2.1

470 22 21
                                    


bokuto

kuroo ve akaashi'nin odadan el ele çıkmaları ve bizimle işleri yoluna koymalarının üzerine, kenma ile vedalaşmış ve onun evinden ayrılmıştım. her ne kadar rahatlama ve suçluluğun üzerimden sıyrıldığını hissetsem dahi, hüzünün güçlü kollarından sıyrılamıyordum.

sokaklarda başı boş dolanırken, önce bir bara girmeyi düşündüm, içip kafa dağıtmak her aciz kul gibi. daha sonra serin gecede adımlamak ve kaybolmak daha fazla rahatlatıcı gelmişti ruhuma. sokaklarda gezinirken gözlerim dalgın ve yanımdan geçenlerden bir haberdi.

bir kız ve erkeğin yan yana yaklaştığını gördüğüm anda dolu gözlerimi eğdim yere. lakin beni geçmeden omuzlarımdan kavrayan eller ve tanıdık tıslama ile başımı kaldırdım.

"cidden sen olduğunu anlamıştım!"

daishou ile buluşan gözlerimizle elini ittirdim. cidden havamda değildim. benim yüzümde gezinen yılana benzeyen sinsi ama zeki ifadesi beni hızlıca taramış ve ardından yanındaki kıza seslenmişti.

"hana-chan, bu gecelik beni bağışla. önemli birini teselli etmeliyim."

kız söylenerek uzaklaşırken kaşlarımı çattım.

"havamda değilim daishou. git ve birilerini becer."

sırıtmış ve ardından tek eliyle yanaklarımı kavrayarak, beni duvara yaslamıştı.

"birileri olmak istemez misin? seni nazikçe kucaklar ve acılarını unutturum. hm? "

histerik bir kahkaha attım. en son görmek bile istemediğim herifle cidden karşılaşmak zorunda mıydım? daishou bizim üniversitede, en az bizim kadar popüler ama bizim aksimize yalnız bir kurttu. onu her zaman bir yılana benzetirdik. kolayca dugularına kapılmaz, yavaşça zehir akıtarak avlarınının aklını başından alırdı. serin kanlı ve mantıklı olmasının yanında tehlikeli bir sinsiliği vardı.

ama sanırım benzer yönlerimizden olsa gerek, insanlarla uğraşma ve manüple etme gibi birbirimizle iyi geçindiğimiz söylenemezdi. bunu söyleyebilmek için onunla konuşmamıza bile gerek yoktu. biz aynı ortama girdiğimiz anda, saldığımız benzer kokulardan ötekini tanıyıp algılayabilen kimselerdik.

gözlerimi onun sarıya kaçan yeşillerine diktim ve alaycı bir sırıtışla dizimi bacak arasına yaslayıp sakince konuştum.

"bacak arama gireceksen neden olmasın?"

ben bunun onu vazgeçirip beni rahat bırakmasını sağlayacağını düşünürken onun dudakları aynı benimkiler gibi iki yana kıvrılmıştı. ardından önümde dizlerinin önüne çökmüş ve dudaklarını erkekliğime sürtmüştü.

"şimdilik ağzımla idare etmek zorunda kalacaksın."

o pantalonumun düğmesini çözüp fermuarını indirirken sadece göz devirip ellerimle yüzümü sıvazladım. bu yılan bozuntusunun ne kadar inatçı olduğunu biliyordum, ayrıca mücadele edemeyecek kadar bitik bir moddaydım.

iç çamaşırımı hafifçe sıyırdığında, açık alanda olmamız bile umrunda değildi. nasıl bir sapıktı bu? ayrıca cidden boktan bir halde bile olsam ona izin vermem ne kadar doğruydu?

sıcak dudakları tenime değdiğinde ve beni boylu boyunca ıslattığında tüm mantıklı soruları siktir etmiştim. adi herif sakso çekmede cidden iyiydi, en az terushima kadar.

dili hassas noktam üzerinde kayıp beni boğazına kadar aldığında elimin tersiyle ağzımı kapadım ve usulca inledim. gözlerini bana çıkarmış ve sırıtıp devam etmişti. boşalacağımı hissettiğimde hızla ensesindeki saçları kavradım ve onu tamamen kendime bastırdım. tüm bedenim kasıldığında ve sonunda nefes nefese kaldığımda, daishou dilini çıkarmış ve pembe dilinin üzerindeki beyaz sıvıyı bana gösterip sırıtarak yutmuştu.

[ la tristesse du diable ] KuroakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin