📼24"Prens artık prenses olmuş."📼

962 84 424
                                    



🎶Yüksek Sadakat-Aşk Durdukça🎶

-Hatırlatma-

Parmak ucumda yükselerek başını ellerimin arasına aldım ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

İlk başta şaşırarak sedeledi hafifçe. Hiçbir şey yapmadı. Şaşkınca olduğu yerde adeta dondu. Ben ise sakin olmaya çalışıyordum. Kalp krizi falan geçiriyordum herhalde. Yavaşça geri çekildim ve gözlerimi açarak gözlerimi, gözlerine diktim. "Şimdi inandın mı?" faltaşı gibi açılmış gözleriyle bana bakıyordu. Hiçbir şey diyemedi.

Tam konuşacağı sırada biri, "Ateş?" diye seslendi. İkimizde geriye çekildik ve sesin geldiği yöne baktık. Bize şaşkınlıkla bakan 3 çift göze. Ateş ise hâlâ fazlasıyla şaşkın duruyordu. Gözlerim önce kadında, sonra adamda. En son ise küçük çocukta durdu. Ben, kim bunlar diye düşünürken Ateş beni dediğiyle harika bir şekilde aydınlatmıştı.

"Anne? Baba?"

Tedirgince dudağımın kenarını dişledim tekrar. Tamam, sınav zamanları, abuk subuk zamanlarda baya stresli oluyordum. Şu an yaşadığım stres ise, galiba hepsine 1000 basardı. 15 dakikadır salonda oturuyorduk. Sağdaki koltukta Ateş'in babası, -adı Emreymiş- soldaki tekli koltukta annesi, -Süheyle Teyze- oturuyordu. Aybars ise abisiyle mutfaktaydı.

Yemin ederim kimseden çıt çıkmıyordu.

İşte, 15 dakika önce yanımıza geldiler annesiyle sarıldılar falan. Aybars'ı sırtına aldı falan. Her şey okay. Ben tam oradan sıyrılıp kaçacağım derken kadın bana demez mi, 'gel yukarıya çıkalım bir çay içelim' diye. Gelmeyeyim diyorum, ayıp olur diyorum. Zahmet olur diyorum. Kadın diyor saçmalama. Ulan salak Su. Sen çocuğu anasının karşısında öp, kınalı kuzusunu iki gözünün çiçeğini. Sonrada ayıp olur de. Gerçekten efsane.

Gözlerimi mutfağa doğru çevirdim. Ateşte iki saattir mutfakta neyin çayını yapıyordu bilmiyorum ama benim burdan gitmem gerekiyordu. Tekrar annesi ve babasına baktım. İkiside bana bakıyordu. Şirince gülümsedim. Gülümseyerek karşılık verdiler. Allahım öleceğim! Birde malok gibi sırıtıyordum yüzlerine karşı. Ulan sen çocuğu öptün lan! Hıyar Su! Laks diye böyle. Ateşte bir şey demişti ki.

Ateşlede sonra konuşacaktık bu konuyu gerçi.

O sırada Ateş içeriden elindeki çay dolu tepsiyle geldi. Arkasında da Aybars. Önce anne ve babasına uzattı. Ardından gözlerini gözlerime dikerek gülümsedi ve çayı uzattı. Kalbimin ani atışıyla hiçbir tepki vermeden çayı aldım. Gerçekten tuhaf hissetmekten ölecektim. Öyle bir durumun içindeydik ki. Sanki.

Sanki Ateş'i istemeye gelmiş gibi hissediyordum.

Aybars, abisinin yanına oturdu. "Abi benim okulum açılıyor biliyor musun?" çayımdan bir yudum almaya çalıştım. Sadece çalıştım çünkü çay çok sıcaktı. Ee doğal tabi. "Biliyorum abim. Bende onu soracaktım. Anne," saçlarını karıştırınca bana bir şeyler oldu. Tamam her zaman yaptığı işti ama, bir tuhaf hissettmiştim.

Ayrıca ben niye hâlâ buradaydım?

"Bugün, bu saatte geleceğinizi bilmiyordum. Bilseydim sizi karşılamaya gelirdim." babası gözlerini çay bardağından çekmeden bir yudum aldı ve konuştu. "Bizede ani oldu. Sen zaten meşguldün sanırım." nefesimi tuttum. Gerçekten utançtan ölecektim. Beni burada öldürüp, üzerime toprak atın. Bakın gerçekten hiç sorun değil.

"Sen aniden Ankara'ya dönmek istiyorum dediğin zaman kötü bir şey oldu sandık. Aslında diğer hafta cuma günü gelecektik. 2 gün kalır öyle döneriz diye ama sen öyle değince telaşlandık ve apar topar geldik." gözlerimi annesinin üzerinde gezdirdim. Annesi gerçekten çok güzel bir kadındı. Kumral kısa saçları ve mavi gözleri vardı. Aybars tamamen annesine benziyordu. Ateş ise tamamen babasına. O da kıvırcık marul gibiydi.

BİR DANS DAHA?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin