"Bu gece içkilerin hepsi Yuji'den. İstediğiniz kadar içebilirsiniz."
Neşeyle şakırdayıp soju şişesini dudaklarımdan içeri yolladım. Acı sıvı boğazımı yakarken beraberinde anlamsız kahkahalarım ortama ses katmıştı.
Paraya ihtiyacı olan üçüncü sınıf bir üniversite öğrencisiydim. Hayalim fotoğrafçı olmak iken daha çok maddi faydası olabileceğini düşünerek mühendislik okuyordum. Gündüz okul, akşam çeşitli işlerde çalışarak sürdüğüm hayatım kendime seçtiğim zengin kadınlarla şenleniyordu. Bu gecemi renklendiren ise sosyetenin popüler güzellerinden Yuji idi. Bütün gün onun parasıyla gezip tozmuştum. şimdi ise en sevdiğim aktivite ile taçlandırıyordum. İçerek...
Hayat bu herkes için şanslı başlayamayabiliyor ya...
Genelev çalışanı bir annenin ve belirsiz bir babanın çocuğu olarak gelmiştim dünyaya. Okula başlayana kadar hayatım annemin yanında geçmişti. Dolasıyı ile şu küçüklükten verilen terbiyelerin hiçbirine sahip olmamıştım. Gurur yoktu, utanmak yoktu, acımak yoktu. Sadece kendi emellerim için her şeyi kullanabileceğim konusunda eğitilmiştim. Okul hayatım başlayınca ise sokağa atılmıştım. Annemin aylık verdiği üç kuruş para ile okumuş, liseye kadar orada burada yaşamıştım. Sonra hayatıma babam- lise öğretmenim - Kim Doyoung girmişti. Beni yetiştirmiş, okutmuş, kol kanat germişti. Onun sayesinde küçük bir ev tutmuş, üniversiteyi kazanmıştım. Peki ya sonra ne olmuştu? Doyoung aşık olup evlenmişti. Beni de eski yalnızlığıma terk edip gitmişti. Ve yine eski boktan yaşamıma dönmüştüm. İşte şimdi de buradaydım. Maskelerinin içine sakladıkları sinsilikleriyle şeytanların masasına konuk olmuştum. Sabaha kadar dağıtmak hakkımdı.
"Bu gece bizde devam edelim. Hey Jae, sende gelmek ister misin?"
Her zamanki kusursuz görüntüsü ile ışıldayan Jin'e ufak bir göz kırpması ile başka planlarım olduğunu yansıtıp son yudumumu aldım.
Bağırsaksal ihtiyaçlarımın alevlenmesi ile boş şişeyi çöplerin yanına bıraktım. Tuvalete gidecektim ancak yol uzundu. Doldurulmuş bardaklardan birini heyecan ile kapıp haber verdim.
"Ben tuvalete gidiyorum. Hemen dönerim."
Sıkışıklığım artarken görüş açıma giren lavabo ile yüzümde koca bir gülüş oluşurken adımlarımı çalan şarkıyla yönlendirdim. Etrafımda dönerek ilerlerken beni durduran çarptığım sert nesne olmuştu.
Elimdeki şarabın bocalandığı şey ne yazık ki duvar değil, bir yabancı olmuştu. Beyaz gömleği kırmızıya boyanan adamın öfkelenebileceği düşüncesi aklımda yer edinirken sıyrılmak adına arkama dönmüştüm ki sımsıkı kavranan kolum ve çekilen bedenim ile hemen özür dileme cümleleri düşünmeye başladım.
"En azından afedersiniz demeliydiniz bayım."
Önüme eğdiğim başımı kaldırıp masum bakışlarımı öfkeli adamın bakışlarıyla buluşturdum.
"Özür dilerim, sadece tuvalete girmek için acele ediyordum. Amacım kaçmak değildi."
Yalandan takındığı sırıtış ile parmağını arkaya uzattı.
" Yalnız tuvalet bu tarafta."
"Ah doğru... İzninizle."
Kolumu sıkan elini kavrayıp ittirdim. Tam yeniden tuvalete girecektim ki önüme geçen yabancı altıma kaçırmam için adeta zorluyordu sanki.
"Bu yaptığınızı öylece geçiştirmek yakışık kalır mı sizce?"
"Altıma işicem şimdi! Çekil önümden! Çıkınca bakarız icabına!"
Kibarlığım ışık hızıyla kaybolurken önümdeki kas yığını iteleyip tuvalete girdim. Nihayet...
Bedenimde oluşan rahatlama ile mimiklerimde aynı oranda rahatlamış, suratım aptalca bir tebessüme bürünmüştü.
Sifonu çekip çıktım tuvaletten. Ellerimi yıkamak için lavabonun önüne gittim. Biraz önce içkimiz döktüğüm adam şekilli kalçasını evyenin kenarına yaslamış,kollarını önünde birleştirmiş bir şekilde onu inceleyen gözlerime odaklanmıştı.
"Ne kadar istiyorsun?"
"Anlamadım?"
"Gömlek için diyorum, ne kadar istiyorsun?"
Sorumla kemikli parmakları gömleğinin düğmelerine ilişmiş, tek tek düğmelerini açmaya başlamıştı. Histerik bir kahkaha ile kafamı sağa sola salladım.
"Para ile ödeyeceğim. Bedenimle değil.".
Karşımdaki adam her ne kadar etkileyici olsa da bu geceyi başkasına ayırmıştım.
Açılan gömlek ile ortaya çıkan beyaz ten ve büyüleyici görüntü fikrimde ani bir değişim yaparken ona doğru bir kaç adım attım.
"Fikrimi değiştirdim. Bu da olur."
Ellerim kızıl saçlara dolayıp parmak ucunda yükselerek şekilli dudakların tadına bakmak için hamle yaptım ancak tanımadığım çekici adam kendini geri çekmiş, beni ittirmişti.
"Bana tişörtünü vereceksin, böylece bende seni affedeceğim. Bir iş toplantım var ve kirli gömlekle katılamam değil mi?"
"Hiç eğlenceli değilsin. Al..."Dudaklarımı büzerek tişörtümü çıkarıp kızıl saçlıya uzattım. Eline aldığı tişörtü üstüne geçirirken suratı ekşidi.
"Leş gibi alkol kokuyor."
"Tişörtüm yerine beni tercih etseydin o koku sana 'leş' gibi gelmeyecekti de, neyse..."
"Edepsiz..."
"Duyamadım? Ne dediniz?!"
Kulağının dibine girip bağırdığımda tiksinç bir varlıkmışım gibi beni yeniden ittirdi. Aynada görüntüsüne ve sonra son bir kez bana bakıp tuvaletten çıktı. Arkasından öylece bakakalmıştım. Kafamda tek bir soru takılmıştı : İlk görüş ne denli etkili olabilir ki?