Üç yıl geçti. Kook'un evlendiği, benim öldüğüm o günün ardından tam üç yıl geçti. Tanrının aciz kulu Tae öleli tam üç yıl oldu.
"Hoş geldiniz!"
Şimdi de biricik en yakın arkadaşımın evine kahvaltıya geldik. Özel olarak davet ettiler. Yanımda Jin ve Suga da var. Suga ortak arkadaşımız. Hatta Kook'a daha yakın desem de yeridir. Kookla tartıştığımızda bana dikelen ilk kişi olur her zaman. İyi çocuk çünkü Kook'a abilik yapan nadir insanlardan birisi. Kook normalde kolay kolay birisi altında ezilmeyi sevmez bu yüzden nadir diyorum.
"Hoş bulduk Kookie."
İlk bana sarıldı. Eskiden yaşadığımız üç beş anıyı da kahkahalar eşliğinde gizli gizli hatırlattığında elbette en yakın arkadaşıma eşlik ettim. Sırtıma vurarak beni içeriye geçirdiğinde diğerlerine daha nazik davranmıştı. Evet Tae'ye nadir nazik davranılır çünkü neden? Tae, en yakın arkadaş mertebesinde.
Yugyeom ile karşılaştığımda hiç bozuntuya vermeden kısaca tokalaştım.
"Tae, yüzünü gören cennetlik. Uzun süredir gelmiyordun."
"Eh, yoğunluğumu biliyorsun Yeom."
"Kook'tan daha önemli mi demek bu?"
"Asla. Ona her zaman vaktim var."
İstemsizce oluşturduğum duvar yüzünden ona zaman zaman ters davranıyor, laf sokup kenara çekiliyordum. Bu gerçekten istemsiz oluyor çünkü o benden nefesimi çaldı.
"Tae'm bana her gün vakit ayırıyor hayatım, şüphen olmasın. Biz en yakın arkadaşız."
"Doğru."
Bu lafın ağırlığını fark etmeden söyledi. Ben de bozuntuya vermeden bir beşlik çakıp çocuklar gibi zıplaya zıplaya bahçeye kurulan masaya ilerledik.
Üç yıldır sezilenin aksine garip bir hava var gibiydi evde. Yugyeom bana oldukça soğuk, Kook'a ise ilgisiz gibi duruyordu. Belki kavga etmişlerdir, sürtüşmüşlerdir diye düşünsem de böyle bir durumda benim mutlaka haberim olurdu çünkü Kook ile çekim esnasında bile konuşmayı asla ihmal etmiyordum. Değişen bir şey yoktu; hala her şeyini biliyordum. Cinsel hayatları hariç.
Mesela geçenlerde Yugyeom'un iş bahanesi ile eve geç gelmelerinin arttığını, bu yüzden Kook'un sinir krizi geçirdiğini biliyordum. Ya da ne bileyim, çocuk sahiplenme düşüncelerinin zamanla söndüğünü de biliyordum.
Yani ya bu onların normal hayatlarıydı, ya da kesinlikle bir sorun vardı. Kook'u herkesten iyi tanıyan birisi olarak söylüyordum bunu.
Kurulu masadaki yerlerimize yerleştik hepimiz birkaç dakikaya kalmaz. Kook çaylarımızı dökmek için oturur oturmaz geri ayaklandığında Yugyeom'un ona yardım etmeye zerre tenezzül etmediğini gördüm. Bu da neyin egosuydu?
Eksikleri almaya mutfağa giden Kookie'min ardından gittim hemen. Yardım içindi tabii ki. Malûm, sevgilisi kocası onu pek önemsiyor gibi görünmüyordu.
Isınması için fırına konulan krep ve kızartmaları almaya kalktığında onu hafifçe itip bu görevi üstlendim. Onun canı tatlı olduğu için ufak bir yanıkta hemen söylenmeye başlardı. Bunu da kim ister? Elbette hiç kimse.
Fırından hepsini alıp masaya tezgaha koyduğumda portakal suyu sıkan en yakın arkadaşıma seslendim.
"Kookie, neyin var senin?"
"Hm? Nasıl yani?"
"Evde garip bir hava var. Bunu herkesten gizleyebilirsiniz ama benden değil Kook."