0.3

425 22 69
                                    

"dedemin de fıtığı var."

kurduğum ani ve beklenmedik cümle ile akaashi bana dönmüştü. dersimiz edebiyattı ve ben kafamı biraz olsun toparlayamıyordum. hinata'nın söyledikleri kafama yatsa da, bunu doğrulamam gerekiyordu. iç güdülerim böyle yapmamı söylüyordu... ama patavatsız bir şekilde onu gücendirmeden hasta olup olmadığını nasıl öğreneceğimi bilmiyordum. bu yüzden ağzından laf almaya çalışacaktım ama surat ifadesine bakılırsa, doğru bir başlangıç yapmamıştım.

"geçmiş olsun."

onun bu kuru cümlesi ile kafa salladım ve kendimi devam etmeye zorladım.

"hasta olmak zor. sürekli tedavi görüyor ve değneklerle yürüyor falan."

gözleri tahtada ve yüzü ifadesizdi.

"ama genç yaşta hasta olmak daha zor. artık gençler sürekli hasta oluyor-"

"kuroo-san ne demeye çalışıyorsunuz?"

onun ani sorusuyla gözlerimi pörtlettim. ve lafı ağzımda geveledim.

"yani hasta olursan biz de dostuz ya, bana söyleyebilirsin."

"pekala teşekkür ederim. lakin turp gibiyim."

"tamamıyla mı? kronik bir bel rahatsızlığı? vücudunda sorun falan yok mu? kemik erimesi belki?"

"hayır yok."

kaşlarımı çattım. ne demek yoktu. o zaman o kayışlar neydi? bu sefer başka bir taktik izlemeye karar verdim.

"haklısın epey sağlam duruyorsun. bakayım kaslarına-"

elimi tezlikle gövdesine sürecektim ki yine geriye kaçmıştı. ama bu sefer pes etmeye niyetim yoktu. bu yüzden ona daha da yaklaştım. lakin sıradan kalkmasıyla elim boşluğa tutunmuş ve kıçım yeri boylamıştı.

"ne oluyor orada?"

öğretmen sorusuna yanıt beklemeden devam etmişti.

"ya da boşver, cevabı öğrenmek istediğimden emin değilim. önünüzdeki ders beden, biraz daha sabredin ve sonra enerjinizi boşaltın. kuroo, sen de akaashi'nin gömleğini gözlerinle taciz etmeyi bırak da, yerine otur evladım."

o anda beynimde oluşan plan ile gözlerimde şimşekler çakmıştı. önümüzdeki ders bedendi ve bu, benim için bulunmaz bir fırsattı!

sınıftaki kırkırdaşmaları duymazlıktan gelerek kendimi toparladım ve sırama geri oturdum. akaashi de sessizce yerleşmişti. teneffüse kadar hiç konuşmadık, ben de onu rahatsız etmeyi bırakmış ve sessizce kafamdan planlar yapmıştım.

şimdi bizimkilerle soyunma odasındayken gözlerim onu aradı. ancak bir türlü görememiştim. giyinmesi gerekti. elbette gelecekti buraya.

"akaashi'yi mi arıyorsun?"

kenma'nın durgun sesiyle ona döndüm. bana bakmıyor, cılız bedeninden beyaz gömleğini sıyırıyordu. ben ona bakmaya devam ederken devam etmişti, "akaashi hep kabinde giyiniyor. hiç fark etmedin mi?"

şaşkınlığımı gizleyemedim. kesinlikle hiç fark etmemiştim. hatta şimdi düşününce normalde de soyunma odasında gözlerim hiçbir zaman akaashi'yi aramamıştı. son zamanlarda aramıza ördüğümüz bu duvar daha da göze batıyordu nedense. hala kenma'ya cevap vermediğimi fark edip mırıldandım.

"teşekkürler kedicik." başını okşadım ve ardından ben de kendi kıyafetlerimi çıkardım.

"BANA ONUNLA VURURSAN SENİ SİKERİM BOKUTO."

[ la tristesse du diable ] KuroakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin