chapter eight.

252 31 9
                                    

Jaehyun sandalyesinde geriye yaslandı. Düşüncelerinde öylesine kaybolmuştu ki Winwin'in içeri girdiğini fark etmemişti bile. Winwin patronuna yaklaştı ve kendisini onun önündeki rahat koltuklara bıraktı. Şirket hissedarlarıyla olan görüşmeye Jaehyun yerine katılmıştı ve o yaşlı moruklar zavallı sekreteri oldukça yormuşlardı. Her zamanki gibi şirketin durumuyla ilgili azar çekmişlerdi. Jaehyun'un bir planı olduğunu biliyorlardı ama planın ne olduğunu bilmediklerinden endişelenmeden edemiyorlardı. Bir bakıma onlar da haklıydı, sonuçta yıllarını verdikleri şirketin veledin teki yüzünden batıp gitmesini istemiyorlardı.

"Ne düşünüyorsun bakalım? Öyle bir dalmışsın ki gören de hayatının aşkını düşünüyormuşsun sanacak."

Jaehyun, sekreterinin sözleriyle gözlerini devirdi. Tek düşündüğü şey Taeyong'un defterlerini nerede sakladığıydı. Döndüklerinden beri bunu düşünmeden edemiyordu. O defterleri yok ettiği sürece Yongsters ve Jung Corp. arasındaki rekabet bitecekti.

Defterlerin şirkette olmadığına emindi. Şirkete ve Taeyong'un odasına girmek oldukça basitti. Yuta'nın pek de dikkatli bir asistan olduğu söylenemezdi.

Defterlerin güvenliği konusunda başkasına güveneceğini de zannetmiyordu. Neden bilmiyordu ama o defterler Taeyong için basit tasarımlardan çok daha fazla şey içeriyordu. Geçmişiyle ilgili sorunları olduğu oldukça açıktı.

Geriye kalan tek seçenek Taeyong'un eviydi. En mantıklı seçenek de buydu. Kimseye kapılarını açmayan buzlar prensi en değerli hazinelerini tabii ki de evinde saklıyordu.

Jaehyun çenesini okşayarak başını kaldırdı. Onun kurnaz bakışlarıyla karşılaşan Winwin içgüdüsel olarak geri çekildi. Kurnaz Jaehyun, tehlikeli Jaehyun'du.

"Ne haltlar karıştırıyorsun bilmiyorum ama beni işin içine sokma. Bu işte tek başınasın. Sonunda salya sümük ağlarken de yanında olmayacağım."

Jaehyun geriye yaslandı, yüzünde o ünlü sırıtışı vardı. Planlarının karanlığı yüzüne yansımıştı.

"Defterlere nasıl ulaşabileceğimi biliyorum. Taeyong'u bir yemek için evime davet edeceğim."

Winwin gözlerini devirdi.

"Son seferde o plan pek de işe yaramamıştı, hatırlatırım. Az kalsın kendinle beraber evini yakıyordun."

"Bu sefer yemekte basit bir biftek parçası değil, ben olacağım."

Winwin, patronunun ağzından çıkan sözlerle kalakaldı.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Diyorum ki, Taeyong'u ayartıp yatağa atacağım. Böylece yanımda olmaya ve benimle zaman geçirmeye alışacak. Beni evine davet ettiği ilk seferde de defterlerini yok edeceğim. Bence aşırı iyi plan."

Winwin ayağa kalktı ve Jaehyun'u da yakasından tutarak kaldırdı. Büyük olan arkadaşının bu davranışı karşısında kalakalmıştı.

"İyi plan mı? Jaehyun sen kafayı yemiş olmalısın! Rakibin olsa bile Taeyong'a bunu yapmayı nasıl düşünebilirsin? Sana ne kötülük yaptı ki onu bu hale düşürüyorsun? Sen defterleri yok ettikten sonra ne olacak peki? Öylece çekip gidecek misin?"

İşte o kısmı Jaehyun da düşünmemişti. Yapacağı şeyin Taeyong'u mahvedeceğini biliyor ve içten içe bunu istemiyordu ama onu nasıl teselli edebileceğini de bilmiyordu. Sonuçta zavallının emeklerini yok edecekti.

"Her neyse, o kısmı da plan başarıya ulaştığında düşünürüm. Şimdi ellerini üzerimden çek yoksa kötü şeyler olacak."

Winwin eski dostuna tiksintiyle baktı. Jaehyun eski Jaehyun değildi. şirketin başına geçtiğinden beri başka biri olmuştu sanki. Hırs onu kötü yönde değiştirmişti. Eskiden sevgi dolu gözlerinden şimdi karanlık akıyordu. Bir insanın hayatını mahvedebilecek kadar kötü biri olmuştu.

"Ha, bu arada Yuta'ya bunları söylemeye kalkarsan sana çalışma sözleşmesinin yükümlülüklerine uymadığın için öyle bir dava açarım ki torununun torunu bile borcunu ödeyemez. Anlaşıldı mı?"

Winwin Jaehyun'u omuzlarından geriye ittirdi ve sandalyesine düşmesini sağladı.

"Pekala öyle olsun. O zaman istifamı veriyorum Bay Jung. Sizin gibi birinin yanında çalışmaktansa açlıktan ölürüm daha iyi."

Jaehyun itiraz edemeden hızlı adımlarla odadan çıktı. En iyi arkadaşını kaybetmiş olsa da garip bir şekilde içi rahattı.

Jaehyun çekip giden arkadaşının arkasından sadece bakmakla yetindi. Evet, planının acımasız olduğunu biliyordu ama Winwin de bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Winwin ihtiyarları sadece birkaç saatliğine çekemiyorken Jaehyun her gün onlarla yüzleşmek, azarlarını dinlemek zorundaydı. Her gün sayamayacağı kadar çok hakaret yiyor, nasihat alıyor ve küçümseniyordu. Artık bıkmıştı. Ya şirketi yakacak ya da Taeyong'u ateşlere atacaktı.

Ve kararını vermişti.

Şirketi istiyorsa Taeyong'dan vazgeçmeliydi.

BOSS | jaeyong.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin