ölüm makinesinden nefret ederdi ama gideceği yere varmasının en çabuk ve ucuz yoluydu, üstelik başka alternatifi de yoktu.

Otobüs her zamanki gibi saniyeler içinde caddede kükreyerek belirmiş, Sirius'un oturduğu durağın önünde durmuştu. Küçük, üniformalı bir adam kapıdan sarkarak, monoton anonsunu yaptı:

"İyi geceler, Hızır Otobüs'e hoş geldiniz, benim adım-"

"Upper Flagley, Yorkshire," dedi Sirius bavulu muavninin kollarına bırakarak içeri dalarken. "Kaç durak?"

"Sıfır, bayım. Toplamda üç Sickle, elli Knut-"

Sirius adamın avucuna bıraktığı paranın miktarını bilmiyordu- üç sickle da vermiş olabilirdi, Galleon da. Şöför ona "Önce bir Saint Mungo'ya mı uğrasaydık, ha evlat? Şuracığa yığılıp kalacak gibi bir halin var." diye sorduğunda da umursamamıştı. Yolu uzundu, Hızır Otobüs mide bulandırıcıydı ve Sirius çok yorgundu.

Çılgınlar gibi sallanan arabanın içinde direklere zorlukla tutunarak ilerlerken Şöyle bir şeyin içine neden yatak koyarsın ki? Bu tangırtının ortasında kim uyuyabilir ki? düşünceleriyle kendini yatağa attı, ve başını yastığına bıraktı. Gözlerini kapattıktan birkaç dakika sonraysa, uykuya dalmıştı. Hızır Otobüs'e ihtiyaç duyacak kadar perişan olan her büyücünün burada uyuyabileceğini, uyandığında anlayacaktı.

-
Yolculuğu sağ salim atlattığında midesi bulanıyor ve başı dönüyordu, ama arabadan iner inmez serin havanın ciğerlerine dolmasıyla kendine geldi.

Attığı bir sonraki adımla birlikte kendini koca bir yığın su birikintisinin içinde buldu. Yağmur yağıyordu. Gece koyu karanlık ve sessizdi, ağaçlar rüzgarla hışırdıyor ve savruluyordu. İnce cübbesine sımsıkı sarıldı, Yorkshire konusunda haklıydı Regulus. Damlalar suratına çarparken birisi yüzüne çatallar batırıyormuş gibi hissediyordu.

Plum Sokağı, Upper Flagley'nin ücra köşelerindendi, dolayısıyla kışın rüzgardan çatlayıp sönen sokak lambalarının yenilenmesi için birkaç büyücünün karanlıkta düşüp hasar görmesi gerekiyordu. Sirius onlardan biri olmamayı umarak, etrafı kolaçan etti ve yola koyuldu.

Alohomora | Çapulcular DönemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin