İyi okumalar, Lola runs🏃🏼♀️
Bakışlarımı daha fazla etrafta boş boş gezdirmeyip odama doğru yürümeye başladım. Elbette biri biliyor olmalıydı. Sanırım Boguma sorabilirdim.
Kıyafetleri uçuşacak kadar hızla giden Hoseok'u gördüğümde, "Omega!" diye bağırdım.
Sesimi duyar duymaz durmuş ve acele bir selam vererek bakışlarını kaçırmıştı. Hızla yanıma gittim.
"Jungkook nerede?"
Sabah odama gelmemişti.
"Çalışıyor." Tok ve sinirliydi sesi. Artık emindim kesinlikle bir şey olmuştu.
"Nerede?" dedim sesimin sert çıkıp çıkmasını umursamadan.
Kafasını kaldırdı ve bana baktı. Yüzünde kararsız bir ifade vardı. "Gelin benimle."
Jungkook's pov
Gözlerimi su yüzünden çatlamış ellerimden çektim. Canım yanıyordu. Duyduklarım o kadar kötü o kadar ağır şeylerdi ki ben bunu hak etmiyordum. En başından beri kaçmıştım ama bir noktadan sonra benim de gücüm kalmamış, ona teslim olmuştum.
Başıma gelebilecek şeyleri söylemişti Hoseok hyung. Ben ise mantıklı davranmamış ve duygularımın peşinde gitmiştim.
"Sizi çok özledim," dedim elimdeki babamın saati ve annemin kolyesine bakarak. Gözyaşlarım birer birer düştü üstüne. Zarar gelemesinden korkuyordum ama dizlerimin üstünen kalkıp, ağlamayı da kesemiyordum.
İnsanların benim için yakıştırdıkları o kelime o kadar ağrıdı ki, ben hiçbir zaman öyle bir insan olmamıştım. Her zaman ailemin öğrettiği gibi dürüst ve namuslu davranıyordum. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum ama sanırım bunu bir şekilde başarmıştım.
Odanın kapısı hızla açılıp içeri hyungum girince ağır basan duygusallığımla "Hoseokie hyung," dedim. Kollarımı sardığım bacaklarımdan çözdüm ve gelip bana sarılsın diye ona doğru uzattım. O benim buradaki ailem tek dayanağımdı. Önceki hayatımdan kimsem kalmamıştı.
Kapının girişinde bana baktı ve sonra beni öylece terk eder gibi bırakıp çıktı. Hiç bir şey anlamamıştım. Neden bana sarılmak istemiyordu? Yoksa o da mı beni artık kirli görüyordu?
Boynuma ulaşan gözyaşlarımı ellerimde dağıttım ve dizlerimi kafama gömdüm. Eve gitmek istiyordum. Ailemi özlemiştim, güzel kasabamızı, ölen arkadaşlarımı, küçük köpeğimi. Tüm bu ihtişam bana ağır geliyordu.
Kapı tekrar açıldığında yorgunca kafamı kaldırdım. Taehyung endişeli gözlerle bana bakıyordu. Elimi ağzıma kapattım hıçkırığım kaçmasın diye ama çok geçti.
Hızlıca yanıma geldi ve çöktüğün duvarın önünde dizlerimin önüne oturdu. "Şşşt, tamam ağlama Jungkook, neler oluyor? Ağlama anlat bana hadi meleğim."
Ellerini bacaklarıma sardığım ellerimin üstüne koydu. Büyük elleri beni kaplarken ondan gelen yatıştırıcı feremonlarla göğsümdeki o büyük baskı kalkmıştı hemen. Nasıl başarmıştı bunu?
Odada sadece ikimiz vardık. Hoseok ben ve bir beta çocukla kullandığımız odada benim yatağımın önünde ikimiz de yerde oturuyorduk. Başımı kaldırmaya cesaret edemedim. Elleri ilk önce zayıf kollarımı buldu. Daha sonra omuzlarımı en sonda yanaklarımı usulca kavrayarak başımı kaldırmıştı. Bakışları üzgündü. Kendi yansımamı gördüm. Ben de çok üzgündüm.
"Neler oluyor? Bana anlatır mısın sakince?"
Yalvaran bakışları altıda ezildim ve parmaklarının aralarına sıcak gözyaşlarımı bıraktım. Dayanamıyordum. Bana böyle bakmasına, dokunmasına, konuşmasına, feremonlarına, her şeyi fazla geliyordu. Neyin sevabıydı ki bu Taehyung gibi biri karşıma çıkmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
At First Sight | Taekook (ASKIDA)
FanfictionSilla veliahtı Kim Taehyung ilk görüşte baş edemeyeceği hislerle karşılaşmıştı.