Aman Allah'ım! Ben?! Yerde bana çok benziyen birisi ölü birşekilde yatıyordu.
"B-bu kim?" Dedim zorla. Zemheri kısa bir süre düşünüp cevapladı, "bilmiyoruz..." "Bana bukadar benzemesi... Kesinikle estetik!" Zemheri, "Ama kim kendini ateşe atmış olabilir ki?" "Ölü birilerini kullanmış olabilirler. Cesedin aslında kim olduğunu bulmak birşeye yaramaz. Arkasında olan kişiyi bulmalıyız." Kerem hemen atıldı "hey hey sakin ol Bilge! Emeklemeden koşamayız deil mi?" "Gerekiyorsa onu da yaparız sen merak etme." "Sen bilirsin..."
Bu kanlı oyun bitmeliydi. Daha fazla kimse ölmeden bitmeliydi. Her birisi öldüğünde arkasından yenileri gelecekti. Peki bunların kaynağı neydi, kimdi? Bunu bulmalıydım. "Hey Kerem, bunun bir sonu yok. Kaynağını bulmalıyız." "Ama nasıl?" "Bir fikrim var." "Aklında ne var?" "İzle." Dedim ve cesedin ceplerini aradım. Aman Allah'ım telefonlarımız bile aynıydı. Camı kırılmıştı ve ekranın sol üst köşesindeki küçük bir yerde görüntü yoktu. Cesedin parmağı ile şifreyi tamamlayıp cesetten uzaklaştım. Kokuyordu, fazlasıyla hemde. Telefonu kurcalamaya başladım. Hiç resim yoktu. Rehbere baktım ve sadece bir kişi ile konuşulmuştu. Telefonun yeni olduğu çok belli idi. Mesaj yoktu. Ama bu numara bizi birçok şeye götürebilirdi. Kendi telefonumdan numarayı aradım. *bu numara kullanılmamaktadır.* Kahretsin! Hat iptal edilimiş. Kerem sesi duydu ve, "Hey bak, 3 saat sonra Jennifer için bir anma töreni yapılacak. Yanii, onun yakınlarından birini bulmak için oraya gidebilirim." "Harika! Ben de seninle gelirim." Dedim Kerem'e. "Olmaz! Jennifer'ın katilinin törende olması büyük bir risk." "Ama herkes beni onun arkadaşı sanıyor ve o intihar etti! Gelmezsen süphe çekerim." "Pekala hazırlan ozaman çünkü yol uzak. Anca varırız." "Pekala, evime gidelim önce." "Tamamdır..."Evime gidip cenaze havası birşeyler giydim. Sonra da yola koyulduk. Geldiğimizde perişan olmuştum. Arabada kaç kere kustuğumu hatırlamıyorum bile. Bu benim için avantajdı. İnsanlar Jennifer'ın ölümü için bu halde olduğumu sanıcaklardı. Ufak ama ihtişamlı bir törendi. Bir adam Kerem'in yanına gelip ona kim olduğunu sormuştu. Kerem ise onlara Jennifer'ın ortağı olduğunu söyledi. Tabii rusça konuştuğundan yanında bir de çevirmen vardı. Adam Kerem'e onunla gelmesini ve işinin devamını onubla halledeceğini söyledi. Kerem, "Bu Bilge, Jennifer'in gizli ama en yakın ortağı ve arkadaşı. Onun da gelmesi gerek diye düşünüyorum.." Adam, "O küçüklük arkadaşı mı? O ölmemiş miydi?" Başımı salladım. Adam beni ve Kerem'i alıp bir arabaya bindirdi. "Pekala ben ve Jennifer'in bir üssü var. Jennifer öldüğünden artık ben ve siz varız." "Pekala o kim?" "Sabırlı olun bayan..."
Araba bizi lüks bir eve getirdi. İçeri girdiğimizde bizi hoş bir bayan karşıladı. "Merhaba, Eric. Çocuk bu mu? Biraz fazla genç sanki, ve... Bu yanındaki kız kim?" "Jennifer'in ölen çocukluk arkadaşı..." "Ne güzel ölmüş öyle." Kerem öne atılarak. "Jennifer'ın işlerini gizli tutmayı sevdiğini hepimiz iyi biliyoruz. "Peki, bunu sorgulamayacağım. Ben Merve. Yapacağız şeyleri size bildireceğim. Ama önce önümüzdeki engelleri bana bildirin." Sessizliğimi bozarak konuştum, "Genç bir çete, hergün siyah giyiniyorlar. Onlar hakkında pek bir bilgimiz yok ama çok güçlü oldukları kesin..." "Sadece bir çete mi? Kaç kişiler?" "Başlarında, 2 kız vardı. Biri öldü, ve 3 de erkek vardı. Biri yine Kerem tarafından öldürüldü. Fakat yeni birisi geldi. Şuanda 1 kız ve 3 erkekler." "Bukadar az kişinin bizim için bir engel olduğunu düşünmüyorsunuz deil mi?" "Önemli olan sayı deil Merve. Güç..." "Peki..." Dedi ve odadan çıkıp birisi ile telefonda konuştu. Konuştuktan sonra da yanımıza gelip "Birşeyler içemeye ne dersiniz?" "Kötü olmaz." Dedi Eric.
Bir planım vardı. Ama şimdi yapamazdım.Onlar içti ben ise bir köşede oturup Merve ile sohbet ettim. Aslında iyi birisiydi. Kendini bu çamura nasıl sürüklemişti hiçbir fikrim yoktu.
Merve baş kişi değildi. O ölmiycekti, ölmesini istemiyordum. Buraya nasıl sürüklendiğini öğrenmek için Merve'ye sordum, "Bu işe nasıl başladın? Veya ne zaman? Çünkü işinde aşırı profesyönelsin." Merve gözlerini devirdi. Ayağa kalkıp kırmızı t-shirtini aşşağı çekti ve tekrar oturdu, sonra anlatmaya başladı, "Babam... Yani, teşekkür ederim. Ama oynadığım oyunda ben hep piyondum. Babamın piyonu. Olmak istediğin şah değildi, vezir olarak yetinebilirdim. Fakat bir satranç tahtasında, sadece bir vezire yer vardır. Ve o vezir ben değildim. Piyon olarak son taşa geldim, ve yerime yine vezir geldi. Ben hala piyondum. Sadece yerime vezir geldi..." "Peki, şah? Şah'a ne oldu?" "Hala şah. Ama bensiz bir hiç olduğunu öğrenmem onu düşürdür." "Artık vezir misin?" "Hayır. Satranç tahtasıyım..." Ne demek istediğini anlamıştım. Şah babasıydı ve Merve'yi parmağında oynatıyordu. Taki Merve aslında babasından daha güçlü olduğunu keşfedene kadar. Bilgi almak amacıyla Merve'ye sordum "Peki sadece bu oyundan mı ibaret? Başka şahlar yok mu?" "Hayır. Hepimizin şahı o, ben her ne kadar tahta olsam onlar olmadan bir hiçim. Tıpkı onlarında bensiz bir hiç olduğu gibi. Ama hala şah o. "Şah olmak istemez miydin?" "Hayır. Bu kanlı oyunun bir parçası olmak istemezim ben." Şimdi anlamıştım. Herşeyin başı Merve'nin babası idi. "Şah ile konuşabilir miyim peki?" "Tabii, işte numarası." Dedi ve telefonunu eline alıp birşeyler kurcaladı. Sonra telefonu bana uzatıp gülümsedi. Aynı şekilde ben de gülümseyerek karşılık verdim ve telefonu aldım. Rehberde "..." diye kayıtlı idi. Ben şahsen babamı"!!!" Olarak kaydettiğimden çok garipsemedim. Telefonum ile fotoğrafını çektim. Bir an başımı kaldırıp Eric ve Kerem'e baktım. Ikisi de sarhoştu. Kerem sarhoşluk ile ötmeden onu burdan çıkarmalıydım. Merve'ye dönüp, "Kerem burada yığılmadan onu götürsem iyi olucak. Herşey için teşekkürler." Dedim ve içtenlikle tebessüm ettim. Çünkü içtendim. Merve iyi birisiydi ve bu çukura düşmemiş adeta sürükelmişti. Babası tarafından bilerek itilmişti ve bu zamana kadar tek istediği vezir olmaktı, babasının veziri...
Merve de bana teşekkür edip tebessüm etti. Bir taksi çağırıp, yakınlardaki bir otele doğru ilerlerdik. Kerem yol boyunca şarkı söylüyordu. İki kişilik bir oda kiralayıp odaya geçtik. Kerem hemen bir yatağa sızdı. Ben ise numarayı telefonuma kaydedip, adama neyi nasıl yapacağımızı düşdüm. Bunları düşünürken ise uyuyakalmışım.Uyandığımda yatağımda idim. Ama ben koltukta uyuyakalmamış mıydım? Yerimden doğrulduğum anda Kerem, "Demek uyandın? Dün için üzgünüm. İçkiyi fazla kaçırmışım. Hadi kalk da kahvaltı için biryer bulalım. Burası içime sinmedi." Başımı sallayıp kalktım. Hafif gerildikten sonra Kerem ile odadan çıkıp bir restoranda kahvaltı ettik. Ardından da yola çıktık. Yolda Cenk'i aradım, açmadı... Tekrar aradığımda ise açtı ve kızgın ve bir okadar da endişeli bir sesle cevap verdi, "Nerdesin sen? Neden bu kadar geciktiniz? Sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyoruz fakat telefonunun kapalı." "Sakin ol. Benim için endişelenemenize gerek yok yanımda Kerem var ve ben kendi başımın çaresine bakabilecek olgunluktayım. Bana çocukmuşm gibi davranmaya bir son ver." Cenk biraz duraksayıp cevap verdi. "Senin için edişelendiğimiz filan yok. Yani, sana birşey olursa. Sana birşey olursa çeteden bir üye eksilir. AĞH HERNEYSE! Sen nerdesin? Seni almaya geliyorum." "Gelmene gerek yok. Kerem ile geliyoruz zaten." "Pekala çabuk olun." Telefonu kapatıp yine ne yapacağımızı düşünmeye başladım.
Bizim depoya geldiğimizde ise Zemheri bana sordu, "Eee ne buldunuz?" "Birçok şeyi. Elebaşını da, herşeyin kaynağının numarası telefonumda kayıtlı." Diye cevap verdim Zemheri'ye. "E ne bekliyoruz? Gidelim ve öldürelim!" "Dedi çoşkulu bir sesle Enes. "Okadar kolay değil. Henüz adamı aramadım." "E arayalım ozaman." Dedi ve elimden telefonumu çekti Enes. "Enes hayır dur!" Dedim ve telefonumu geri almak için uzandım fakat alamadım. "Ne olarak kaydettin şu lanet numarayı?" Enes'in elinden telefonumu almaya çalışıyordum. Enes ise vermemekle inatinat ediyordu. Bir anda Enes'in elinden telefonum camı yere değicek şekilde düştü. "S-sen ne yaptın!" "B-bilge çok özür dilerim." "KES SESİNİ! O adama ulaşmamızın tek yolu vardı ve sen de onu mahfettin!" Dedim ve yere çömelip telefonu aldım. Paramparça olmuştu. Telefonumu sıktım. Okadar çok sıktım ki kırılan küçük cam parçaları elimi kesti. Ağlamaya başladım. Zemheri, "Bilge sakin ol. Sadece bir telefon. Hafıza kartında bilgiler vardır belki." "Hayır Zemheri. Sadece bir telefon değil!" Biraz duraksadım. Gözümden bir yaş daha düştü ve devam ettim. "Ceren'in bana aldığı bir telefon..." Dedim. İçimde birşeyler parçalanmıştı. Fakat bu telefonun sadece camı kırılmıştı. Benim ise tüm ruhum.
Kerem, başını devirerek. Birşey demek için dudaklarını araladı. Fakat birşey diyemeden dudaklarını geri kapattı. Enes yanıma çömelerek. "Ö-özür dilerim Bilge. Ben çok özür dilerim..." Enes'e cevap veremedim, vermedim. Bunu yapmayı istemedim. Ona kızgındım ve birşeyler dersem ağzımdan çok kötü kelimeler çıkacaktı. Cenk ayağa kalkmam için elini uzattı. Ayağa kalktım ve Cenk'e sarıldım. O telefonu bana Ceren almıştı. Onu özlüyordum. Hemde çok. Kulaklarım bana bağırışını, gözlerim bana gülüşünü, burnum yaptığı yemeklerin kokusunu. Ceren benim biricik arkadaşımdı ve o benim elimden alınmıştı. Cenk bana "Üzülme." Dedi. Ben ise hiçbirşey söyleyemedim. Enes beni Cenk'ten çekerek elimden tuttu. "Benimle gel." Dedi. Ona boş bir surat ifadesiyle bakıyordum. Cevap vermeme izin vermeden beni arabasına sürükledi. Hiçbirşey diyemiyordum. Beni Ceren'in yanından başka hiçbir yere götürmesi moralimi yükseltemezdi. Sadece boş boş onu izliyordum. Araba sürerken nekadar da dikkatliydi. Sanki her an birisine çarpabilirmiş gibi bir hali vardı. Sonra bir yerde durdu. Gözlerimi kapatarak arabadan çıkardı beni. Bir yere girdik. Birkaç basamak çıktık. Sonra da anahtar sesi duymaya başladım. Bir kapı açıldı. Enes gözlerimi açtı. Açar açmaz gözlerim doldu. Mutluluktan ağlamak istiyordum. Öyle ki olduğum yerde durmuştum. Sevinçten ne yapacağımı bilmiyordum. Enes beni, getirebileceği en güzel yere getirmişti. Artık gözlerimden yaş da akıyordu. Sevinç göz yaşları...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜKREYEN KUTUP YILDIZI
Mystery / ThrillerBir hayatın nasıl daha kötü olabileceğini anlatıyor bu kitap... Aynaya baktığında kendisinden başka herşeyi görüyordu Bilge... Bir anı, Bir yalan, yada ikisi birden...