Sezon 1 | Bölüm 2

84 42 4
                                    

(Helen, duydukları karşısında şok oldu ve Lia'nın dalga geçtiğini varsayarak konuştu.)
"Elflerin kulakları uzun olur bir kere, hem senin kanatların yok."
(Lia, Helen'i korkutmamak için uzun süredir yapışık tuttuğu kanatlarını çırpmaya başladı.)
"Kulaklarım uzun değil çünkü ben bir elf değilim, ben periyim. Ama elfler hakkında bilgin olması hoşuma gitti."
(Helen, soğukkanlılığını korumaya çalışarak konuştu.)
"Peki ben burada ne yapıyorum? Yoksa ben de mi elfim?"
"Bak Helen, bunları benim anlatmam doğru değil belki ama sana kısa bir özet geçmek istiyorum. Ama önce kendini toplaman ve buna hazır olman gerek."
"Henüz buna hazır olduğumu düşünmüyorum çünkü burada ne işe yarayacağımı anlamadım, sen en iyisi bana en başından her şeyi anlat."
(Lia, Helen'in yanına geçti ve konuşmaya başladı.)
"Bak Helen, biz Elfler ve Periler olarak uzun yıllardır birlik içerisinde yaşamlarımızı sürdürdük, fakat Aer adında bir elf, kendi iktidarını kurabilmek için Elflerin ve Perilerin birliğini bölmeye yönelik çalışmalar yaptı, ayaklanmalar başlattı. Tabii ki de başarılı oldu ve kendi klanını kurdu, Aer kendi klanını kurduktan sonra diğer elf ve periler de kendi klanlarını kurdular ve bu sefer birbirleri arasında çatışmaları oldu."
(Helen, şaşkın bir yüz ifadesiyle sordu.)
"Peki benim buradaki rolüm nedir?"
"Sen bu krallığın kurucusu Valenthe'in torunusun Helen, o öldükten sonra krallık bölündü, onun ölümünü fırsat bilen elfler krallığı kendi amaçları için kullanmaya başladılar ve kimse durduramadı."
"İyi de, benim babaannem öldü."
"O sizin dünyanızda öldü Helen, bu dünyada da öldü fakat sizin dünyanızda öldükten sonra burada reenkarnasyon dediğiniz olay gerçekleşti ve o, bu hayatı değerlendirip güzel başarılara imza attı."
"İyi de, ondaki güçler bende yok, ayrıca sizin klanlarınızda hiç güçlü elf ve peri yok mu? neden dünyadan gelen bir insana tamah edesiniz ki?"
"O işler öyle değil işte Helencim, aslında klanımızda güçlü biri var, hatta o seni buraya getirdi fakat onun gücünü kullanma amacı klanın birliği için değil."
"Kötü biri mi?"
"Hayır, aksine gayet iyi biri fakat o güçlerini şeytanlara saklıyor."
"Peki neden?"
"Aust'ın kardeşi vardı, adı Valaska. O, şeytanlarla savaşıp sevdiği kızı korumaya çalışırken öldü, o günden beri Aust Valaska'nın katillerini yenebilmek için çok çalıştı."
"Üzüldüm, peki o nasıl biri?"
"Neden ilk merak ettiğin soru bu?"
"Lider vasfı taşıyan biri dünyaya iniyor ve bir tane insanı kendi dünyasına getiriyor, neden merak etmeyeyim?"
(Lia güldü ve konuştu.)
"Sessiz sakin biri, konuştuğu fazla görülmez, ne kötü ne de iyi, kendi dünyasında yaşıyor. Yeterli midir?"
"Yeterlidir, peki bana şu kanat olayını anlatsana?"
"Bu kanatları kazanmak için çok çabalamalısın Helen, bu kanatlar sen bu ortama gerçekten uyum sağlarsan sana verilir, mesela Aust'ın kanatları henüz yok, her ne kadar güçlü olursa olsun o bu dünyaya henüz uyum sağlayabilmiş değil."
"Peki bu uyum için ne yapmam gerek?"
"Bu uyumu kazanmak o kadar kolay değil, şak deyince de kanatların çıkmaz, sana bunları zaman gösterecek Helen."
"Peki aileme ne olacak?"
"Ailen ve çevrendekiler senin varlığını hatırlamayacak, ama sana verilen zamanlarda -bunu hak etmen gerek.- sevdiklerini kendi kimliğini belli etmeden görmeye gidebileceksin, tabii ki de büyük perilerin kontrolünde."
(Helen, bu duyduğu şey karşısında ne kadar üzülse de belli etmemeye çalıştı ve konuyu değiştirdi.)
"Sizde de avlanma olayı falan var mı? nasıl yaşıyorsunuz buralarda?"
"Buralarda yaşam senin dediğin gibi avlanarak geçiyor çünkü ormanda yaşıyoruz, ama her şeyi avlayamazsın, bunun için buradayım."
"Nasıl yani?"
(Lia, dolaba yöneldi ve yeni kıyafetler çıkarıp Helen'a fırlattı.)
"Bunları senin için diktik, birini seç ve dışarı gel, sana ormanda nasıl avlanacağını göstereceğim."
"Bu kıyafetleri biri giymedi, değil mi?"
"Hayır şapşal, bunlar senin."
(Kısa bir süre sonra..)
(Helen, kıyafetlerini giydi ve Lia'nın yanına indi.)
(Helen, ormanın büyüleyici güzelliğine kapıldı ve konuştu.)
"Buralar sandığım kadar da kötü değilmiş.."
(Lia, Helen'e küçümseyici bir bakış attı ve konuştu.)
"Buralar her zaman böyledir Helen, buralarda görmediğin, hatta benim bile görmediğim çok şey var, sürprizlerle dolu bir hayat burası."
"Onu anladım, peki nasıl avlanacağız bir şeyler anlat bana."
"Burada genelde ürün satan elfler avlanır, istediğin yiyeceği içeceği aşağıdan temin edebilirsin fakat her ihtimale karşı birkaç hareket öğrenmen gerek."
"Ben ikimize ok ve yay alıp geliyorum, sen dolaşıp etrafı keşfedebilirsin fakat çok uzaklaşma."
"Tamamdır."
(Lia, Helen'in yanından çabucak ayrıldı ve başka yöne doğru ilerledi.)
"Ben de burada sinek avlamam herhalde, gidip kendime atıştırmalık bir şeyler alayım bari, acıktım."
(Helen, pazar ve elfler hakkında bilgiler toplarken birine çarptı.)
"Özür dilerim."
(Adam, önüne baktı ve gülümsemesini saklayıp konuştu.)
"Sıkıntı yok, iyi günler."
(Adam, Helen'in yanından geçerken gülümsedi ve oradan uzaklaştı.)
"Bu da neydi? Helen sakin ol! Sana çarpan herkese karşı elektrik alamazsın, hem de bu bir elf ise.."
"Bir dakika.. onun kanatları yoktu.."
"Aust olabilir mi?"
(Helen, bir süre daha etrafta dolandı ve Lia yanına geldi.)
"Helen, hazırsan gidelim."z
(Helen, Lia'ya ona çarpan kişiyi anlatmamaya karar verdi ve onu dinleyip nehir kenarına gittiler.)
"Burası daha da büyüleyici.."
"Bunlar daha çiçek, Helen.."
"Bu arada, ben farklı bir yere gideceğim, bilirsin şu sevgili işleri.. sen burada vakit geçirir misin? Korkma, sana kimse bir şey yapamayacak."
(Helen, bu duyduklarına gülmek istese de kendisini toplayıp konuştu.)
"Peki, sıkıntı yok fakat bana ne avlayacağımı söyle."
"Fareler ve İnsanlar dışında istediğini avla, sana kalmış."
"Peki, görüşürüz."
(Lia, oradan ayrıldı ve Helen tek başına nasıl avlanacağını düşünüp durdu.)
"Bu elindeki ok ne için var sayın Helen? Cidden saf mısın anlamadım ki."
(Helen, kendi kendine konuşmayı kestikten sonra uzaklara baktı ve kendi hâlinde dolaşan bir geyik gördü.)
"Bu geyik senin şansın olsun Helen."
(Helen, parmak uçlarına basıp yürüdü ve ayağını hiç koymaması gereken bir yere koydu.)
(Helen, ayağını çekmeye çalıştı ve baş aşağı sallanmaya başladı.)
"Lanet olsun! Cidden böyle bir şeye gerek var mıydı?!"
"Ok da yere düştü! Nasıl çıkacağım bu lanet şeyden."
"Bir dakika.."
(Helen'in aklına, sabah dışarı çıkmadan önce cebine attığı bıçak geldi.)
"Yetişebilirsen kaparsın Helen, burada seni kurtaracak kimse yok, bağırırsan tüm hayvanları toplarsın."
(Helen, cebine yetişmek için kafasını kaldırdı ve bıçak ellerinin arasından kaydı gitti..)
"Ciddi misin? Helen sen salak mısın.. Helen sen kafayı mı yedin Helen!!"
(Helen, kendi kendine bağırmaya devam etti ve uzaktan fırlatılan bıçak Helen'in bacağına saplandı.)
"Lanet olsun! Bu bıçak nasıl geldi, Tanrım şaka mı bu? Cidden şakaysa hiç komik değil!"
(Helen, uzaktan saçma bir şekilde bacağına saplanan bıçağa bakmamaya çalışıp onu çekmeye çalıştı.)
"Böyle yaparak daha fazla kanamaya sebep olacaksın Helen! Hangi gerizekalı bu bıçağı saçma bir şekilde fırlatır ki?"
"Biz ona gerizekalı demeyelim de, dikkatsiz Helen'i kurtarmaya çalışan Aust diyelim."
(Helen, Aust ismini duyunca arkasına dönmeye çalıştı fakat başarılı olamadı.)
"Aust mu? Senin burada ne işin var? Hem bu bıçağı bacağıma saplamayı nasıl başardın!?"
(Aust, Helen'in arkaya dönme çabalarını gördü ve Helen'in arkasında durmaya devam etti.)
"Ne o? Karşıma çıkmaya yüzün yok mu?"
"Eğlenmek hoşuma gidiyor."
(Helen, sinirlenerek konuşmaya başladı.)
"Doğru, bacağıma saçma sapan bir şekilde saplanan bıçak ve düştüğüm bu tuzaktan dolayı ben de çooook eğleniyorum şahsen."
"O zaman bırakıyorum seni, kendi kendini kurtar."
"Bacağımın bu hâle gelmesinin sebebi sensin, o yüzden buradan çıkmamı da sen sağlayacaksın."
(Aust güldü ve konuştu.)
"Peki ya çıkmanı sağlamazsam?"
"Ben buradan illa ki çıkarım, o zaman kendin düşün."
"Dişlerin var, ama sütlü."
"Sanırım sütlü dişlerim için beni bu dünyaya çekmeye uğraşıp krallığınızı kurtarmaya çalıştınız?"
(Aust, ciddi bir ifade takındı ve konuştu.)
"Ben ihtiyaç duymadım?"
"Benim buraya gelmemi sağlayan sensin?"
"Bu sana ihtiyacım olduğu anlamına gelmez?"
"Ama benim sana ihtiyacım var."
"Neden?"
"Sence neden? Bir düşün, burada asılıyım, kan kaybediyorum ve çocuk gibi tartışıyoruz, bir şeyler yapar mısın? Yapmayacaksan da çıkıp gider misin?"
(Aust, güldü ve konuştu.)
"Peki."
(Aust, cebinden bıçak çıkardı ve Helen'in ayağını saran ipi kesip yere düşmesine sebep oldu.)
(Helen inledi ve konuştu.)
"Teşekkür ederim."
"Önemsiz."
(Helen, bacağındaki bıçağı çıkarmaya çalıştı.)
"Hey, deli misin sen?"
"Neden?"
"O bıçağı çıkarırsan kanaman artar, kendini ölümsüz sanma."
"Bacağım yüzünden ölmem, merak etme."
"Ama bacağını kaybedebilirsin?"
"Ya kaybetmezsem?"
"Saçmalama, bırak da yardım edeyim."
"Cidden, o bıçağı bacağıma saplamandaki amaç neydi?"
"Düşmanlardan biri olabilirdin, bu tuzağa takılanlar için yaptığım bir şey bu."
"Ama ben düşman değilim?"
"Doğrudur, bunun için ayrı özür dilerim."
(Aust, hırkasını çıkardı ve Helen'a seslendi.)
"Bacağın acıyabilir, vurmak istersen vurabilirsin."
"Acımaz, ne yapıyorsan yap."
(Aust, Helen'in bacağından bıçağı sert bir şekilde çekti ve bacağının üstüne hırkasını sardı.)
"Argh!!"
"Hani acımazdı?"
"Bir dahaki sefere bu bıçağı senin bacağından çekersek acıyı anlarsın."
"Komik kız, buraları cidden sen mi yöneteceksin? Daha tuzaktan kurtulmayı bile beceremiyorsun.."
"Kimse yürümeden koşmayı öğrenemez, benim yerimde bir başkası olsaydı burada bir saniye bile durmaz kaçar giderdi, hem de ilk günden böyle şeyler yaşasaydı şu an arkasına bile bakmadan kaçış yolu arardı."
"Ama o yolu bulamazdı."
"Söylesene, benimle alıp veremediğin ne?"
"Seninle ne alıp veremediğim olabilir?"
"İşte, acaba ne yaptım da bu kin? Benim tarafımdan yönetilmekten mi korkuyorsun?"
"Biliyor musun? İstsesem tam şu an bu klanı ve krallığı kendim yönetebilirim, fakat ben bunun için burada değilim ve kendimi kimseye kullandıracak değilim, bu kadar konuşma yeter, yürüyebilecek misin?"
"Yürürüm."
"Ayrıca seni buraya kim getirdi, Lia mı?"
"Ta kendisi."
"Peki o nerede?"
"Ne bileyim, gitmesini istedim, biraz olsa kafamı dinler bir şeyler öğrenirim dedim ama sonuç bu."
"Anlaşılan Lia'nın öğrenmesi gereken kurallar var, neyse.."
"Cidden, gitmesini ben istedim. Ona sakın bulaşma."
"Bana ne yapıp yapmayacağımı anlatacak kadar gelişmedin?"
"Boş atıp dolu tutma derdindesin, daha ilk günden böyleysen işimiz var."
"Beni kendinle kıyaslama, değer verilmesi gereken kişilere sonsuza kadar değer veririm, daha hiç tanımadığım birine değer vermemi beklemiyorsun umarım?"
"Senden değer bekleyen kim peki? Sadece biraz daha saygılı olman gerektiğini söylüyorum."
(Aust, sustu ve daha fazla konuşmadan Helen'i odasına götürdü.)
"Bundan sonrasını kendin halledersin küçük hanım, bu arada benim burada olduğumu, yanına geldiğimi falan kimselere anlatmak yok, eğer birinden böyle bir şey duyarsam içindeki güç falan dinlemem, tamam mı?"
"Bana ne yapıp yapmayacağımı söyleyemezsin, terbiyeni takın."
"Ben diyeceğimi dedim, gerisi sana kalmış."
(Aust, topuklarıyla geriye döndü ve odadan çıktı.)

SİNDARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin