6. Bölüm- Kalp Ve Kilit

47 25 9
                                    




Bizi yaşamaya bağlayan nedir? Sevdiğimiz insanlar, para, aşk, dostluk, inanç... Belki hepsinin katkısı var fakat bizi yaşama bağlayan asıl şey hayal değil mi? Hayali olmayan bir insan düşünemiyorum. Hepimizin çeşit çeşit hayalleri vardır. Doktor olmak, anne olmak, aşık olmak, dil öğrenmek, kitap yazabilmek, okula gidebilmek, yurtdışına çıkmak... Hayali olmayan bir insan düşleyin kafanızda, her şeyi var. İstediği mesleğe sahip, aşık, parası var, ailesi var kısaca bütün hayalleri gerçekleşmiş biri düşleyin. Ne için mutlu olur? Hayallerin gerçekleşmesi elbette çok güzel ama hayalin kalmaması bazılarının gerçekleşmemesinden daha iyi. Her insanın hayatta çok istediği şeyler vardır.

Bencillik ya da kendini beğenmişlik dersiniz belki fakat benim en büyük isteklerimden biri, bir insanın hayali olabilecek kadar iyi biri olmak.


Berk'e yazdığım son mesajın ardından midemin bulanmaya başlaması, başımın deli gibi ağrıması ve  dönmesi ile ailem eve geldikleri an halimi görüp telaşlandılar ve beni Hastane'ye götürdüler. Doktor önemli bir şey olmadığını, aşırı stresten dolayı migren atağı geçirdiğimi söyledi, bir serum ve ilaç reçetesinin ardından hastaneden ayrıldık. 

Arabanın ön tarafından oturan annem kafasını arkaya uzattı ve endişeli gözlerle bana baktı;

"Daha iyi misin?" Midem halen çok iyi olmadığından kafamı sallamakla yetindim.

"Ne oldu da ilk haftadan strese girdin? Kendini bilmiyorsun sanki, ne diye strese sokuyorsun kendini!" Sadece yüzümü buruşturdum ve konuşmak istemediğimi belli ettim. 

Küçüklüğümden beri olan migren ataklarından birini geçirmiştim. İlk önce ince bir sızlamayla başlar sonra bütün vücuduma vurur ve en sonunda beni ağlatacak kadar kötüleşen boktan bir hastalık. Migren öyle bir lanet ki, ataktan 1-2 gün sonra dahi vücudum halen yorgun olur.  Ses, ışık, bilgisayar ve telefon ekranı, stres ve soğuk migreni tetikleyen şeylerden ve bunların tamamı hayatımı oluşturan temel şeyler.

Gece saat 01:25 gibi evin önünde durduğumuzda karşımızda ki evin önünde 7-8 kişi durmuş hararetle tartışıyorlardı. Arabadan indiğimde o tarafa dönüp bakma gibi bir planım yoktu fakat içimde ki merak duygusu yorgunluğuma rağmen baskın çıktı ve küçük kalabalığın olduğu yöne döndüm, yorgunluktan çökmüş gözlerim birden büyüdüler.

Ediz ve Elif, yanlarında anne-babaları olması muhtemel iki kişi ile evin önünde durmuş 4 tane nakliyeci ile tartışıyorlardı. Annemlere döndüğümde çoktan yolun karşısına geçmiş Elifler'in yanına varmışlardı. Biz Türkler ve merak duygumuz.

Annemler karşıya geçince bende geçmek durumunda kaldım, ne kadar yorgun olsam da Elif'i görünce uğramamak olmazdı.

"Ya size diyoruz ki bunlar bizim değil! Ne diye bize vermeye çalışıyorsunuz!" Saçları beyazlamaya durmuş adam sinirle nakliyecilerle konuşuyordu, ya da bağırıyordu. Babam adamın yanına geçip meseleye el atınca annemde kadının yanına gitti ve kısa bir tanışma merasimi oldu. O sıra Elif ve Ediz beni fark ettiler ve küçük çaplı bir şok yaşadılar. Ediz henüz  şoku atlatamamışken Elif kendine geldi ve sıcak bir gülümseme ile yanıma geldi.

"Duysal? Senin ne işin var burada?" Olabildiğince gülümsemeye çalıştım ve kafamla annemleri gösterdim.

"Tanıştırayım annem ve babam." Karşı da duran evimizi gösterdim. 

"Bizde orada yaşıyoruz." Elif duyduğu şeye şaşırmıştı.

"Komşu olmuşuz! Yani eşyalarımız gelebilirse olacağız. Bunlar da benim anne ve babam. Ankara'dan geleli 2 hafta oldu ve bu evi zor bulduk. Tabii talihsizlikler ardı arkasını kesmedi şimdi de nakliyeciler bize ait olmayan eşyaları bize vermeye çalışıyorlar!" Odağını benden çekti ve nakliyecilere dönüp bağırdı.

Dansın MelodisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin