🎼|The Weeknd - Save Your Tears|
■■■■■■■
Merhaba!
Her şey yolunda mı?
Oy verip yorum yapmanız beni çok mutlu eder.
Sizi seviyorum.
Başlayalım.
.......
Acının paslanmışlığı, alışıla gelmişliğinden ötürü yüzeye çıkmayıp içten içe ciğerinizi kül ederken, hislemediğiniz ve şahsınızca sebebini bilmediğiniz karın ağrılarınızın altında yatan sebebin, derinliklerinizde yatan acının uyanışı olduğunu hissettiniz mi? Gözlerinizle göremediğiniz, ama attığınız her adımda ardınızdan yol alan histerik duygularınızın, aslında sizin eseriniz olmadığınızı anladığınızda, kendiniz dışında herkesten nefret etme duygusuna kapıldınız mı?
Bu bir kelebek etkisidir. Başkalarının aldığı nişanlar sizi bulduğunda, ölmekten çok vurulursunuz. Ama bilmeyiz ki vurulmak, ölmekten daha zordur. Kanayan bir et parçasını koparmak mı daha kolaydır, yoksa yarabandıyla üzerini sarmalamak mı? Düşününce yarabandıyla üzerini kapamak daha can alıcıdır, fakat yine bilmiyoruz ki, acıyı koparıp atmak, etimize işlemesini beklemekten daha kolaydır.
Bağdaştıramadığım hislerimin havuzu, taştıkça gözlerimden aktı. Bir nevi boşluktaydım. Kalabalıktım, ama bomboştum. Nefes alırken ölüyordum. Bunların tüm hepsi arabamın işgale uğraması, ya da aldığım mesajın verdiği gizemsel korkudan değildi.
Ben hiç rahat nefes alamadım, ya da ben hiç doya doya soluklanamadım. Tüm bunlar, küçüklüğümden gelen küçük yenilgilerimin, gözlerimin önünde devleşmesinin eseriydi. Sanıyorum ki, yerime mıhlanmıştım hayatta. Kıpırdayamıyor, şayet buna kalkışırsam tek adım dahi ilerleyemeden düşüyordum dizlerimin üzerine.
Titreyen ellerimle ekranı seyrediyordum. Bedel ödemekten bahsediyorken, en büyük bedelleri tek başıma yüklendiğimi, taşıyamayıp binbir parçaya savrulduğumu bilmeden bedelini ödemekten bahsediyordu. Kimdi bilmiyordum, ne için dedi bilmiyordum. Bildiğim tek şey, hayatın bana verdiği en büyük ödülün acı olduğuydu. Acıyla besliyordu bedenimi, gözyaşlarım tükenmiyor, ya da kurumuyordu. Öyle ki acı benim bir diğer yanımdı; bırakmamak adına yakalarımı tutan birer el gibi.
Telefonu kapatıp tekrar cebime yerleştirdiğimde; nötrdüm. Karşımda benden daha heyecanlı ve panik araştırmacı, omuzlarımı sarsıyor, tepki vermem adına konuşmamı istiyordu. Ama ben dudaklarımdan tek bir sözcük çıkaramazken, içimden romanlar yazıyordum. Tek damla yaş dökemezken, içimde uluslar sel alıyordu.
Buğulaşmış sesler, içten içe netleşirken adımı adeta haykıran Bay Jeon, sanıyorum ki beni transta sanıyordu. Fakat ben her şeyi duyuyor, idrak ediyor, sezimliyor ve gözlemliyordum.
"Sakin olun." dedim tedirgin gözlerine bakarken. "Ben iyiyim." Söylediğim cümleyle ellerini saçlarına geçirip çekiştirmiş, yumruklamak için bir yer arıyor, bulamayıp yüzümü nişan almak istercesine sıkıyordu dişleri arasında. "Tanrı aşkına delirdin mi sen? Bu soğukkanlılık falan değil, bu resmen delilik. Dakikalardır tepki vermeni bekliyorum, sikeyim senin arabanı. Bunun içinse hepsi..." Cümlesini bitirmeden avuçlarımın arasını aralayıp sertçe vurduğu anahtarlığı koyarak bağırmaya devam ediyordu. "Al sana araba. Tepe tepe bin!"
Gözlerimi gözlerinden indirip, avucuma çevirdiğimde, önce idrak edememiş ardından avucumun ortasındaki anahtarı, avuçlarına sıkıştırdığımda, onu orada öylece bırakıp yoldan çevirdiğim taksiye binerek uzaklaşmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Epistle | Taekook
Romance• Tamamlandı Yıllanmış bir mektubun son satırında buluşunca adımlarımız, gözlerimden dökülen tek bir yaşla dinsin acıların. Zehrini akıttığın bedenime dokunduğunda ağır ağır, eksik kalan son satırı; gözlerin tamamlasın. 061120 - 200821