Üşüyorum...

586 47 42
                                    

Donghyuck sırtını yatağın başlığına dayamış, dizlerini kendisine çekmiş ve kollarıyla bedenini sarmıştı. Bir boşluk vardı onun için, her yer boştu. Hiçbir şeyin önemi yoktu bu saatten sonra. Ona mutlu olmak haramdı. O...lanetliydi işte... Bütün belayı üstüne çekiyor, sevdiklerini kaybediyordu.  O her zaman kaybeden taraf olmayı öğrenmişti. Ta ki hayatının aşkı -minhyung-  onu bu bataklıktan kurtarana kadar...

Donghyuck, borcunu ödeyemediği bir mafyadan kaçıyordu. İlk defa bu kadar hızlıydı. Normalde hızlı bacakları onu zaten her seferinde kurtarıyordu ama bu sefer ölüme doğru koştuğunun farkındaydı. Kurtuluşu yoktu işte, boktan hayatı 1,5 milyon dolara karşılık bitmişti. Birden arkasını dönmek için yavaşladığında kolundan çekildi ve kendinden iri olan birinin göğsüne çarptı. ve beline bir kol yerleşip onu kendisine bastırdı. Donghyuck yavaşça başını tanımadığı kişinin yüzüne döndürdü. Yabancının simsiyah saçları ve şekilli bir burnu vardı. İri koyu kahve gözleri bir Koreli olmadığının göstergesiydi. İnce ama çekici dudaklarının arasından derin nefesler alıyor ve adamların geçip gitmediğini kontrol ediyordu. Ayak sesleri kesildiğinde yabancının gözleri donghyuck'un şaşkın bakışları ile buluştu. Yabancı yavaşça gülümsedi.

" Ucuz atlattık çita huh?"

Donghyuck kendisine hitap edilme şekliyle şaşırmıştı. Yavaşça yabancıdan uzaklaştı ve "Beni neden kurtardın?" dedi kuşkuyla. Kimseye teşekkür etme tahammülü kalmamıştı çünkü bu dünyada. Yabancının gülümsemesi bozulmadı. Ellerini ceplerine soktu ve omuzlarını silkerek konuştu. "Benimle çalışmanı istiyorum...böylece seni ihbar etmem-AHH!" 

Donghyuck sinirle yabancının testislerini avuçladı ve vücudunu havaya kaldırarak sıktı. Yabancının yüzü kızarmaya yüz tutmuşken donghyuck dişlerini sıkarak konuştu. 

"Taşaklarını tek tek parçalarsam asıl ihbar etme şansın olur seni götlek..."

Yabancı acı içinde tısladı ve " Peki 4.9 milyar dolar desem?" dedi aceleyle. Donghyuck afallamıştı. Ki bu kadar miktar da parayı ne seoul'de, ne newyork'da ne de monte carlo'da bulabilirdi değil mi? 

Donghyuck yavaşça yabancının üstünden ellerini çekti ve diğer elini uzatıp " Adım haechan...yani sen, ben sana güvenene kadar böyle seslen..." dedi. Yabancı ise donghyuck'un elini samimice tutmuş ve ona biraz yaklaşmıştı. 

" Ben de mark...yani sen, ben sana güvenene kadar böyle seslen..."

Düşüncelerinden kurtulmasını sağlayan şey, gıcırtılı kapının sesiydi. Gelen renjun'du. O da bu sıraları solgun duruyordu. Yine de içlerinde en güçlüleri oydu. Her konuda; zeka, konuşma tarzı, inanmayacaksınız ama fizik...

" Hyuck? Müsait misin, gelebilir miyim?" 

Donghyuck zorla da olsa kafasını salladı. O kadar çok ağlamıştı ki artık hiçbir şey yapacak dermanı yoktu. Hoş zaten yarımken bir şey de yapmak istemiyordu. Renjun elleri arkasında bir şekilde yatağa oturdu ve hafifçe tebessüm etti. bir elini önüne getirdi ve avcunu açtı. Sessiz ve kulak dinlendiren sesi ile konuştu. 

 "Sana iyi gelecek birkaç vitamin getirdim. Birde...tobby'i"

Diğer elini de önüne getirdi. Avcunun arasında duran küçük aslan donghyuck'un yine gözlerinin dolmasına sebep olmuştu. Donghyuck oyuncak aslanı yavaşça eline aldı ve oyuncağın tüylerini sevdi. Yırtık olarak hatırladığı oyuncağı yeni gibiydi. Sonra da renjun'a dönüp " Bunu nerde buldun?" diyebildi. Renjun gülümsedi ve elinde ki vitaminleri yatağın yanında duran sehpanın üstüne koydu ve donghyuck'a daha da yakından oturup derin bir nefes aldı.

" Operasyondan önce ki gece laboratuvarda düşürmüşsün. Oyuncak, baya yıpranmıştı, ben de yeniden dikip camekana koydum bir şey olmasın diye."

Donghyuck artık ağlıyordu. Oyuncağın kokusu hala minhyung gibiydi. Renjun kollarını donghyuck'a sardı ve iç çekip " Ben buradayken istediğin kadar ağla tamam mı?" dedi. Donghyuck bir an tekrar minhyung'u hatırladı. Lanet olsun her anısı, her eşyası, her davranışı onu anımsatacaksa nasıl yapacaktı?..

Donghyuck kafasını minhyung'un omzuna yaslamış, kollarını onun beline sarmış, ağlıyordu. Ailesinin ölüm haberi onu zaten bir yıkımın içinde boğulurken, daha fazla enkaz altında kalmasını sağlamıştı. Yapayalnızdı...

Minhyung bu sırada donghyuck'un saçlarını seviyor, bazen küçük öpücükler konduruyor ve her şeyin geçeceğini mırıldanıyordu. Minhyung sesini biraz daha yükselterek konuştu. 

"Ben buradayken istediğin kadar ağla tamam mı?"

Donghyuck aklına gelen her anıyla ve renjun'un kendi bedenini saran kollarla daha fazla ağlayası geliyordu. Renjun bir anne şefkatiyle seviyordu kumral saçlı oğlanın dalgalı saçlarını. Küçük ninniler mırıldanıyordu. Donghyuck'u yatağına yatırmadan önce -zor da olsa- vitaminleri içirebilmişti. Ve şimdi o uyuyana kadar onunla ilgileniyordu. Özünde asla çocuk olamayan donghyuck, kendini 7 yaşında ve yatma saati gelmiş bir çocuk gibi davranıyordu. Uykuya dalmadan önce renjun'un elini tutup konuştu. 

" Üşüyorum renjun... bedenimi saran kolları olmadığı için, beni yüzümün her santiminden öpmediği için, beni azarlamadığı için üşüyorum..."

❗❗❗❗❗

Herkese tekrardan merhaba gençlik çiçeklerim. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Vote ve yorum atmayı unutmayın. Sizi seviyorum!🌺🌸🏵🌹🌼🌷🥀🌻

Kingsman: DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin