🎼|Miley Cyrus - Adore You|
■■■■■■■■
Merhaba!
Her şey yolunda mı?
Sizi seviyorum.
Başlayalım.
.......
Endişe.
Var olan tüm insani duyguların bir diğer parçası. Fazlaya kaçtığında zedeleyen, fakat dozunu bilene her anlamda iyi gelendir. Endişenin nesi iyidir derseniz, şayet endişe duygumuz olmasaydı, bir yakınımızı kaybetmekten korkmaz, ya da yanlış olduğunu bildiğimiz şeyden uzaklaşmaz, ateşe körükle yürümenin somut halini canlandırırdık. Endişe içgüdüsü bir diğer adıyla savunma mekanizmasıdır. Çünkü endişe ancak, yolunda gitmeyen durumlarda gün yüzüne çıkar.
Mesela tam şu an.
Yolunda gitmeyen birşeyler olduğuna artık emindim. Tanımadığım insanlar tarafından dört yanım sarılmış ve bir kuklaymışcasına savrulduğumu hissediyordum. Özellikle bu mektup elime geçtiği ilk andan itibaren, hayatımda hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Manevi anlamda tamamen çökmüştüm, beslenmiyordum, uyuyamıyordum, çalışamıyordum ve kaybediyordum.
Her şeyi.
Birini bulmak uğruna tüm bunlara ara verirken, aslında kendimi kaybediyordum. Vaz mı geçmeliydim. Doğrusu belki de buydu, belki de gerçekten vazgeçmeliydim. Düşününce bana zarar vermekten başka hiçbir işe yaramıyordu. Boşluktaydım, tam anlamıyla boşluktaydım. Ve tutarsızdım da, dakikalar önce mantıklı gelen, bir sonraki düşünüşümde dünyanın en mantıksız kararı gibi geliyordu. Stabil olan tüm duygularımda benden uzaklaşmıştı.
Hiç tanımadığım, bilmediğim kişi tarafından tehdit ediliyordum. Sebebi ne olabilirdi? Tanrı aşkına ben kendinden başka kimseyle uğraşmayan biriyken, kim bana kin güdebilirdi. Düşündükçe saçlarımı daha derinden çekiştiriyor, öyle ki koparmayı bile düşünüyordum.
Delirmiştim.
Korkudan değildi bu, nedensizliktendi. Sebebi olmayan yargısız infazlardı beni delirten. Oturduğum yer dahi batmaya başladığında, Jimin'den hesabı istemesini ve bir an evvel buradan çıkmamız gerektiğini söylediğimde, tüm soğukkanlılığıyla dediğimi uygulamış, hızla mekandan ayrılmıştık. Adımlarım öyle hızlı ve keskindi ki, Jimin bir ara koluma girerek beni yavaşlatmaya ve dinginleştirmeye çalışmış, başarısız olmuştu.
Hayatımın her daim engebeli olması, çıkış yollarının yüzüme kapanması beni bitiriyordu. Kaderin bana lüks bir hayat vermesini istemiyordum. İstediğim tek şey huzurdu. Ve sanki kasıtlı yapılır gibi, verilmeyen tek şey huzurdu. İşi gücü bırakıp, küçük bir kasabada, bir tas çorba ile ufak bir gölün kenarında bir kulübe evi yapıp, son nefesime dek orada öylece yaşama fikri çok cazip geliyordu özellikle; tam şuan.
Hızlı adımlarım ardında peşisıra arkamdan gelen Jimin, nefes nefeseydi. Bana yetişmeye çalışırken sanıyorum ki yorulmuştu, küçük avuçları bir yandan kalbinin üzerinde duruyor, diğer yandan sessizce ardımdan koşar adım takip ediyordu. Arkama dönüp bakmamla soluklarının arttığını görmüş, dayanamayıp yavaşlamış hatta durmuştum. Çok yorulmuştu, sanki saatlerdir koşuyormuş gibi yorulmuştu.
"Sırtıma atla!" Söylediğim cümleyle arkasını dönmüş sanki başkasına sesleniyormuşum gibi üzerine alınmamıştı. Boşluğu görmesiyle tekrar bana dönmüş şaşkınca yüzüme bakıyordu. "Ben mi?" dedi idrak etmeyi henüz becerememişken. "Yok şu arkandaki sokak lambasına diyorum." Dalga geçtiğimi duyunca omzuma vurmuş, ardından beklemeden sırtıma çıkmıştı. O kadar hafifdi ki, sanki bir torba pamuk taşıyormuşum gibiydi. Ufak parmakları omuzlarımı kavramış, bir yandan başını başıma yaslayarak kesik kesik soluyordu. Bir anlığına her şeyi unutmuştum. Tüm yorgunluğumu, öfkemi, beni tedirgin eden tüm düşünceleri süpürmüştü aklımdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Epistle | Taekook
Romance• Tamamlandı Yıllanmış bir mektubun son satırında buluşunca adımlarımız, gözlerimden dökülen tek bir yaşla dinsin acıların. Zehrini akıttığın bedenime dokunduğunda ağır ağır, eksik kalan son satırı; gözlerin tamamlasın. 061120 - 200821