GÖKYÜZÜ AĞARANA DEK

93 5 12
                                    

       ~Merhabaa, bu bölüm tanıtım bölümü sayıldığı için çok uzun değil. İlerleyen bölümlerde bu bölümü biraz daha iyi anlayacaksınız. Fikirleriniz benim için önemli, bu yüzden hikayemde satır aralarında ve hikayenin sonu için yapacağınız yorumlar beni çok mutlu eder.~
•Beğeneceğinizi umuyorum, keyifli okumalar•

Küçük kız ne yapacağını bilemez haldeydi. Artık kendini eskisi kadar mutlu hissedemiyordu. Ailesi ona uzak ve soğuk davranıyorlardı. Onların kızı olduğuna emindi. Böyle görünmez olmasına sebep neydi. Önceden de pek farklı sayılmazlardı. Ama artık başka bir şey var gibiydi. Hande bunun nedenini az çok anlayabiliyordu. Ama nereden bilebilirdi, o böyle olsun istemezdi. Kimse böyle bir şeyi bile isteye yapmaz diye düşündü.

Kendini suçlu hissedemezdi. O zaten çok güçlü bir kızdı. Kimsenin kendini kötü hissettirmesine izin vermemeliydi. Ama onlar ailesiydi, onların düşüncelerini nasıl göz ardı edebilirdi. En son ne zaman görünmezlik iksiri içmiş gibi hissetmemişti. Ne zaman bırakacaktı birazcık ilgi görebilmek için kendini hasta etmeyi, ama onun için bu da bir sorun değildi artık. Bazen annesini, dadıları ve hizmetçileri o hasta haldeyken onunla ilgilendiklerinde, kapının ardından ona bakarken yakalardı ki bu bile onun küçük kalbinin kilometrelerce koşmuş gibi hızlanmasına yeterdi.

Buraya ikinci ya da üçüncü gelişim olacak diye geçirdi içinden. Son zamanlarda ruhunun daraldığını hissediyordu. Bir hafta kadar önce dedesinin devasa evindeki rutin davetlerden birinden sıkılıp kaçmıştı. Aslında içten içe biraz da fark edilmek için kaçmıştı göz kamaştırıcı malikaneden. İçindeki büyük heyecanla ve o heyecanın asıl sebebi olan onun için endişeleneceklerine olan umuduyla karanlık alanda nereye gittiğini bile tam olarak seçemiyordu. Hoş içinde korkuda yoktu aslında, utanmasa başına bir şey gelmesi için dua edecekti. Çünkü genelde durum böyle olduğunda dikkat çekerdi. O yaşta bir çocuğun aslında bu karanlıkta dolaşırken korkması gerekmez miydi?

O karanlığı severdi. Bunu geceleri hayal kurarken; yıldızların ona, gece lambasından daha çok hayal kurabileceği neden verdiğini fark ettiğinde anlamıştı. Ona göre görmek isteyen biri için karanlığın sakladığı birçok güzel şey vardı. Aslında karanlıktan korkulmazdı zaten; karanlığın getirebileceği şeylerden korkulurdu. İnsan çoğu zaman güvende hissetmek istemez miydi? Karanlıkta kaldığınızda da görebileceğiniz bir şey olmadığından, tutunabileceğiniz ya da hissedebileceğiniz bir şey arardınız.Hande bunun yokluğunu oldukça hissetmişti zaten. O bunun açlığını giderek daha fazla hissediyordu. Tutunabileceği ve hissedebileceği şeylerin aydınlıkta da onu yalnız bıraktığının farkına vardıkça, karanlık o kadar da ürkütücü gelmemeye başlamıştı.

Burasının karanlığının güzelliği onu güvende hissettiriyordu. Çünkü şehirdeki karanlıktan çok farklıydı, burada fazla ışık olmadığından gökyüzü büyüleyiciliğini daha da ortaya seriyordu. Yıldızlar bazı yerlerde daha sık ve parlaktı. Bazı yerlerde de sanki utanıyormuşçasına sahip oldukları ışığı yeterince yansıtmıyorlardı.

Hande kendini o utangaç yıldızlardan biri gibi görüyordu.
Aslında hiç te utangaç bir çocuk değildi, isteklerini ve düşüncelerini özgürce ifade edebilen biriydi. Ama konu annesine gelince kabuğuna çekiliveriyordu. Ona kendisinin de sevilecek biri olduğunu göstermeye çalışıyordu, onun her dediğini ikiletmeden yapardı. Gereksiz yere çıkışmalarına aldırış etmezdi. Ondan daha fazla ilgi görebilmek için elinden ne geliyorsa yapardı, onun tarafından sevildiğini biraz olsun hissedebilmek için...

Derin bir nefes çekti büyüleyici havadan. Buranın havası, ferahlığı, güzelliği hepsi çok başkaydı; hiçbir yere benzemiyordu. Biraz daha ilerleyip denizin, dalgalarını öc almak ister gibi vurduğu kayaların biraz gerisine oturdu. Oldukça soğuktu, ama onun yüzünde onunda tam olarak anlam veremediği bir gülümseme vardı. Sanki oraya gitmesinin nedeni annesinin onu merak etmesi ve bulunmak istemesi değildi. Sanki bugün buraya gelmesinin başka bir nedeni vardı.

Dizlerini kendine çekerek kollarını dizlerine sardı. Rüzgarın, omuzlarının biraz altında kalan saçlarını savurmasına, kulaklarını ve burnunu üşütmesine sessiz kalıyordu. O anın büyüsündeydi.

Hırçınlaşan deniz dalgalarının kayalara vuruşunun çıkardığı sesleri dinlemeye ara verip, arkasından duyduğu cılız hışırtıya kulak verdi. İşte şimdi biraz endişelenebilirdi, içinden bu hışırtıyı dedesinin onu bulduğuna yormak istiyordu. Gözlerini aralayıp arkasını dönmek zorunda kalacaktı. Ama o sanki hareket kabiliyetini yitirmişçesine sadece duruyordu. Hareket etmeli miydi? Gelenin bir hayvan olmadığını nereden bilebilirdi ki. Kendini sıkıyordu, daha ne kadar o konumda kalabilirdi. Zaten üşümeye de başlamıştı. Sesi duymasından yaklaşık bir dakika sonra bir yaşam belirtisi göstermeye karar vermiş olacak ki kollarını yavaşça dizlerinden çözdü ve gözlerini araladı. Dalgalar öyle sert vuruyordu ki kayalara, serpintilerin izlerini yüzünde hissetmeye başlamıştı. Daha da üşümesine aldırış etmeden yavaşça arkasına döndü. Oturduğu yerden gözlerini kısıp etrafı taramaya başladı, bu karanlıkta net bir şey görmesi olanaksızdı zaten. Hızlanan kalp atışlarıyla birlikte biraz daha dikkat kesildi gizemli karanlığa, onun geldiği yönün biraz sağında ve biraz daha geride olan çalılıkların hemen yanında bir karartı seçebilmişti.

Silüetin bir insana ait olduğunu anlamak zor olmuştu. Silüetin dedesine ait olduğu düşüncesiyle içini bir rahatlık kaplamıştı ama bu rahatlama çok uzun sürmemişti.

Çünkü bunun dedesinin heybetli bedeni olmadığını anlamak için dahi olmak gerekmezdi. Kim olduğu belli olmuyordu ama kendisinden bir miktar uzun olan birine aitti. Hareketlendiğini gördüğünde hızlanan kalp atışlarıyla aniden kalkıp ne yapacağını bilemez halde bulunduğu kayadan aşağı atlamayı planladı ama bunu yaparken sol el bileğinin acısını hissetti. Çıkıntıya sürtünen bileği hafifçe soyulup kanamaya başlamıştı ama o tam olarak ne olduğunu anlayamadan diğer kayalardan daha dikkatli geçmeye çalıştı. Ona doğru geldiğini hissettiğinde elini acıyan bileğine götürerek adımlarını hızlandırdı. Geldiği yönü aramadan rastgele ağaçların arasına daldı. Ama istemsizce duraksadı, ne yaptığını bilmiyordu. Buradan hızla uzaklaşmalıydı, değil mi? Ama o sadece durdu. Ona doğru gelen adım sesleri de durdu birkaç saniyeliğine, kafasını hafifçe sağ omzuna çevirdi ama arkasına bakmaya cesareti yoktu. Kalbinim boğazında attığını hissediyordu. Daha fazla dikilmenin onun için iyi olmayacağını düşünerek; yoluna hızla devam etti. Arabaların geçtiği yola çıkasıya kadar koştu.

Atlattığını düşünerek arkasını döndü, evet; arkasında ne bir karartı ne de adım sesi vardı. Rahatlayarak bir nefes verdi. Evden çıkarken tabi ki böyle bir şeyi hesaba katmamıştı. Bileğini bir eliyle ovuştururken oradaki boşluğu hissetti. Gözlerini bileğine çevirince gerçekten boş olduğunu gördü. Şuan bileğinin derisinin yüzülmesine üzülmek yerine bilekliğinin yokluğunun endişesini yaşıyordu. Neredeydi bu!? Yolda mı düşürmüştü? Hayır, hayır; kesinlikle bileğini sürtünce düşürmüştü. Korkusunu bir kenara atarak geldiği yolu tekrar koşmaya başladı,o karanlıkta bilekliği nasıl bulabilecekti ki? Olsun denemeye değerdi.Bu sefer az öncekinden daha hızlı koşuyordu. O bileklik annesinin tek hediyesiydi, 'Bunu tak, hiç çıkarma. Ona gözün gibi bak' demişti, biraz daha küçükken. Onu kaybedemezdi, gözleri doldu. Biraz daha hızlı olmaya çalıştı. Ama aniden önüne çıkan arabayla durmak zorunda kalmıştı. Karanlığa alışan gözleri, far ışığıyla kısıldı.

Arabanın arka kapısından hızla inen annesini görünce aklındakiler uçup gidivermişti. Hayatta; onca şeye rağmen belki de en çok sevdiği insan ona doğru hızlıca yürüyordu. Adımları telaşlı ve aceleciydi. Hande
sandı ki kolundan tutup götürecek, ondan habersiz çıkıp gittiği için kızacak.

Ama o hiç beklemediği bir şeyi yapmıştı; önünde diz çöküp kollarını sıkıca bedenine sardı. Küçük kızın gözlerinden yaşlar süzülüyordu şimdi, ama dudakları kıvrıktı. Bu gece mutluluktan ağlayacağına rüyasında görse inanmazdı. Vücudu bütün korku ve endişeden arınıp yerini huzur ve güvene bırakmıştı. Şuan tek düşündüğü annesinin, derin güzel kokusu ve sımsıkı kendisini saran kollarıydı.


•Bu bölüm hakkındaki fikirleriniz beni heyecanlandırabilir!•

>Birkaç yorum yapıp, sayfanın altında ,sizin kadar olmasada tatlış olan yıldıza dokunarak hikayeme oy verirseniz çok sevinirimm.. ;) <

GÖKYÜZÜ AĞARANA DEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin