Yaranın sızısı, bulanık gözler

512 44 82
                                    

(Patlamadan 2 hafta sonra)

Her şey karanlıktı. Kolları uyuşuyordu minhyung'un. Birşeylerin ters gittiğini hissediyordu. Bu karanlık onu korkutuyordu. Lee Minhyung ilk defa karanlıktan korkuyordu...

" Onları vurmalı mıyım? İçeri girmek üzereler."

Tuhaftı. Birşeyler kafasını kurcalıyordu. Ama en ufak bir fikre sahip değildi.

"ŞU SİKTİĞİMİN HALATINI ÇABUK BAĞLA!" 

Sesler peşini bırakmıyordu. Bağırmak istiyordu ama yapamıyordu. Zincirle bağlanmış gibiydi.

30 saniye...

Alarm sesi çalıyordu. Ne olmuştu? Bütün sesler birden kesilmişti. Ölmüş müydü?...

Yavaşça gözlerini açtı minhyung. Bu acı verici his onu sinir etmişti. Ağzında acı dolu bir inleme çıktı. Gördüğü şeyler sanıyordu ki bir hastane odasıydı...

Doğrulmaya kalktığında vücuduna saplanan ağrılarla yüzünü buruşturdu. O sırada bir ses duydu.

"Tanrım, uyandın!"

Bu bir kadın, hayır bu genç bir kızdı. Minhyung bakışlarını kıza çevirdi. Kızın küçük şirin bir suratı, kumral saçları, hafif yanık bir teni vardı. Minhyung'un içinde birşeyler uyandırıyordu bu kız. Sanki çok değer verdiği birine benziyormuş gibiydi. Belki de annesine ya da -hatırlamadığı- sevgilisine falan benziyordu.

"İyi misin? Su getirmemi ister misin sevgilim?"  Dedi kız. Biraz endişeli görünüyordu. Minhyung'un yavaşça doğrulup sırtını yatak başlığına dayamasına yardımcı oldu. Minhyung'un burnunda duran solunum cihazı ona hastaymış hissi verdi. Sinirle kopardı o ince boruyu. Kız gelene kadar ne yaşadığını hatırlamaya çalıştı. Ama herşey öyle karanlık ve belirsizdi ki, en son hatırladığı şey evinde ki çiçekleri suluyor oluşuydu.

"Al bakalım canım."

Kızın elinden bardağı aldı ve tek dikişte suyu bitirdi. Kızın tuhaf samimiyeti ve mark'ın elini tutan eller ,fark etmese de ona yanlış hissettirmişti. Ama mark bunu fark etmemişti. Bu yüzden o elleri bırakmamış ve kıza gülümsemişti.

"Bana ne oldu?" Dedi mark merakla. Kız ise ellerini daha sıkı kavradı ve mark'ın yanağına bir öpücük kondurup "Şükürler olsun ki, birşeyin yok. Sadece bir kazaydı..." dedi. Sonra da mark'a sarıldı. Mark ise kızın aslında yalan söyleyerek onu kandırdığının farketmeden ona güvendi. 

Kız birden kollarını minhyung'a sardı. Minhyung...tuhaf hissediyordu. Sanki buraya, bu cılız kollara ait değildi. Bir şeyler hissedememişti. Bu yüzden sarılmayı kısa kesti.

İçeri birden biri girdi. Kız mark'tan ayrılıp gelen kişiye baktı.
"Merhaba taeyong. Neden geldin?" Dedi kız despot bir ses tonuyla. Taeyong ise mark'ı gördüğünde birden yutkundu. Onun öldüğünü sanıyordu. Nasıl oldu da o 4 kat molozun altında hayatta kalabilmişti?

"Bir şey söylemeyeceksen abimi buraya çağır!"

Kız birden bağırmıştı. Taeyong ise korkarak başını eymiş ve hızla odadan çıkmıştı. Mark utanarak kıza dönmüş ve "Üzgünüm ama hiçbir şey hatırlamıyorum...ismini öğrenebilir miyim?"  demişti. Kız duyduğu şeyle afalladı. Ama çaktırmadan gülümsedi ve konuştu.

"İsmim minsol, sevgilim. Senin müstakbel nişanlın..."

Mark duyduğu şeyle biraz şaşırdı. Daha yaşı kaçtı da biriyle evlenicek kadar kafayı sıyırmıştı?

Odaya birden uzun sarı saçlı ve mavi takım elbiseli biri girdi.
Minsol birden aya kalktı ve "Abi, geldin!" Diyerek uzun adama sarıldı. Adam kız kardeşine sıkı bir sarılma verdikten sonra saçlarını geriye attı ve yandan bir gülümseme ile konuştu.

"Ben johnny, demek sen kız kardeşimin deli gibi evlenmek istediği o şanslı çocuksun..."

Minhyung'un kafasında soru işaretleri fazlalaşıyor, fazlalaşan soru işaretleri gittikçe büyüyordu. Kafası patlayacakmış gibiydi. Ne evlilik meraklısı çıkmıştı birden. Şanslı olduğu ise meçhuldü.Sadece "Sanırım öyleyim..." dedi, kabul etti tüm yükü. Altında ezileceğini bilmeyerek...

"Minsol-ah, düğün hazırlıkları minhyung tamamen iyileştiğinde başlayacak tamam mı?"

İri yarı adam gülümseyerek kız kardeşine baktı. Yıllar sonra mutlu görünüyordu kız kardeşi. Ve johnny eğer isminin hakkını veren biriyse, bu mutluluğu solduran herkesi biçecekti...

"Siz çifte kumruları yalnız bırakayım. Chittaphon beni aşağıda bekliyor." Dedi ve kız kardeşinin saçlarına bir öpücük kondurdu johnny. Sonra ise minhyung'a gülümsedi ve odadan çıktı.

Minsol abisinin odadan çıkmasını fırsat bilerek minhyung'a yaklaştı ve onun kurumuş dudaklarını öpmeye başladı. Minhyung ise ona karşılık veriyordu. Ama neden kendini o dudaklara ait hissedemiyordu? Sorun neydi? O da kızlardan hoşlanıyordu sonuçta(!).

Minhyung 10 saniye sonra minsol'ün dudaklarından ayrıldı ve ona gülümseyip "Dinlenmeme izin ver minsol-ah..." dedi.
Minsol'da bunu fırsat bilerek onun yanına yattı ve minhyung'un koluna sarıldı. Minhyung ise hiçbir şey yapmadan öyle tavanı izledi ve yanında yatan kızın kalkmasını beklerken uyuyakaldı...

{Sadece bir anı...}

"Minhyung! Şu kediciğe bak!"

Donghyuck heyecanla bağırmış ve inci tanesi misali tüyleri olan kediyi sevmeye başlamıştı. Öyle şirindi ki donghyuck sonsuza kadar sevebilirdi onu.

"Neye bakıyorsun haechanie?"

Donghyuck duyduğu hitapla gülümsedi. Sadece ona biricik minhyung'u haechan diyebilirdi. Bu onlara özel birşeydi...

Donghyuck heyecanla kucağında ki yavru kediyi gösterdi. Minhyung onun bu anne tavırlarını her zaman sevmişti. Yavaşça sevdiğine yaklaştı ve sevdiğinin pembeliklerini  sevmeye başladı. Donghyuck birden ayrılıp "Bu ne içindi?!" Dedi sitemkâr bir sesle. Minhyung bir kahkaha attı. Ve sevgilisine bir kelebek öpücük verip "Onu evimize götürmek ister misin haechanie?~" dedi.

Donghyuck sevinçle kafasını salladı ve tekrar kediciğe baktı. Ancak kediciğin bir sorunu vardı. Kediğiciğin bir bacağı ve karnı yaralıydı. Bu küçücük yaşında kim bilir nelere maruz kalmıştı zavallı...

"Önce veterinere gidelim, lütfen."

Donghyuck'un ısrarları sonucu minhyung bildiği bir arkadaşına getirdi kediciği. Güzelce muayene ettiler ve yaralarına bakım yaptılar. Sonra ise donghyuck'a bir isim vermesi için müsaade ettiler.

"İsmi latte olsun." Dedi minhyung. "Sen de, ben de latteyi çok seviyoruz. İsmi latte olsun."

Herkes onayladıktan sonra tüm kontrolleri bitirdiler ve veterinerden ayrıldılar. 10 dakika yürüme mesafesinden sonra evlerine gelmişlerdi. Küçük, mütevazı, sıcak yuvalarına.

Donghyuck kucağında duran kızı latte'yi evin içinde ki koridora saldıktan sonra minhyung gelip onun yanağından öptü.
Ve böylelikle küçük ailelerinin inşaasının temelleri atıldı.

Anne Lee donghyuck, baba lee minhyung ve biricik kızları
lee latte...

❗❗❗❗❗

Herkese merhaba gençlik çiçeklerim.
Bir bölümle daha karşınızdayım.
Umarım beğenirsiniz.
İşler kızışmaya başlıyorrr!
NananinCicegi02 isimli hesabımızıda takip etmeyi unutmayınn!!!
Sizi seviyorumm
🌺💐🌸💮🏵🌹🥀🌻🌼

Kingsman: DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin