"...ve böylece Yongsters'ın baş tasarımcısının tüm defterlerini yaktım. Artık rakibimiz olmayacaklar. Eğer onlar harekete geçmeden bir kreasyon-"
Yönetim kurulu masasındaki yaşlılardan biri hiddetle ayağa kalktı ve sunumunu yapan Jaehyun'u susturdu.
"Sen aklını mı kaçırdın? Senden şirketi geliştirmeni istedik, rakibinin evine dalıp defterlerini yakmanı değil! Senin gibi bir aptal nasıl bu şirketin başına geçti anlamıyorum, şimdi senin yüzünden tazminat davalarıyla uğraşmak zorunda kalacağız."
Başka bir üye iç çekti.
"Lee Taeyong son on yılın en iyi tasarımcılarından biriydi. Ellerini yakacağına onu bizimle çalışmaya ikna etmeliydin. Sen delirmişsin, görevden alınman gerek."
Diğer üyeler de onaylarcasına mırıldandılar.
Ayağa kalkan yaşlı bu sefer kendine hakim olarak sakince konuştu.
"Yönetim kuruluna CEO Jung Jaehyun'un görevden alınması teklifini sunuyorum. Kabul edenler? Reddedenler? Kabul edilmiştir. Jung Jaehyun resmi olarak görevinden alındı. Haftaya yeni bir CEO seçeceğiz."
Jaehyun olduğu yerde donakalırken üyeler odayı bir bir boşalttı.
Bir hiç için Taeyong'a zarar verdin. Geber.
İçeriye giren bedenle kendine geldi. Winwin donuk surat ifadesiyle yanına geliyordu.
"Winwin, ben-"
Sözünü tamamlayamadan yüzüne yumruğu yedi. Dengesini kaybedip yere düştü. Şimdi Winwin üzerindeydi, birkaç yumruk daha yedi. Ancak Winwin yorulduğunda onu üstünden atabilmişti.
Bütün yüzü yediği darbelerle sızlıyordu. Sağ gözü şişmeye başlamıştı bile.
"Taeyong'un yanından geliyorum. Elleri o kadar kötü durumda ki canının yanmaması için onu yapay komada tutuyorlar. Sen ne zaman böyle şerefsiz oldun? O sana hiçbir şey yapmadı. En başından beri sana hak ettiğinden de iyi davranıyordu. Bari sadece kalbini kırsaydın, sadece defterlerini yakıp siktirip gitseydin. Ama sen onun hayatını mahvettin."
Jaehyun kafa karışıklığıyla ona baktı. Onun bu bakışlarının karşısında Winwin açıklama gereğinde bulunmuştu.
"Doktorlar tam olarak emin olmasalar da Taeyong'un bir daha asla kalem tutamayacağını düşünüyorlar. Parmaklarındaki sinirlerin çoğu yanmış. Altı ay içerisinde tam olarak belli olacak ama şu an için hiç umut yok."
Jaehyun pes etti ve gözlerini kapattı. İstemsizce yaşlar süzülmeye başlamıştı.
"Ağlamayı kes, buna hakkın yok. Siktiğimin şirketi için sevdiğin adamı acımadan yaktın. O hastane yatağında yatmayı hak eden kişi sensin. Keşke seni öyle yaralayabilsem ama ben senin gibi bir yaratık değilim."
Winwin Jaehyun'un hemen yanına tükürdü ve midesinin bulandığını belli eden bir bakış attıktan sonra odadan çıktı. Jaehyun ne kadar seslenirse seslensin durmamıştı.
En iyi arkadaşı, şirketi, sevgilisi... hepsini kendi hataları yüzünden kaybediyordu. Gerçi yaptıklarına hata değil ancak günah denebilirdi.
Kendini zorlukla yerden kaldırdı ve sendeleyerek yürümeye başladı. Eve gidip kendini içkiye boğacaktı. Şanslıysa ölebilirdi bile.
*
Felaketin üzerinden bir aydan fazla zaman geçmişti. Ne haberlerde, ne de magazin sitelerinde Taeyong hakkında haber vardı. Hatta yaralanışını kimse duymamıştı bile. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibiydi.
Jaehyun'un hayatında kimse kalmamıştı. Evine kapanıp içmekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Kendini oyalayabileceği şirket işleri bile yoktu. Hisseleri sayesinde hayatını rahatça geçirebilecek kadar para kazanıyordu, aslında çalışmasına gerek yoktu ama çalışmadan delirecek gibi hissediyordu. Elinde en ufak bir iş olsa en azından Taeyong'u düşünmeden zaman geçirebilirdi.
Her gece kabuslarında elleri yanan ve çığlıklar atan Taeyong'u görüyordu. Her kabusta elleri kanlıydı. Gerçi sadece kabusta değil gerçek hayatta da elleri kanlıydı. Olanların hepsi onun suçuydu. Sevdiği adamın hayatını karartmıştı, tüm kariyerini ellerinden söküp almıştı.
İyileşip iyileşmediğini merak ediyordu ama ne hastaneye ne de Taeyong'un evine uğrayacak yüzü vardı. Nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını bilmediğinden korkuyordu. Her dakika telefona yapışıp Taeyong'a kendisini affetmesi için yalvarmak istese de bunun asla olmayacağını biliyordu. İçindeki ses haklıydı, biricik meleği onu asla affetmeyecekti.
Taeyong'a aşık olmamayı dilerdi. Onunla hiç tanışmamayı, asla rakip olmamayı dilerdi. Böylece ikisi de hayatlarına mutlu bir şekilde devam ederdi. Ama kader yollarını kesiştirmişti. Sanki orta düzeydeki bir yazar onların hayatını karıştırarak romanında kaos çıkarmaya çalışıyordu. Ama büyük ihtimalle yazar da biliyordu ki bu hikayenin sonu mutlu bitmeyecekti. Taeyong ve Jaehyun'un birlikte mutlu olması imkansızdı. Bu ihtimali Jaehyun kendi elleriyle şöminede yakmıştı.
İç çekti ve düşünce akışına bir süreliğine ara vererek içkisini yudumladı. Artık içtiği zehrin tadını bile almıyordu. Kendisini yavaş da olsa yok edecek bir yol bulmuştu ve her gün leş hayatından çıkış umuduyla kendini içkide buluyordu.
Biten şişeyi kenara attı ve kırılma sesini umursamadan sehpadan bir başka şişeyi aktı. Tam kapağı aralamak üzereydi ki zil sesi duyuldu.
Jaehyun olduğu yerde donakaldı. Bir ay boyunca ziyaretçisi olmamıştı. Hayatta onu umursayacak kimse yoktu ki. Elleri titreyerek şişeyi sehpaya geri bıraktı ve sakar adımlarla kapıya koştu. Kapıyı açtığında tek yaşadığı hayal kırıklığıydı.
Kendisi kadar somurtkan bir Yuta kapıda onu bekliyordu.
"Taeyong'a bir şey mi oldu?"
Yuta dalga geçercesine güldü ve Jaehyun'un suratına kırmızı bir zarf yapıştırdı. Zavallı, zarfı ancak tutabilmişti.
"Taeyong'un başına bir şey gelse yardım isteyeceğim son kişi sen olursun. İyi günler piçin evladı. Zavallı hayatında başarılar."
Jaehyun herhangi bir karşılık veremeden hızlı adımlarla asansöre ulaştı ve asansörün kapanan kapıları arasından kayboldu.
Jaehyun rüyada olup olmadığını anlayamıyordu. Elindeki zarfı okşadı. kağıt neredeyse bir kadife kadar yumuşacıktı. Dokusu pürüzsüzdü. Üzerinde altın harflerle ismi yazıyordu.
Bu zarfı ona Taeyong göndermiş olabilir miydi?
Hızla narin kağıdı yırttı. Zarfın içinde kül grisi bir davetiye vardı. Jaehyun bu uğursuz rengi görmezden gelerek kağıdın üzerindeki yazıları yutarcasına okudu.
"Sayın Jung Jaehyun, Yongsters markasının ilkbahar abiye koleksiyonunun sunum defilesine davetlisiniz. Sizi ilk olarak kokteylimizde, ardından defilemizde bir izleyici olarak görmekten onur duyarız. Giyim kodumuz kül grisi ve kırmızıdır. Katılıp katılmayacağınızı acilen bildirirseniz seviniriz."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOSS | jaeyong.
FanfictionTaeyong hayatını ve ruhunu tasarımlarına döken bir CEO'ydu. Soğuk bir kış gününde ruhunun bir şöminede cayır cayır yanabileceğini düşünmemişti. jaeyong fic.