chapter five.

282 31 7
                                    

Jaehyun şoförünün kapıyı açmasıyla arabadan indi ve etrafına şöyle bir bakındıktan sonra şirkete adımladı. Herkesin gözü üzerindeydi ama bunu umursamayacak kadar görevine odaklanmış durumdaydı. Sonuçta Taeyong onu bekliyordu, ikna etmesi gereken dünyalar güzeli bir tasarımcı vardı.

Resepsiyondan Taeyong'un odasını öğrendikten sonra bir grup insanla asansöre bindi, kendisine atılan kaçamak bakışlar ancak kendini beğenmiş bir şekilde sırıtmasına sebep olmuştu. Eh, haksız sayılmazlardı. Jung Corp.'un CEO'sunun en büyük rakibinin şirketinde bulunması bile bir skandal sayılabilirdi. Fakat Jaehyun'un çıkarmak istediği skandal bambaşkaydı.

Sonunda en üst kata ulaştığında etrafında hiçbir çalışan kalmamıştı, anlaşılan Taeyong bütün katı tek başına kullanıyordu. Jaehyun ise şirketteki katı fosil hissedarlarla paylaşmak zorundaydı.

Asansörden indiğinde gözüne ilk çarpan dev bir kapının önündeki masada sırıtarak mesajlaşan Yuta'ydı. Jaehyun onun kiminle mesajlaştığını az çok tahmin edebiliyordu. Zaten burada olabilmesinin tek sebebi de iki aşk kuşunun mesajlaşmadan duramıyor oluşuydu.

Onun geldiğini fark eden Yuta yüzündeki tebessümü sildi ve yüzüne Jaehyun'u her gördüğünde takındığı o iğrenmiş ifadeyi yerleştirdi, küçük bir hamamböceği görmüş gibi davranıyordu.

"Jung Corp.'un biricik CEO'sunun burada ne işi var acaba? Yongsters CEO'sunun ayağına kapanmaya karar vermiş olabilir misin?"

Jaehyun sadece gözlerini devirmekle yetinip Yuta'yı geçti ve Taeyong'un ofisine açılan kapıyı tıklattı. İçeriden yükselen yumuşacık gel komutuyla o güzel gülümsemesini yüzüne takınmış ve içeri girmişti.

Taeyong her zamankinden farklı olarak ciddi bir takımın içindeydi. Ceketini çıkarmış, gömleğinin kollarını kıvırmış ve kravatını da gevşetmişti. Aşırı stresli duruyordu. Saçları sanki çekiştirilmişçesine dağılmıştı. Önünde not defterine benzer minik bir defter vardı ve Jaehyun'un uzaktan gördüğü kadarıyla Taeyong koyu tonlarda bir çizim yapmıştı.

İşte bu ilgisini çekmişti. Bilgisayarları hacklemelerine rağmen herhangi bir çizim bulamamalarının sebebi bu muydu yani? Taeyong dijitalde değil de kendi elleriyle çizdiği için mi bu kadar uğraşmışlardı?

İçeriye kimin girdiğini fark eden Taeyong başını defterinden kaldırdı ve defteri kapatarak masasının çekmecesine kaldırdı. Yüzüne gergin bir gülümseme yerleştirmişti. Yerinden kalktı ve Jaehyun'a yürüdü, uzun olanı kolundan çekmiş ve hafifçe parmak ucuna kalkarak sıkıca sarılmıştı. Jaehyun da içgüdüsel olarak kafasını Taeyong'un boynuna gömmüş ve o güzel kokusundan derin bir nefesi içine çekmişti. Kendine itiraf etmek istemese de geçen günlerde Taeyong'u gerçekten özlemişti. Onun hissettiği bütn duyguları yansıtan ceylan gözlerini, en ufak utancında kızaran yanaklarını ve ilk kez öptüğü o yumuşacık dudakları izlemişti. Kendine hakim olmuyor olsa o pembeliklere hemen saldırabilirdi.

Ayrıldıklarında Taeyong kızarmış yanaklarını saklamak için başını eğmiş ve gözlerini kaçırarak konuşmuştu.

"Özlemişim seni. Oturmaya ne dersin? Konuşacak şeylerimiz olduğuna inanıyorum."

Jaehyun içten içe sırıtarak Taeyong'un gösterdiği koltuğa oturdu, kısa olanı kolundan çekerek dibine oturmasını sağlamıştı. Taeyong'un bir elini elleri arasına aldı ve gözlerini gözlerine kilitledi. İşte şimdi zavallı avını köşeye sıkıştırmıştı.

"Günlerdir benden kaçındığını biliyordum ama daha fazla kendimi tutamadan o mesajı attım. Taeyong, sana olan hislerimi daha fazla bastıramıyorum. Belki işlerin hızlı yürümesinden hoşlanmıyorsun ama emin ol bunu tek sebebi benim sana olan aşkıma engel olamamam. Seni ilk gördüğüm günden beri yanında olmak, sana dokunmak, seni sevmek istiyorum. Endişelerini boşa çıkaracağımdan eminim Taeyong, tek yapman gereken bana sana yaklaşabilmem için bir fırsat vermek. Buzlar prensi görünümünün altındaki küçük çocuğu görebiliyorum ve emin ol seni her yanınla seviyorum. Lütfen bana bir şans ver."

Taeyong gözlerini kaçırmaya çabaladı ama Jaehyun çenesinden tutarak onu durdurmuştu. Taeyong kendisini delip geçen bakışlarla kızarmaktan da öte morarmaya geçmişti. Jaehyun zafere ulaştığını hissediyordu, şimdi tek yapması gereken bu zaferi bir öpücükle taçlandırmaktı.

"Şimdi seni öpeceğim ve sen de karşılık vereceksin. Eğer beni istemiyorsan tek yapman gereken beni ittirmek. Anlaştık mı?"

Taeyong hızlıca başını salladı, aşırı gergindi ve ne olacaksa çabucak olup bitsin istiyordu. Jaehyun kendisine öyle hisler yaşatıyordu ki Jaehyun'dan önceki hayatının nasıl olduğuna dair en ufak bir fikri bile yoktu ve tanışmalarının üzerinden pek zaman geçtiği söylenemezdi bile. Lee Taeyong gerçekten bir Juliet'e dönüşüyordu.

Jaehyun Taeyong'un kırpışarak kapanan gözleriyle başardığını anladı, Lee Taeyong'u fethetmişti. Modanın perisi artık onundu. Kendisi de gözlerini kapattı ve Taeyong'un dudaklarına eğildi, nefesleri birbirine karışsa da anın tadını çıkarmak istediğinden duraklamıştı. Ki bu büyük bir hataydı.

Dudaklar çarpışmak üzereyken ofisin kapısı çalınmadan açıldı ve Taeyong panikle Jaehyun'u ittirdi. Zavallı adam neler olduğunu anlayamadan yan koltuğa kaymıştı.

"Yongie, tasarımlarına uyacak kumaş türlerini seçtim bile! Yeni kreasyonu yayınlamaya hazırız!"

Kapıda Jaehyun'dan bile uzun bir adam vardı, yakışıklıydı. Uzun bacakları ve fit vücuduyla bir modele benziyordu. Ve Taeyong'a Yongie mi demişti o?

"A-ah, Youngho şu an bir misafirim var. Beş dakika içinde yanına uğrayacağıma emin olabilirsin."

Youngho denilen adam kaşlarını çattı, sonunda nasıl bir durumun içinde olduğunu anlamıştı. Yanlarına doğru adımlarken Taeyong da ayağa kalktı, yabancıyı durdurmak ister gibi hareket ediyordu.

Sonunda önlerinde durduğunda beklenmedik bir şey yaparak gülümsemiş ve Taeyong'u belinden tutarak kendine çekmişti. Taeyong'un elinden oyuncak bebek gibi savrulmak haricinde hiçbir şey gelmemişti.

Youngho sinsice sırıttı ve yüzünü Taeyong'un yanağına yasladı, pozisyonları Taeyong'un biraz önce Jaehyun'la olan pozisyonundan farksızdı. Jaehyun kanın tepesine sıçradığını hissedebiliyordu, elleri yumruk halinde sıkılıydı ve tırnakları sebebiyle de elini kanatacak gibiydi. Ve Youngho da onun bu sinirinin farkındaydı. Taeyong'a kedi gibi sürtünürken konuştu.

"Yongie, bir misafirin olduğunu bilseydim odana hiç girmezdim. Artık çok geç olduğuna göre şimdi bu misafirin kim olduğunu öğrenebilir miyim? Programında böyle bir ziyaret yer almıyordu."

Jaehyun kaşlarını çattı. Bu adam kimdi ve Taeyong'una hesap sorma hakkını nereden buluyordu? 

BOSS | jaeyong.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin