05.06
Sokakları hızlı bir biçimde arkamda bırakarak ilerliyordum. Evi gördüğümde adımlarım daha da hızlandı. Güneşin aydınlattığı mavi villanın bahçesinin kapısını açıp bahçede dikilen Brandon'a döndüm. Bana merakla bakıyor, onu neden bu saatte buraya çağırdığımı düşünüyordu. Yanına geldiğimde sakince sordu.
"Bu saatte ne oluyor Hannah?"
Elimde tuttuğum dosyayı ellerine bıraktım ardından cebimden telefonumu çıkardım.
O dosyalara anlamaz bakışlar atarken konuştum."Sana attığım fotoğrafları bugün karakola götüreceksin."
Brandon, kaşlarını çatıp bana bakarken elindeki dosyaların ne olduğunu yeni anlamıştı.
"Bunlar SOLE'nin hesap hareketleri."
Ben başımı aşağı yukarı sallarken onun kaşları daha da çatıldı. Telefonunu açtığında gördüğü görüntüleri bana gösterdi.
"Bu adam kim, Hannah?"
Ayağımla yerdeki toprağı eşelerken konuştum.
"Sizin bir boka yaramayacak rekabetinize kurban giden bir masum sadece, hepinizden iğreniyorum."
"Bunun altında ne var, Hannah? Neden bir anda siktiğim ailenin şirket bilgilerini getirdin?"
Omuz silktim.
"Ne düşündüğün sana kalmış, hazır elinde kanıt varken kullan derim."
Brandon, tiksinircesine bana baktı.
"Asla karşılıksız bir şey yapmazsın, sen."
Bahçe kapısına ilerlerken konuştum.
"Evet,yapmam. Sana bunları benim getirdiğimi söylemeyeceksin. Hayatından defolup giderken bana bir iyilik yap ve bundan kimsenin haberi olmasın."
_____________________________________________"Hannah Sanders!"
Bana seslenen görevliye pasaportumu uzatıp etrafa bakındım. Havaalanı sakin görünüyordu. Görevli bana pasaportumu geri uzatırken alıp boş bir yere geçtim.
'Hannah Sanders. 24 yaşında. SOLE'nin ceosu David Sanders'in kızı.'
Yaptıklarımdan değil de büyük bir şirketin ceosunun kızı olarak anılmak... Bir zamanlar bundan gurur duyardım. Taa ki dün gece babam tarafından masum bir adam katledilene kadar.
O kadar da gurur duyulası değilmiş.
Babam, zirveleri severdi ve orada kendinden bir başkasının olmasını asla kaldıramazdı. Bana bu, her zaman çocukça bir hırs olarak gelmişti. Bunun için çoğu şeyi göze almadıysa çabası. Babam, uzun yıllardan beri bir şirketle bir nevi bir hisse rekabeti içerisindeydi. Bunu bilirdim, ama fazla da umurumda olmazdı. O zamanlar tek derdim çizimlerimin daha da gelişip gelismemesiydi. Çizim yapmak, en ufak bir kağıdı karalamak bile içimi rahatlatıyor,beni bu yaşadığım rutin ve monoton hayattan bir nebze soyutlayıp beni hayal dünyamın derinliklerine çekiyordu.
Babam, gözü kara bir adamdı. Amacı ugruna yapamayacağı, feda edemeyeceği şey yoktu. Sert bir adamdı babam, severdi oyunları ama sonunda kazanırsa severdi.
Kazansın da nasıl olduğu önemli değildi.Dün gece bir adam öldürüldü, bir oyunun kurbanı oldu masum bedeni. Hayalleri, onunla birlikte girdi soğuk toprağın altına.
Annem, Helena Sanders. 5 sene önce, sabaha karşı bir vakitte bıraktı bizi yalnız. Severdim annemi, saçlarımı örer, öyle gösterirdi beni sevdiğini. O gidince saçlarını kökünden kestim, dokunamazdım bir daha o örgülere.
Annem, zamanlarin en güzel kadınlarından biriydi. Naif ruhundan parçaları çaldığı piyanoya dökerdi hep, oturup dinlerdik ablamla. Annem gibi bir insanın babamla nasıl bir arada olduklarına şaşırırdım. Babam hiçbir zaman sanatı seven biri olmamıştı, ancak annem, sanatın ta kendisiydi. Annem, her şeye rağmen sevgisini paylaşırdı herkesle severdi yaşamayı, yaşardı bazı insanların hayattayken başaramadığı o şeyi, tıpkı babam gibi...
Onu kaybetmek içimden bir şeyleri koparttı, sanki annem gitti, dünya daha da karardı gözümde.
Ablam, Clarice Sanders. Clarice ile aramız hiçbir zaman çokta iyi olmamıştı. O da babam gibiydi, kazanmadığı oyun yoktu.
Ama herkes bir gün kaybederdi. O da evimize gelip bize keman çalmayı öğreten keman öğretmenimize aşık olmakla kaybetmişti.
Babam bunu öğrendiğinde o adam bir daha bize gelmedi, Clarice de beni suçladı. Bir ben biliyordum Clarice'in Bay Storm'a olan aşkını. Ancak ben dememiştim asla babama. Daha da zaten açık aramız iyice açıldı ve hiç konuşmaz olduk.
Birbirimizi unuttuk.
Ve ben şimdi, elimde tuttuğum uçak biletimle ailemi bırakıp varlığımdan habersiz insanların arasına karışmaya gidiyordum. Dünyayı gezme hayallerim acınası bir şekilde gerçek oluyordu.
Ve anons verildi, ben yerimden kalktım sırtıma taktım çantamı. Dışarıya baktım, aydınlanmış havaya. Eğer bir daha olur da buraya gelemezsem, diye düşündüm.
Ihanet ettim, babama ve aileme. Vicdanım susamayacağım kadar acıyordu o gece, gözlerimin önünde kafasına iki el ateş edilen adamı 'görmedim,bilmiyorum' diyemezdim. Bu oyunun kaybedeni oyunun içinde olmayan biriydi ancak ben bu hileli oyunu deşifre ettim bu sabah. Bir cezası olacaktı, biliyordum. Biliyordum, kaçıyordum buradan. Yeni bir sayfa açmak kafamda yoktu, yalnızca buradan uzaklaşarak kendimi avutacaktım, çocuksu yalanlarımla.
Ben ilerlerken telefonum titredi cebimde. Cebimden çıkarıp arayan kişiye baktığımda bir şaşkınlık ifadesi belirdi suratımda.
Clarice, arıyor.
Sanki gideceğimi anlamış gibi, yan yana geldiğimizde bir 'merhabayı' birbirimizden çok gördüğümüz, ablam, arıyordu. Telefonu açıp kulağıma götürtüm.
"Alo, Hannah?"
Yorgun sesi kulağıma dolduğunda başım aşağıya düştü. O kadar zaman ve her şeyden sonra beni araması garipti, çok garip, ve üzücüydü ben giderken, pişman gidiyordum şimdi.
"Üzülme, tamam mı?"
Duyduğum ses dolan gözlerimi daha da doldurup artık özgürlüğüne kavuşmak isteyen gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzüldü yavaşça. Silme zahmetinde bulunmadım, artık umurumda dahi değildi.
Telefonun diğer ucundan derin bir nefes aldı ardından ben gözyaşlarımın ıslattığı dudaklarımı aralayıp yıllardır içimde kalan ve bir türlü söylemediğim şeyi söyledim.
"Ben söylemedim, Clarice, inan bana. Lütfen."
Ne demek istediğimi anlamıştı. Ona son kez ve belki de yıllardan sonra ilk kez bir daha söyleyemeyeceğim şeyi söyledim. O konuşmadı ama bir kez daha dudaklarımı aralayıp konuştum ve telefonu kapattım.
"Clarice, seni seviyorum."
Merhaba,
Bu yazdığım ilk kurgum oldu ve InşaAllah yazmaya üşenmezsem devam edecek dhdnndnfjdnf. Okuyan herkese teşekkür ederim. Bu bölüm biraz kısa oldu InsaAllah diğer bölümleri daha uzun yazmaya çalışacağım:)
Sizi seviyorum, Allah'a emanet olun💜.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Salvatore
Teen Fiction'Eğer bir gün gidersen, aklımda hep o tadın ve geceler boyu ruhlarımızın birbirine karışması kalacak.'