disappointment is the most hurtful thing;6

59 10 15
                                    

Mesajlar

chasseur: Barış,

chasseur: nasılsın?

victime: her şey olduğu gibi, geçen konuştuğumuzda nasılsam, öyleyim.

chasseur: o halde iyisin

chasseur: buna sevindim:)

chasseur: artık çeviriyle işim daha az oluyor, ona çokta ihtiyaç duymadan konuşabiliyor ve yazabiliyorum

chasseur: kendimi zorluyorum biraz da

victime: adınıza sevindim

victime: ama zamana bırakın bunları, zorlamanın manası yok, kendinizi boş yere kasıyorsunuz

chasseur: geçen gün arkadaşım bana Istanbul'u gezdirdi

chasseur: çok güzeldi, her yer, her şey...

chasseur: sizinle karşılaştığımız o vapura bindik

chasseur: aklıma geldiniz, ister istemez o şarkı söyleyen sesinizi hatırladım.

chasseur: bir vapur seferinde daha karşılaşır mıyız?

victime: zor, chasseur

victime: ben, çok önemli bir durum olmadığı müddetçe evimden çıkmam

victime: dışarısı, beni yoruyor ve ben dışarıdaki hayata katlanamıyorum

victime: insanlara, onlar bana içimdeki boşluğu hatırlatıyor

victime: kimse sevmez ki beni zaten

victime: sevselerdi, gitmezlerdi.
(Görüldü 12.34)

Seven insan gitmez, değil mi?

Kapının sesiyle elimdeki telefonu bırakıp kapıya yöneldim. Su, akşam olmadan eve gelmezdi ve genelde eve kimse de uğramazdı.

Kapıyı açmadan önce delikten kimin geldiğine baktığımda daha önce hiç görmediğim bir kadını gördüm. Su için mi gelmişti? Büyük ihtimalle ve ben onun evde olmadığını söylediğimde de geri gidecekti.

Kapıyı açtım ve karşımdaki kadını kısaca süzdüm. Siyah permalı saçları, kumaş dizlerde eteği ve üzerinde kahverengi ceketi olan kadın 30'lu yaşlarında gibi görünüyordu. Beni gördüğüne şaşırmış gibiydi.

"Merhaba, kime bakmıştınız?"

"Sen kimsin?"

Sorusuyla afallasam da cevapladım.

"Ben Hannah. Su'nun arkadaşıyım. Geçici olarak burada kalıyorum yani ev bulana kadar."

Kadın kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Bir süre beni süzdükten sonra konuşmaya başladı.

"Hannah mı? Yabancı mısın sen?"

Ellerimin içi terlemişti ve bu kapıdaki muhabbet bitmeyecek gibiydi.

"Evet, ya siz kimsiniz?"

Kadın üzerini düzeltip suratına takındığı gülümsemesini genişletti.

"Ben Su'nun ablası, Ayça. Ayça Paladöken."

Sonra birden durup bana baktı.

"Içeri girebilir miyim?"

"O evde değil."

"Olsun, gelene kadar beklerim ben de."

Dediklerinin üzerine kenara çekilip içeri geçmesine izin verdim. Su'nun ablası olduğunu yeni öğreniyordum ki hoş bana ailesinden hiç bahsetmemişti ki.

SalvatoreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin