Jaehyun pişmanlık içerisinde yanıyordu. Defileden sonra Taeyong'u defalarca aramış, sayısız mesaj atmıştı fakat hiçbirine karşılık alamamıştı. Dayak yeme pahasına Yuta'yla bile görüşmüştü ama lugatına giren birkaç küfür haricinde hiçbir şey öğrenememişti.
Bir kere şirkete uğrayıp Taeyong'un kardeşiyle görüşmeye çabalamıştı ama şirketten sırıtan bir Yuta ve iki koruma eşliğinde atılmıştı. Küçük olana ulaşmanın hiçbir yolu yoktu.
Taeyong yurtdışına çıkarken evini de sattığından ondan geriye hiçbir iz kalmamıştı. Koreli paparazziler bile ona ulaşamıyordu. Sapık fanları intiharın eşiğindeydi. Lee Taeyong dünya üzerinden bir anda silinmişti sanki.
Olayların üzerinden birkaç ay geçtikten sonra toparlanma kararı almıştı Jaehyun. Taeyong'u asla unutmayacak olsa da en azından düzgün bir hayat yaşamalıydı. Tüm gün içmekten başka bir şey yapmayan, basit bir ayyaş olmak istemiyordu. En azından Taeyong'un ona kattığı değerlerle yaşamak istiyordu.
Komik gelecek olsa da Kore'nin dev markalarından birinin CEO'su olan Jung Jaehyun basit bir kafe açmıştı. Hem de tatlılarıyla oldukça ünlenen bir kafe. Eski hatalarının bilinciyle hareket ediyor ve müşteriye ulaşmadan önce her ürünü kendi denetliyordu. Pasta ustalarını ve baristalarını özenle seçmişti, hatta stresli olduğu zamanlarda kendisi de baristalık yapıyordu.
Her yaptığı iş gibi bunda da başarılı olmuş ve dergilere kapak olmuştu. Kafedeki müşterilerin çoğunluğu yakışıklı patron/ baristayı görmek için gelen hayranlardı.
Aylar birbirini hızla kovalıyordu. Taeyong'suz geçen günlerin hepsi birbirinin aynıydı. Onunla birlikte geçireceği saatler yıllara dönüşürken yalnız geçirdiği aylar birkaç saniye kadar anlamsız ve kısaydı. Jaehyun Taeyong'a ne kadar aşık olduğunu çok geç fark etmişti. Hırsına yenik düşüp onu mahvettiğini çok geç fark etmişti. Şimdi ise yaptıklarına deliler gibi pişman bir aşıktı.
İlkbaharın sonlarına gelmişlerdi. Havalar kısa kollu giyilebilecek kadar sıcaktı, bahar çiçekleri yerlerini parlak renkli meyvelere bırakmak üzereydi. Yakıcı sıcaklar gelmeden önce ilkbahar son meltemleriyle insanların içini ferahlatıyordu. Güzel günlerdi. Jaehyun bu güzel günleri Taeyong'la geçirebilmeyi dilerdi. Birlikte yaşadıklarını hayal ediyordu. Kafede oturduklarını, Taeyong'un o güzel elleriyle fincanını kibarca tutup çay içtiğini, kekleri övdüğünü hayal ediyordu. Eve el ele tutuşarak döndüklerini, çok fazla pasta yedikleri için yemek yemeden koltukta kucak kucağa uyuyakaldıklarını hayal ediyordu. Her gününün böyle geçmesi için ruhunu bile satabilirdi. Eski hırsları yerini boş hayallere bırakmıştı.
Fakat bunların hiçbiri gerçek olmayacaktı. Taeyong çok uzaktaydı. Başına bir şey gelse bile Jaehyun en fazla haberlerden duyabilirdi. Tüyleri bu düşünceyle diken diken olmuştu. Taeyong yanında olmasa da başka bir yerde mutlu olabileceği düşüncesi biraz olsun içini rahatlatıyorken, onun var olmadığını düşünmek karnına bir yumruk gibi inerek nefesini kesiyor, aynı yumruk kalbini patlayıncaya kadar sıkıştırıyordu.
"Jaehyun-shi, kahvemi taşırdınız."
Jaehyun başını sallayarak kendine geldi. Karşısındaki genç kız kızarık yanaklarla onu izliyordu. Jaehyun'un aniden üzerine kitlenen bakışları onu utandırmış olmalıydı. Yakışıklılığı bazen insanları ürkütebiliyordu, buna alışıktı.
"Kusura bakmayın, hemen yeni bir kahve hazırlıyorum! Lütfen masanıza geçin, ben size siparişlerinizi getireceğim."
Kız başıyla selam verdi ve tekrardan gülümseyerek uzaklaştı. Pencere kenarında arkası dönük oturan adamın tam karşısına oturmuştu. Adam Jaehyun'a tanıdık gelse de kim olduğunu çıkartamamıştı. Sonuç olarak sadece sırtını görüyordu. Adam kıza bir şeyler söyledi ve kız bakışlarını tekrardan Jaehyun'a çevirdi. Gözlerinde merak ve Jaehyun'un tanımlayamadığı bir duygu vardı.
Jaehyun omuz silkti ve siparişleri hazırlamaya başladı. İnsanların ilgi odağı olmak onun için sıradan bir şeydi, istediği kişi ona bakmadığı sürece bakışlar Jaehyun için herhangi bir anlam ifade etmiyordu.
Siparişleri dikkatle tepsiye dizdi, bir kaza daha yaşamak istemezdi. Bugünlük servis elemanlarına tatil verdiğinden kafede sadece kendisi vardı ve bu yüzden servisi de kendisi yapmak zorundaydı. Dikkatli adımlarla tepsiyi masaya taşıdı ve kızdan tekrar özür dileyerek kahveleri ve kek dilimlerini taşıyan tabakları masaya yerleştirdi.
"Gecikme için kusura bakmayın, özür olarak yeni çıkardığımız cevizli kekimizi denemenizi isteriz. İyi günler."
Hafifçe eğildi. Tam uzaklaşacakken duyduğu sesle olduğu yere çakılıvermişti. Onunla tekrar karşılaştığına inanamıyordu. İçeri girdiğini nasıl fark etmemişti?
"Vay be Jaehyun, görmeyeli oldukça kibarlaşmışsın. Keşke iki sene önce de bu kadar kibar olabilseydin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOSS | jaeyong.
FanfictionTaeyong hayatını ve ruhunu tasarımlarına döken bir CEO'ydu. Soğuk bir kış gününde ruhunun bir şöminede cayır cayır yanabileceğini düşünmemişti. jaeyong fic.