2.0

401 19 2
                                    

ertesi sabah, uyanınca, kahvaltı hazırlarken, beraber banyo yaptığımız sırada, öğle yemeği esnasında, ikindiden geceye kadar defalarca birlikte olmuştuk.

hayatım boyunca ilk defa bu kadar mutlu ve huzurlu hissediyordum. ona her dokunduğunda, her gülümsettiğimde ve onun kahkasını duyduğumda cidden evren çiçek açıyor ve bir kötülüğü yutuyor gibiydi. kokusu, artık daha güzeldi. çünkü tamamen benimkine bulanmıştı.

okul sabahına uyandığımızda, ikimiz de bazı yaramazlıklardan derse geç kalmıştık ve okul sınırlarına ulaştığımızda herkes tenefüsteydi. akaashi'nin elini bir kez olsun bırakmadan bizim gurubun her zaman kurulduğu çimlere ilerledik. bizi ilk gören, kageyama olmuş ağzındaki sütü hinata'ya püskürtmüstü. diğerleri de bize benzer tepkilerle bakarken akaashi mırıldandı.

"tepemize binecekler."

"dua et de sikmesinler..."

o an gruba iyice yanaştığımızda tanaka ve noya'nın ayaklanıp bana koştuğunu gördüm. siktir çekmeme bile fırsat kalmadan beni yakalamışlardı.

"domalt ryuu, ben sikeceğim pezevengi."

tanaka beni arkadan kavrarken dehşet baktım.

"lan napıyorsunuz!?"

noya kemerimi çözmeye çalışırken terushime ayaklanmış ve ellerini iki yana açıp egosunu konuşturarak bana gelmeye başlamıştı.

"grup tecavüzü var ve ben davet edilmiyorum. tch tch tch. dostluk bitmiş."

noya cidden kemerimi çözdüğünde bu piçlerin ne kadar ruh hastası olduğunu anımsamış ve kahkaha atmıştım. madem oyun istiyorlardı, bende oynardım. direnmeyi bırakıp bacaklarımı açtım ve en tehlikeli ses tonumla lafa girdim.

"devam et kediciğim, onu güzelce em ama eğer dişlerini hissedersem o zaman seni çok pis cezalandırırım."

noya kızarmaya başlayan yanaklarla bana bakarken, terushima titremiş ve durmuştu. bense hala noya üzerinde bakışlarımla baskı kurarken, aniden çekilmem ile tökezlemiştim.
akaashi bunu fırsat bilerek boynuma dişlerini geçirmişti. dudaklarına bulaşan kanı, hepsinde tek tek göz gezdirerek yalamıştı.

"o benim babacığım."

yutkunmuştum. sağlam yutkunmuştum. onu burada nefessiz kalana dek öpme isteğime zorlukla karşı koyuyordum. ta ki terushima bacak arasını tutarak yere çökene kadar.

"ben boşaldım az önce. atsumu beni tuvalete taşısana."

atsumu koşarak terushima'nın yanına gelmiş ve uzun bedeni kucaklayarak geri gitmişti.

"ÖHHÖ YUH ÖHHÖ"

tanaka öksürmekten neredeyse boğuluyordu.

"yazar burada, artık sınırınızı bilin demek istiyor arkadaşlar."

bokuto gülerek söylediğinde bakışlarım ona dönmüştü. her zamankinin aksine saçları özenle yukarı doğru taranmamış, gözlerinin önüne düşecek şekilde serbest bırakılmıştı. gergin ya da üzgün görünmüyordu. sanırım bu beni bir miktar rahatlatmıştı.

"lordum, affınızı dilenirim."

nishinoya ikimizin önünde diz çökmüş özür dilenirken istemsizce güldüm. akaashi'nin şakası yoktu.

ortamda bir süre daha bu olayın sohbeti dönmüş ardından herkes başka konuya girişmişti. ben de çimenlere oturmuş, bacak arama çektiğim akaashi'nin ipeksi saçlarını okşuyordum.

o sırada gözlerim kenma'nın gözleriyle kesişti. bokuto gibi o da gergin görünmüyordu ancak mutlu olmadığı da açıktı. özellikle kızaran gözleri bunu yeterince belli ediyordu. ona burukça gülümsedim, o da aynı şekilde karşılık verdi ve ardından elindeki oyununa döndü.

ben de kucağımdaki güzelliğe dönüp eğildim.

"oturabilmene şaşırdım."

fısıldadığım şeyle yan ağız sırıtıp koyu mavilerini elalarıma dikti.

"belki de yeteri kadar sert bir babacık değilsindir?"

kaşlarım çatılırken o, ciddi ifadesini bozup güldü. "şaka yapıyorum. canım çok fena acıyor seni pezevenk. sadece herkesin ortasında belli etmek gibi bir niyetim yok."

gülümseyip alnına bir öpücük bıraktım. "pişman olmadığımı biliyorsun."

"nasıl bilmem."

ince parmakları yüzümde anlamsız şekiller çizerken ortama giren yabancı sesle başımı kaldırdım, "demek buradaydın!"

daishou ortama giriş yapmış, yerde oturan bokuto'nun omuzlarını pek dostça olmayarak sertçe sıkmıştı.

"vay, daishou, sen bizim yanımıza gelir miydin?"

kageyama şaşkınlıkla sorduğunda her zamanki sinsi gülümsemesini yüzüne takmıştı.

"sizin yanınıza uğramadım ki. bokuto~san. neden benden kaçıyorsun anlamış değilim. biraz konuşabilir miyiz~"

anlamayarak ikiliye baktım. ne ara ne olmuştu hiçbir fikrim yoktu ki tüm grubun olmadığını varsayıyordum, surat ifadelerinden.

"daishou, siktirip gider misin? benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok."

daishou bokuto'nun kulağına eğilip bir şeyler fısıldamış, hemen ardından bokuto sıkıntıyla ayağa kalkmıştı.

"derse gelirim. görüşürüz beyler."

bize küçük bir veda sunup daishou'nun, omzuna attığı kolu ittirerek yanımızdan ayrıldı.

"woah, o da neydi?" hinata gözlerini kırpıştırarak sorduğunda biricik sevgilisi cevap vermişti, "hiçbir fikrim yok ama yakında çıkar kokusu."

istemsizce gözlerim akaashi'ye kaydı, biraz da kaygıyla. gözlerinde bokuto için bir duygu görmekten öylesine korkuyordum ki...

ancak başımı eğer eğmez koyu maviler beni büyük bir saygıyla selamlamış, tüm içtenliğiyle beni izliyordu.

"öper misin?"

"hm?"

"lütfen öp beni."

fısıldadığında yutkundum. nasıl kendimi tutabilirdim ki? ellerimi dudakları etrafına kapatarak bir perde oluşturdum ve eğilerek kirazlarına minik bir buse bıraktım.

.
.
.

[ la tristesse du diable ] KuroakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin