Adam gördüğü parlaklık ile hızla koşmaya başladı. Minik ışık tanesi hızla sokaklar arasında gezinirken arkasındaki adam onu takip etti. Koştu. Sonunu düşünmeden koştu. Belki umuduna belki de koca bir hiçliğe koştu. Bilmiyordu fakat öğrenebilirdi. Bu yüzden koştu.
Umudu yoktu fakat azmi göz ardı edilecek türden değildi. Azimliydi. Umudunu bulmak için yeryüzündeki en istekli kişi kendisiydi. En azından o böyle düşüyordu. Umudun peşinden koşmalı ve tutmalıydı onu. Sımsıkı tutmalıydı. Canı pahasına korumalı, asla kaybetmemeliydi. Umut kaybolursa, o da kaybolurdu.
Koşmaya devam etti, gördüğü en ufak bir ışık tanesi için bile kilometrelerce koşmalıydı. Koşmassa asla yakalayamazdı. O bunu biliyordu, bu nedenle koşmaya devam etti. "Ne zamandır koşuyorum ben?" diye düşündü bir anlığına. Koşarken şehrin diğer ucuna gelmişti fakat birden bire durdu. Işığı göremiyordu. Nereye kaybolmuştu bir anda? Oysa gözünü bile ayırmamıştı.
Tüm siniri ile sağa sola bakarken görmek istediği tek şey o ışık tanesiydi. Ama yoktu. Işık kaybolmuştu, tıpkı onun hiç bilmediği kapkaranlık bir sokakta kaybolması gibi kaybolmuştu o da.
O ışığı ararken siyaha bürünmüş sokakta aniden bir lamba yandı. Adam ilk heyecanlansa da onun aradığı ışık olmadığını çabucak anlamıştı. Onun aradığı ışık daha parlak ve hareketliydi. Yanan ışık ise sönük ve yerine sabitti. Işık yanınca, paçalarından akan suyu gördü. İlk başta korktu fakat saniyeler sonra o suyun koştuğu için vücudundan çıkan ter olduğunu kavradı. Ancak bir tuhaflık vardı. Bacaklarından musluktan boşalırcasına ter akıyordu.
Suyu avuçlarına doldurmayı denedi fakat eğilmesi ile dengesini kaybedip düşmüştü. Asfaltın üzerine uzanarak bitmesini bekledi. Elbet biterdi.
Saatlerce koşmasına rağmen hiç yorgun hissetmiyordu. Göğsü hızla inip kalkmıyordu. Sanki bunca yolu boş bir otobüste oturarak gelmiş gibiydi. "Ben neden yorulmuyorum?" diye düşündü. Cevabı bilmiyordu. Belki, yorgunluğun ne olduğundan bile haberi yoktu. Var mıydı? Bilmiyordu. Bunu düşünmemişti.
Paçalarından akan ter iyice azalınca ayağa kalktı. Artık damla damla geliyordu. Karanlık sokakta yürümeye başladı. Her adım attığında bir ışık yanıyor, adam ışığın önünden geçip gittiğinde ise yanan ışık sönüyordu.
Bu şekilde sokağın sonuna kadar gelmişti. Onu sokağın sonu olduğunu haber veren siyah kalın ve bir hayli uzun olan duvar karşılamıştı. Duvarı gördüğü gibi korkup geri adımladı. Çocukluğundan beri korkmuştu zaten yüksek beton yığınlarından.
Geri gitmeye devam etti fakat az önce önünden geçerken açılan ışık yanmamıştı. Duvarın dibindeki ışık da sönünce sensörlü olduğunu düşünüp zıplamaya başladı ancak işe yaramamıştı. Korkmaya başlıyordu. Bir yerden bir şekilde herhangi bir ışık yanması gerekiyordu ama yoktu. Yanmıyordu. Her yer karanlık ve sessizdi. Önüne, arkasına, sağına, soluna. Her yere tekrar tekrar baktı. Defalarca zıpladı. En sonunda işe yaramayacağını anlayıp hareket etmeyi bıraktı ve beklemeye başladı. Ses çıkaramıyordu. Korktuğunda sesi çıkmazdı onun. Çıkaramazdı. Gözleri dolarken kendini toparlamaya çalıştı ve zar zor kekeleyerek konuştu.
"Kimse var mı?"
Etraf o kadar sessizdi ki, kendi sesinden dahi korktu. Fakat durmadı. Bir kez daha tekrarladı cümlesini. Bir kez daha, ve son bir kez daha..
Hiçbir karşılık alamayınca, olduğu yere çöktü ve parmaklarıyla asfaltın üzerine bir şeyler yazmaya başladı. Karanlıktan göremediği parmaklarına baktığını düşünürken, bir damla düştü üzerlerine. Korktu ve ani bir refleksle yukarı baktı. Damla gökyüzünden gelmemişti. Yüzünü tekrar yere eğince bir damla daha düştü. Gözünden geldiğini düşünüp, gözlerine dokundu. Parmak uçları ıslandı. Yaşlar gelmeye devam ederken akmalarına izin verdi. Gözyaşları parmaklarını ıslattı. O ise yazmaya devam etti. Yaşlar çoğalınca en sonunda yazdığı yazıyı da ıslatmışlardı.
Derin bir nefes aldı. Verdiği nefes kesik kesik gelirken kalbinin sıkıştığını hissetti. Birinin gelip onu kurtarmasını diledi. Karanlıktan korkmazdı o. Yalnızlıktan korkardı.
Nihayet kapalı gözlerini araladığında sokağın sonunda bir karartı olduğunu gördü. Karartı yaklaştıkça bunun bir insan olduğunu çabucak anlamıştı adam. Heyecanla doğruldu.
Yabancının elindeki ışık yolu aydınlatırken adam yaşadığı rahatlamanın verdiği sevinçle ışığı tutmak istercesine elini kaldırdı. Yüzü gülüyordu. Yanaklarındaki gözyaşları da kurumuştu saniyeler içinde.Birkaç adım sonra yürüyen beden tam önünde durduğunda bakışlarını bedeninden çekip gelen kişinin yüzüne baktı fakat az önceki yalnızlığından daha koyu bir karanlıkla karşılaşmıştı. Ayaktaki bedenin elinde tuttuğu ışık yalnızca yürüdüğü yolu aydınlatıyordu. Adam yabancının yüzünü gizleyen karanlıktan çekti gözlerini.
Nihayet biri gelmişti işte. Onun için veya değil. Biri gelmişti. Bu karanlıkta tek başına değildi.Lambayı tutan kişi adama yaklaştığında, adam kafasını iyice kaldırdı ve ışığa baktı. Gözleri acıdı ama umursamadı. Eski bir gaz lambasıydı bu. Eskiyi sevmese de antika eşyaları severdi adam.
Lambanın sahibi, adamın baş ucunda durdu ve elini uzattı. Adam uzatılan eli tutarken tereddüt etmemişti. Yabancının soğuk elinden destek alıp ayağa kalktı. Işık çok parlaktı fakat karşısındakinin yüzünü göremiyordu. Simsiyah yüzü inceledi. Karanlığını seyretti. Ardından saçlarına çevirdi bakışlarını. Yabancının saçlarındaki her bir tel parlıyordu fakat yüzü kapkaranlıktı. Boynundan aşağısını inceledi. Kıyafetlerinin temiz kokusunu içine çekti. Kırışıklığına aldırmadı. Temiz olması yeterdi onun için.
Saniyeler sonra kendine gelir gibi etrafına bakmaya başladı. Yabancının elini hâlâ daha tuttuğunu da o an fark etti. Bırakmadı. Bir an önce buradan gitmek istiyordu. Yanındaki siyah yüze bakıp konuştu: "Teşekkür ederim."
Siyah yüzün sahibi konuşmamıştı. Adam bunu umursamadı ve devam etti;
"Lütfen gidelim buradan. Aydınlık bir yere gidelim.""Karanlıktan korkuyor musun?"
Adam ilk kez duyduğu bu ses ile güvende hissederken kendinden emin bir şekilde cevapladı: "Korkmuyorum."Korkmuyordu.
Lambanın sahibi, adamın elini daha sıkı tuttu ve arkasına dönüp yürümeye başladı. Adam ise hemen arkasında onu takip ediyordu. O adımlarını hızlandırınca adam da hızlandı. Hızlı yürümek onun işine gelirdi.
"Şimdi daha çabuk aydınlığa çıkacağız", dedi adam.
Öndeki daha da hızladı. Elindeki lamba sağa sola bir gondol gibi sallanırken adam gülümsedi ve ona ayak uydurdu. İkiside seri adımlar atıyordu fakat koşmuyorlardı. Adam bir kez daha sessizliği bozmak istedi. "Karanlıktan korkmuyorum."
Öndeki beden aniden durdu. Biraz bekledi ve saniyeler sonra elindeki lambayı yere attı. Lamba parçalara ayrıldığında, adam şokla elini tuttuğu kişiye baktı fakat karanlığıyla göz göze gelmişti.
"Neden attın?!"
"Karanlıktan korkmadığını söyledin."
Adam nasıl bir saçmalığın içinde olduğunu düşünürken tuttuğu elin sahibi tekrar hareket etti. Bu sefer hızlı adımlarını kısa sürede daha da hızlandırdı ve koşmaya başladı. O önde, adam ise hemen arkasında koşuyordu.
El ele koştular. Kapkaranlık şehrin yollarında koşmaya devam ettiler. Karanlık onları durdurmadı. Koştular. Şehrin diğer ucuna, adamın evine. El ele koştular.
✩
burada kimse var mı veya olacak mı bilmiyorum ama ben çok heyecanlıyımm
aniden gelen bir fikirle yazmaya başladım bu kitabı. umarım birileri gelir ve burada yalnız kalmam..
gelirseniz haber verin lütfenn🧡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
roommate / yoonjin
Fanfiction"Işıklar kapandığında sığınabileceğim bir beden olacak mı merak ediyorum. Sanırım ben yalnızlıktan değil, karanlıktan korkmak istiyorum."