Taeyong ağrıyan başını ovaladı ve iç çekerek, durmaksızın çalmakta olan telefonunu eline aldı. Arayanın kim olduğunu gördüğünde birdenbire tüm ifadesi değişmişti. Yorgunluk ve sıkıntıyla dolu yüzü şimdi mutlulukla ışıldıyordu.
Jaehyun sadece arayarak bile onu böyle mutlu edebiliyordu.
Sevgilisini daha fazla bekletmek istemeyerek aramayı kabul etti. Nedenini bilmese de elleri titriyordu, her an telefonu düşürecekmiş gibiydi.
"Bebeğim, merhaba. Yine çalışırken mi böldüm?"
Jaehyun'un yumuşacık sesiyle arkasına yaslandı Taeyong. Bütün yorgunluğu vücudundan uçup gitmişti. Yanakları da lakabın etkisiyle sıcacıktı.
"Çalışıyordum ama önemli değil. Zaten bitirmek üzereydim. Sen ne söylemek için aramıştın?"
Jaehyun hafifçe güldü. O çekici ses Taeyong'un midesinde minik kelebeklerin etrafa dağılmasına sebep olmuştu. Jung Jaehyun'un gülüşü bile tehlikeliydi.
"Beni kırıyorsun, seni sebepsizce arayamaz mıyım? Belki de biricik sevgilimi özlemişimdir ve sesini duymak istemişimdir, olamaz mı?"
Bu sefer de Taeyong güldü.
"Ben de seni özledim. İşim yüzünden görüşemediğimiz için özür dilerim, kendimi çok bencil hissediyorum ama şirkette gerçekten yoğun bir dönemdeyiz. Yeni kreasyonumuzu hazırlamaya çalışıyoruz ve baş tasarımcı olarak her şey benim sorumluluğumda."
Jaehyun iç çekti. Yongsters'ın yeni bir kreasyon hazırlaması onları zora sokacaktı. Tasarımcılara emir vermeliydi, Jung Corp. da yeni ürünler çıkarmalıydı.
"Güzelim, ne kadar meşgul olduğunu biliyorum ama biraz olsun kendine zaman ayır. Eminim yemek bile yemiyorsundur. Haklı mıyım?"
Taeyong'un sessizliği aslında gizli bir onaydı.
"Pekala, bugün işinin bittiğini söyledin değil mi? Şimdi şirketten çıkıyorsun ve bana geliyorsun tamam mı? Birlikte güzel bir yemek yeriz, istersen bir film izleriz ve ardından uyuruz. Kabul et Taeyong, dinlenmeye ihtiyacın var. Ölümsüz değilsin."
Taeyong iç çekti, içten içe Jaehyun'un haklı olduğunu biliyordu. Yorgundu, her bir kemiği sızlıyordu ve uyumak için şirketini bile satabilirdi.
"Pekala... yarım saate yanında olacağım."
Jaehyun gülümsedi. Taeyong'u ikna etmek kolaydı. Endişeli erkek arkadaş ses tonu asla şaşmıyordu.
"Bekliyor olacağım... aşkım."
*
Kapının açılmasıyla Taeyong kendini Jaehyun'un kollarında buldu. Ne ara olduğunu anlamasa da sırtı kapıya yaslanmıştı, dudaklarının üzerinde Jaehyun'un dudakları geziyordu. Tutkulu karşılamaya eş bir tutkuyla karşılık verdi. Kollarını hızla Jaehyun'un boynuna sardı ve parmakları onun kısa saçlarını buldu. Öpüşmelerinin sertliği yüzünden dudakları acıyordu ama umursadığı da söylenemezdi. Jaehyun onu olduğu yerde yiyip bitirse bile sesini çıkaramayacak haldeydi.
Sonunda dudakları ayrılsa da hala göğüs göğüselerdi. Aldıkları nefesler birbirine karışıyordu. Arzu havaya bir parfüm gibi yayılmıştı ve ikisinin de tüylerini diken diken ediyordu.
"Taeyong... seni çok özledim."
Bir kez daha sevgilisinin dudaklarına yapıştı. Elleri de boş durmuyordu. Taeyong'u belinden tutarak havaya kaldırdı. Küçük olan hiç beklemeden bacaklarını onun beline sarmıştı. Tenlerini temasıyla ikisi de öpüşürken iç çekti. O an akıllarındaki bütün düşünceler, bütün dertler, bütün planlar yok olmuştu. Sadece ikisinin bulunduğu bir dünya içindelerdi.
Taeyong Jaehyun'un öpücüklerinin boynuna kaymasıyla başını geriye artarak inildedi. Eğer kendinden geçmemiş olsaydı çıkardığı arsız seslerden dolayı utanabilirdi ama artık çok geçti. Arzunun derinliklerinde görebildiği, duyabildiği tek şey Jaehyun'du.
"Jaehyun- Jaehyun, seni seviyorum!"
Jaehyun yanıt vermek için duraksamadan sevgilisinin boynunu öpmeye devam etti. Öpücüklerini daha da aşağı kaydırmak istese de önündeki beyaz gömlek ona engel oluyordu.
Taeyong'u yere bıraktı ve bir anlığına duraksadı. Gözleri Taeyong'un arzu dolu gözlerindeydi. Onun da kendisini istediğini anlamıştı ama yine de sormak zorundaydı. Sonuçta bir hayvan değildi.
"Taeyong... bunu istiyorsun değil mi?"
Taeyong gülümsedi ve kollarını tekrardan Jaehyun'un boynuna dolayarak büyük olanın dudaklarına minik bir öpücük kondurdu.
"Jaehyun, seni aptal. Az önce sana seni sevdiğimi söyledim. Sence bunu istemiyor olabilir miyim?"
Jaehyun kendine engel olamayarak hırıltıya benzer bir ses çıkardı. Derinliklerden gelen, ilkel bir sesti bu. Taeyong'un ona bu kadar boyun eğmesi sahiplenici tarafını ortaya çıkarmıştı.
"Sana aşığım küçük peri."
Düşüncesizce ağzından çıkan bu sözlerle kıpkırmızı olmuştu. Hayır, bunu tutku sebebiyle ya da planı sebebiyle söylememişti. O an için bu kelimeler ağzına o kadar doğal gelmişti ki söylemeden edememişti.
Taeyong sevgilisine sıcacık bir gülümseme bahsetti ve onun utançtan kızaran kulaklarını okşadı. jaehyun beklediğinden daha sevimliydi.
Sevişmek üzerelerken bile.
Parmak ucuna çıktı ve sevgilisinin kulağına hafifçe nefesini vererek konuştu. Jaehyun o an kendine engel olmasa küçük olanı olduğu yerde parçalayabilirdi bile.
"Jaehyunie, aynı duyguları hissediyor olduğumuza göre bana odanı göster. Artık senin olmak istiyorum."
Bu cümleyle beraber Jaehyun bütün kontrolünü kaybetmişti. Taeyong'u belinden yakalayarak sırtına attı. Onun bu vahşi tepkisine Taeyong'un yapabildiği tek şey gülmek olmuştu. Sevgilisinin en ufak bir harekette kontrolden çıkabilmesi onu sebepsizce mutlu ediyordu. Jaehyun'un kontrolü altında olmak hoşuna gitse de arada böyle şeyler yaşamak kalbini çarptırıyordu.
Kıyafetler etrafa fırlatıldı, bedenler yatağı buldu ve inlemeler havaya karıştı. Arzu, tutku, şehvet aşkla havaya karışıyordu. Jaehyun ne kadar inkar ederse etsin aralarındaki his aşktan başka bir şey değildi.
Ve aşkları geceyi aydınlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOSS | jaeyong.
FanfictionTaeyong hayatını ve ruhunu tasarımlarına döken bir CEO'ydu. Soğuk bir kış gününde ruhunun bir şöminede cayır cayır yanabileceğini düşünmemişti. jaeyong fic.