"Vay, ne şık olmuşsun."
"Teşekkür ederim." diyerek ön koltuktaki yerimi aldım. Jooheon yolu kontrol ettikten sonra arabayı çalıştırdı. Bana söylüyordu ancak kendiside en az benim kadar şıktı.
"Seni böyle görmeye alışamayacağım sanırım."
"Ne varmış halimde?"
Yola odaklandığı için bana bakmadan cevap veriyordu.
"Takım elbise sana yakışıyor dostum. Broşun da yakışmış."
"Tamam, tamam. Bu kadar övme. Bana ne istediğini söyle."
"Broşun-"
"Olmaz."
"Neden ama? O gül broşunu başka yerde bulamıyorum. Bir günlüğüne bana ödünç versen ne olur yani?"
"Olmaz dedim Kihyun. Bu broş küçüklüğümden beridir bende olan tek şey."
"Ah peki, peki."
O broş beyaz renklerindeki gömleğimin yakasına yakışabilirdi. Ama Jooheon'un onu bana vermeyeceğini bilerek boynuma kurdele şeklinde bir papyon bağlamıştım. Ortasına taktığım kendi broşum ne kadar hoş dursada benim gözüm o güllü olandaydı.
Yol uzun sürmemişti. Malikane bahçesine girdiğimizde Jooheon arabayı parketti. Arabadan inip ceketimi düzelttim.
Çok fazla araç vardı. Şoförlerin hepsi direksiyon başında oturmuş kimisi dışarıyı izliyor, kimisi telefonda birileri ile konuşuyordu. Daniel ile birlikte geçtiğimiz dev kapı sonuna kadar aralanmıştı. Kapıda iki güvenlik, yine resmi kıyafetler, gözlükler, kulaklıklar..
"Hoşgeldiniz."
Güvenliğin yanındaki kadın listeyi açtığında Jooheon konuştu.
"Lee Jooheon."
"Yoo Kihyun."
".. Evet isimleriniz listede var. Buyurun." diyerek kenara çekildi.
Arka planda çalan keman sesi alışık olmadığım bir durumdu. Uzun zaman sonra ilk kez böyle bir davete katılmıştım. Gerçi adliyedekiler düzenlediği kutlamalar bunun gibi olmuyordu ama..
Bir çok tanıdık isim kokteyl masalarının etrafına toplanmış sohbet ediyorlardı. Hepsi birbirinden şık giyinmişti.
Köşedeki masalardan birine geçtiğimizde gözlerim ile Daniel'ı aradım. Ancak bulması imkansızdı. Salonun en uç köşesinde hazırlanmış pembe bir köşe vardı. İnsanlar olsada görebilmiştim. Pembe balonların etrafını sardığı bembeyaz bir koltuk, üstünde de annesi ve kızı. Çok sevimli görünüyordu. Arada konuklar gelip fotoğraf çekiyorlardı.
"Jooheon?"
"Hm?"
Bana bakmak yerine başka yere bakıyordu. Daniel olmayacağını bildiğim için baktığı yöne döndüm.
"Kime bakıyorsun sen?"
".. Minhyuk'a."
"Minhyuk? Aa hatırladım, şu meşhur dedektif. Neden buraya gelmiyor?"
"Görmüyor musun, biriyle konuşuyor. Böyle bir davette cidden tanıdığı olduğuna inanamıyorum."
"Boşver, gelmesin. Soğuk biri gibi duruyor zaten."
Soğuk mu? Daha iyi bir bahane bulmalıydım. Dedektifin yanındaki adam ondan daha rahat davranıyordu.
Garson kokteylleri masaya bıraktığında Jooheon'a döndüm tekrardan. İçeceğini yudumlarken yüzüme baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SECRET // { JooHyuk }
FanfictionAvukat Lee Jooheon Dedektif Lee Minhyuk "Seni kaybetmek istemiyorum." "Sen benim sırrımsın." (devam etmeyecek.)