Sarı kağıt

510 47 68
                                    

Saat öğlen 12 sularıydı. Renjun, laboratuvarının raflarını düzenliyor, ismi yazılı olmayan etiketsiz kimyasalları etiketleyip camekânlara diziyordu.
Dalgındı şu sıraları o da, günler önce gördüğü o bordo saçlı polis çocuk aklından çıkmamıştı bir türlü. Tatlı gülümsemesi gözünün önüne geldiğinde hafifçe gülümsedi ve kıkırdadı kendi kendine. Ortalığı toplamaya drvam ederken cebinden bir kağıt parçası düştü. Renjun yavaşça buruşmuş sarı kağıdı alıp açtı.

"Eğer bir daha görüşmek isterseniz bu numaram bay renjun, sizinle tanıştığıma memnun oldum

(01**********) "

Notta yazanı tekrar tekrar okudu renjun heyecanla. Sol yanında oluşan çarpıntı ile elini masaya koyup derin derin nefesler aldı ve gözlerini kapatıp kağıdı sol yanına bastırdı. Bugün şans huang renjun'un tarafındaydı.

Telefonunu çıkardı ve numarayı tuşladı. Ellerinin titremesine hayret ederek telefonu kulağına götürdü. Birkaç saniye sonra telefonda o tanıdık ve özlem dolu ses duyuldu.

"Merhaba?"

"Merhaba bay lucas, ben renjun."

"İnanamıyorum, bay renjun beni aramayacağınızı düşünmüştüm! Ne iyi ettiniz de aradınız."

"Cebimde ki kağıdı 1 hafta sonra farkettiğim için üzgünüm~"

"Önemli değil, sizin gibi değerli bir meslek yapan biri eminim ki çok meşguldür."

Renjun bir an ne dediğini hatırlayıp dudaklarını ısırdı. Ona laboratuvarda insan sağlığı için deneyler yapan bir kimyager olduğunu söylemişti. Kendine zihinsel bir yumruk attıktan sonra tekrar konuştu.

"Evet, işlerime bir süreliğine ara verdim de, benim yerime başka biri bakacak."

"O zaman ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz bay renjun, itiraz istemiyorum. Öğlen 14.00'da tanıştığımız parkta görüşmek üzere~"

Telefon kapandığında renjun heyecanla yerinde birkaç kez sıçradı ve elindeki sarı kağıda bir öpücük kondurup gülümsedi. Evet, bugün şans gerçekten huang renjun'un tarafındaydı.

Hızla laboratuvardan çıktı. Ve odasına gidip beyaz boğazlı bir kazak, bir kot pantolon ve kot çeket giydi. Taba rengi postallarını ayağına geçirdi ve en sevdiği okyanus kokulu parfümü sıkıp saçlarını düzeltti. Gerekli eşyalarını alıp hızla malikhaneden çıktı. Güle oynaya yürürken esen rüzgar tenini ezip geçiyordu. Birkaç dakika içinde durağa gelmişti. Heyecanla gelen otobüsü beklerken ayağıyla bir ritim tutturmuş ve şarkı mırıldanmaya başlamıştı.

Otobüs geldiğinde hızla otobüse binmişti, zaten bu otobüse kimse binmediği için herhangi bir yere oturmuş ve ineceği durak gelene kadar dışarıyı izlemişti. Yaklaşık 20 dakika sonra ineceği durak gelmişti. Bu yüzden toparlanıp otobüüsten hızla indi. Duraktan birkaç metre uzaktı tanıştıkları yer. Daha 20 dakika vardı buluşmaları için. Bu zaman dilimibi o gün oturduğu bankta geçirmeyi planlıyordu. Belki küçük minjae'yi de görürdü.

Yavaş denmeyecek bir hızda adımlıyordu renhun. Her adımında kalbi daha da hızlı atıyordu. Elleri terliyor ve ister istemez gülümsüyordu. Bankın başına vardığında tahmin ettiği gibi minjae oradaydı.

"Minjae-yah!"

Küçük çocuk isminin duyulmasıyla renjun'a döndü. Ve koşarak ona sarıldı. "Hyung! Gelmeyeceğini sanıyordum." Dedi şirin sesiyle. Renjun tam lafa başlayacaktı ki arkasında duyulan tok ses ile arkasını döndü.

Kingsman: DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin