Ekim'in ilk haftası çoktan bitmişti bile. Cuma günü Profesör'e vaka derslerini istediğimizi ilettik ve konu neyse ki kapandı. Beren Targun ve ekürisi cuma günü yoklardı fakat Sedef, Beren ve ekürisinin kabul ettiğini iletti bize. Cuma gününü olaysız bitirebilmiştim neyse ki. O geceden beri Ediz ile hiç konuşma fırsatım olmadı fakat Ediz'de bir değişiklik olduğu aşikardı. Normalde en azından 1-2 cümle kurup hayat belirtisi gösteren çocuk cuma günü onu bile yapmamıştı. Diğerleri bunu normal karşılasa da perşembe gecesi olan konuşmanın parçası olan ben, bu ruhsuzluğa o konuşmanın neden olduğunun farkındaydım.
Cumartesi günümün tamamını, geçen hafta az da olsa işlediğimiz dersleri tekrar ederek ve gelecek ders işleyeceğimiz konuları çalışarak geçirdim, eski Duysal geri döndü! Fazlasıyla sosyal biri gibi gözüksem de geçen haftaya kadar sadece 3 arkadaşım vardı, Sıla, Saliha ve evimizin yanında oturan Hilal.
Ailemi memnun etme arzusundan olsa gerek liseden beri deli gibi ders çalışan biriyim. Aslında lise de işlediğimiz şeylerden zevk almadığımı söylersem yalan olur çünkü kulağa tuhaf gelse de lise de ders çalışmayı severdim keza üniversitede de öyle oldu.
Cumartesi akşamı Berk'e pazar günü stüdyoya geleceğimi ve küçük kız ile bir ders yapabileceğimi söylemiştim. Tabii Berk bunu duyunca çok sevindi fakat ben neye sevindiği pek anlayamadım, benim stüdyoya gelmeme mi yoksa kıza ders verecek olmama mı? Berk'in hareketlerine anlam veremeyişim devam ediyordu.
Pazar sabahı 9 gibi uyandım. Üzerime dışarı çıkmak için bir şeyler giydim ve dans için çantamı hazırlayıp aşağı annemlerin yanına indim. Aşağı indiğimde ikisi de masaya oturmuş kahvaltı ediyorlardı. Çantayı kapının girişini bırakıp ben de masaya oturdum.
"Günaydın!" İkisi de başını sallayıp günaydın dedi. Tabağıma bir şeyler koyup hızlıca yemeye koyuldum. Kapının girişinde ki çanta annem dikkatini çekti, çekmese şaşardım.
"Nereye gidiyorsun?" Annemlere yalan söylemekten nefret ediyorum ama onlara dansa gittiğimi söylersem kavga edeceğimiz ve sonuç olarak beni dansı bırakmaya zorlayacakları için dürüstülüğü bu konuda kullanamıyorum.
"Spora. Geçen size bahsetmiştim ya. Çok kalmam zaten 5 gibi dönerim eve." Kafasını salladı ve beni onayladı. Her zaman nerede olduğumu ve olacağımı söylediğimden bana güvenleri tamdı. Ayrıca bir gün, onların baskılarından tamamen sıyrıldığım bir gün danstan bahsedecektim onlara hatta belki yarışma da bahsederdim, kim bilir.
Kahvaltının geri kalanında okuldan derslerden, yeni gelen öğrencilerden bahsettik ve annem her hafta verdiği nasihatları sıralamaya başladı.
"Bak kızım çalış ki mesleğini eline al. Savcı olmak istiyorsun." Hayır siz savcı olmamı istiyorsunuz, Hukuk okumamı istediğiniz gibi.
"Savcı olmak kolay iş değil. Seni çok zorlu sınavlar ve mülakatlar bekliyor ve bunlara hazır olman gerek. Derslerin zaten kolay değil ve sen vaktini boş geçirir, değerlendirmezsen savcı olmayı bırak sınıfı bile geçemezsin." Anneme bakmasam da babam imalı bakışlarını anneme yönlendirmiş olacak ki cümlesini toparlamaya çalıştı fakat daha da batırdı.
"Tabii sosyal aktivitelerini de yap, yapma demiyorum ama çok fazla zaman ayırma. Zaten bir yıl geriden başladın hazırlık okuyamadan." Ellerimde olan bakışlarımı kaldırdım ve annemle göz göze geldim, sinirlenmiştim hem de fazlasıyla çünkü yine kendi elimde olmayan bir şeyden ötürü suçlanıyordum hem de bu sefer kendi annem tarafından.
Her şey annemlerin planladığı gibi gitseydi Hukuk okumayacaktım. Sınavda çok iyi bir başarı yakalamış ve İstanbul'un en iyi üniversitelerinden birinde Tıp kazanmıştım. Annemlerin küçüklüğümden beri kulağıma fısıldadıkları meslek, doktorluk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dansın Melodisi
Teen Fiction"İnsanları korumak, onları savunmak istiyorsun doğru mu anladım?" Tek kaşını kaldırdı ve bana meydan okurcasına baktı."Hepimiz bunun için burada-" Alay edercesine güldü." Hayır, hepimizin hayalleri senin gibi değil bailarina, ben buraya hüküm vermey...