he is my family

793 124 116
                                    


kelebekler neden öleceklerini bildikleri halde ateşe uçarlar?

üşüdükleri için mi? sanmam.

yanmadan ışık saçamayacaklarını düşünüyorlardır belki de. ama kendinden yayılan ateşi karşındakinin göz bebeklerinin içinde görmek, yanmaya değer mi? yaşanması gereken, uçamayacağın onca zaman varken, anın büyüsüne kapılıp kendini yakmak doğru mu?

kendi ateşime uçmak aptallıktı. anlık bir his için kanatlarımı teslim etmiştim öylece. canım yanıyordu.

senin suçun değil, her şey daha farklı olabilirdi.

bu cümleyi kendi kendime tekrar ediyordum durmadan. ama beynimin içindeki seslerden biri her seferinde yıkıyordu, inşa etmeye çalıştığım sorumsuzluk hissini.

gitmeseydi, biraz daha kalsaydı her şey daha farklı olabilirdi.

nasıl olurdu, bokuto? beni öptükten sonra pişman olmasaydın, arkanı dönüp gitmeseydin nasıl olurdu? seni seviyorum mu derdin bir kez daha, yoksa gözlerimin içine bakar mıydın öylece?

küçüklüğümüzden beri, gözlerimi çok sevdiğini söylerdin hep. renginin seni dinginleştirdiğini, kafanı toplamanı sağladığını söylerdin. bende de tam tersi oluyor, biliyor musun? ne zaman parlayan gözlerine baksam, içimdeki engin denizin dalgalandığını hissediyorum, her zaman durgunluğunu koruyan düşüncelerimde birden bir karmaşa oluşuyor sanki.

gözlerinin sarısını kendi ışığım sanmıştım bir anlığına. aslında sönüşümmüş.

iki haftadır yoksun. bu kadar mı korkuyorsun bana karşı bir şeyler hissetmekten? bu kadar büyük bir problem mi benim kalbime dokunmuş olman?

bilemiyorum, bokuto. geceleri daha da ıssız gelmeye başladı, uyuyamıyorum.

"evine git artık be oğlum." gelen sesle irkilip elimden düşürdüm kalemimi, arkama dönerken defterin kapağını kapattım.

"neden geldin?" diye sordum ayakta dikilen iwaizumi-san'a.

"hala burada olduğunu tahmin ettim çünkü." dedikten sonra yanıma ulaştı, sağ tarafıma oturup ayaklarını aşağı sarkıttı benim gibi. "serserilere kaptırmayalım seni."

gülümsedim zar zor. telefonumdan saati kontrol ettiğimde sekize yaklaştığını gördüm. "on bile olmadı daha, iwaizumi-san. serseriler gece yarısı geliyor."

omuz silkti. "dürüst olacağım, akaashi. durumun hiç hoşuma gitmiyor, beni endişelendiriyorsun."

cevap vermedim. iyiye gitmediğimin farkındaydım ben de.

"uykusuzluktan göz altların morarmış iyice, tenin de solmuş. en son ne zaman doğru düzgün bir yemek yedin? kahve içiyorsun sadece. böyle gidersen miden yemek almayacak ilerde." diye söylenmeye devam etti.

güldüm hafifçe. "o seviyeyi geçeli oldu baya."

"sen ciddi misin?" diyerek bana döndüğünde, tereddütle başımı salladım. "aptal mısın oğlum sen? ölüp gideceksin yemin ederim. hadi o bokuto salağı bir şerefsizlik yaptı, sen neden kendini hiçe sayıyorsun?"

gerçekten sinirlenmişti, bir şeyler söylemem gerekiyordu ama diyecek bir şey bulamıyordum. doğruydu, aptallık yapıyordum ama ne yesem mideme dokunuyordu sanki. ne kadar veya ne yediğim önemli değildi, kusma hissi her türlü oradaydı.

"dünyada aşk acısı çeken tek kişi falan değilsin, biliyorsun değil mi?" diye sordu, kinayeyle. "biz de geçtik o yollardan."

istemsizce, ona döndüm hızla. "sen aşık mı oldun, iwaizumi-san?" daha önce onun ilişkileri hakkında konuşmamıştık hiç.

omuz silkti. "sayılır, aşktan biraz daha farklıydı
benimki." hafifçe gülümsediğini fark ettim, ama sevinç dolu bir gülümseme değildi. "her neyse, konumuz o değil. demeye çalıştığım şey, onu hayatında o kadar önemli bir noktaya koymuşsun ki, ilerleyemiyorsun. sanki o olmadan hiçbir şey yapamayacak gibi davranıyorsun, ama yapabilirsin."

"yapamam." dedim net bir şekilde. iç çekti.

"yapabilirsin, akaashi. eskiden kalma travmalarının olduğunu biliyorum, ama o travmaları o olmadan da aşabilirsin."

"anlamıyorsun," diye mırıldandım. "onunla aramdaki bağı, ben olmadan anlayamazsın. farklı bir şey. koparıp atamayacağım, atmak istemeyeceğim bir şey. ailemi kaybettiğimde bana ailem olacağını söyledi, bunun benim için ne kadar büyük bir şey ifade ettiğini anlayabilir
misin, iwaizumi-san?"

beklediğim gibi, bür cevap gelmeyince devam ettim. "ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın, o benim ailem. ve ben, ailemi ikinci kez kaybetmek istemiyorum."

ruh halim inişli çıkışlı, bu yüzden bölüm de bir tuhaf oldu ama napalım

kendinize iyi bakın <3

listen before i go ✫ bokuakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin