omzumu ovalayarak, "daha iyi misin?" diye sorduğunda başımı salladım yavaşça. daha sonra omzumdaki elini tuttum."ovalamayı bıraksana, çocuğunun gazını çıkartmaya çalışan anneler gibisin." diye homurdandım. kahkaha attın, ovalamayı bırakmıştın ama omzumdaki elini de çekmemiştin.
yatakta geriye yaslandım iyice, başım kolunda rahat bir pozisyon bulduğunda kıpırdanmayı bıraktım. sen de duruşunu düzelttin ve hiçbir şey konuşmadan duvara bakmaya başladık.
aramızda oluşan uzun sessizliklerde, şimdiye kadar yaptığım her şeyi sorguluyordum. mesela, senden hoşlandığımı anladığım ilk zamanlarda direk itiraf mı etmeliydim? sen de bana karşı aynı şeyleri hissetmediğine göre reddedilecektim. bu kısmı kabullenmiştim. peki reddettikten sonra, beni yanından uzaklaştırır mıydın yoksa her şeye eskisi gibi devam mı etmek isterdin? eğer her şeye eskisi gibi devam etmek istersen, zamanla bana karşı bir şeyler hissetmeye başlar mıydın? seni bir anda öpsem mesela, geri mi çekilirdin yoksa anın büyüsüyle bana karşılık verir miydin?
"akaashi?" dediğinde sıyrıldım düşüncelerimden.
"hm?" dedim karşıya bakmaya devam ederek.
"seni o kadar çok seviyorum ki avuç içlerinden öpmek istiyorum, dudaklarından değil."
durakaldım, nefesim kesildi. "n-ne?"
"yoshiko'ya böyle söylesem sevinir mi sence?"
elimin yanındaki yastığı sıkıca tutup suratına fırlattım. "lan ne yaptım şimdi?" diye söylendin gülerken.
"al da yoshiko'nu müsait bir yerlerine-" diye mırıldandım kendi kendime istemsizce. "of!" daha sonra yastığı alıp kendi yüzüme bastırdım. sinir krizi geçirmeme saniyeler kalmıştı.
"çek şunu, akaashi! valla anlamadım ne yaptığımı." dedin, bir yandan da yüzümdeki yastığı çekmeye çalışıyordun. kolların benimkilerden güçlüydü, doğal olarak yenilmiştim.
"yapmadın hiçbir şey, boşver." dedim yüzünü elimle ittirip. yakınımda durman ikimiz için de kötü sonuçlar doğurabilirdi.
"ama akaashi, iletişim kurmamız gerek. olmaz böyle! yoksa yoshiko'yu sevmiyor musun? neden sevmiyorsun ki? ben olsam severdim. oha, bir dakika. yoksa yoshiko'yu seviyordun da benim yüzümden mi açılamadın? inanamıyorum, akaashi, neden daha önce söylemedin? yani-"
"sus, bokuto! sus da yat zıbar! sinir hastası edeceksin beni, salak!" dedim ve elindeki yastığı çekerek alıp yatak başlığının dibine koydum. daha sonra senin ters tarafına dönüp yattım.
"salak mı? akaashi yakın falanız ama ben büyüğüm senden, saygısız çocuk." diye mırıldandın alayla. sırıtışını gözümün önünde canlandırabiliyordum.
"salağa salak denir." diye homurdandım. daha sonra ekledim sinirle. "ayrıca uyurken yoshiko diye falan sayıklarsan çarparım bir tane ağzına görürsün."
güldün. birkaç saniye sonra, yanıma yattığını anladım. "iyi geceler, akaashi." cevap vermedim. gecemin iyi geçmeyeceği gayet belliydi.
uyumayacağım için bir süre nefes seslerinin düzenli bir hale gelmesini bekledim. uyuduğuna emin olduktan sonra senin tarafına döndüm. gece lambasının aydınlattığı kadarıyla yüzünü incelemeye başladım.
saçların uzamıştı iyice, kesmem gerekiyordu. şimdiye kadar hep ben kesmiştim. benimkileri de sen kesiyordun gerçi, ne kadar kötü kessen de bir şey diyemiyordum. ellerinin saçlarımda dolaşması hoşuma gidiyordu. seninle o şekilde vakit geçirmek hoşuma gidiyordu.
tek arkadaşım sendin ortaokuldan beri. başka insanlarla konuşmaya, başkalarıyla iletişime geçmeye alışkın değildim. başkalarının yanında sesim kısılıyor, elim ayağıma dolaşıyordu. insanların yargılayıcı bakışlarını kaldıramıyordum, doğam böyleydi.
fakat, nasıl olduğunu anlamıyorum, seninle çok iyi anlaştık, bokuto. oysaki senin de benden bıkıp hayatımdan çıkacağına emindim. ama öyle olmadı. "eğer kendini yalnız hissediyorsan," dedin bana o zaman. "ben de seninle yalnız olurum."
gözlerimin dolduğunu hissettiğimde ters döndüm tekrar. sana bakmak, seninle ilgili düşünmek bile beni ağlatırken neden daha fazlasını istiyordum ki? ne istediğimi de bilmiyordum aslında. sevgili olmanın istediğim şey olduğundan emin değildim. sana karşı hissettiğim şeyler aşk denen şeyden daha farklı ve güçlüydü çünkü, bunu biliyordum.
sen beni hayatta tutan kişiydin. her ne olursa olsun.
elimle gözlerimi sildim hemen. kahve yapmak için yataktan çıkacaktım ki, belime dolanan kolla kalakaldım. vücudunun sıcaklığını sırtımda hissediyordum, nefesin boynuma değiyordu.
nefesimi tuttum, kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı birden. kalp atışlarımı dinleyen bir doktor, acilen ameliyata alınmam gerektiğini söyleyebilirdi. bende böyle bir etki bırakıyorsun işte, bokuto. içimdeki hissi anlayabilmen imkansız. içimdeki hisler, beni öldürebilecek hisler.
•
bölüm bir tuhaf ilerledi ndşsnwpwnsşsksşw
bu arada önceki bölümle bu bölüm arasında baya bir zaman dilimi var, yani bir hafta kadar düşünebiliriz. bir hafta boyunca bokuto akaashi'yle kalıyor kabuslar yüzünden, belirteyim dedim
son sahne için aklımdakine en çok benzeyen görsel de bu :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
listen before i go ✫ bokuaka
Fanfictionuyarı: angst - if you need me, wanna see me better hurry 'cause I'm leavin' soon - bokuaka #3 - 04.09.20 • 28.09.20