"Ne bu üzerindeki koku? KİMLERLE ALDATIYORSUN BENİ?!"
"Kes saçmalamayı Kook. Ben senin için, bizim için çalışıyorum senin söylediğin şeye bak!"
"Bıktım yalanlarından! Bıktım mutsuz olmaktan! Bıktım beni kandırmalarından! Çok şey değil MUTLU BİR YUVA İSTEDİM SENDEN! BUNU MU ÇOK GÖRDÜN? HANGİ FAHİŞE İLE ALDATTIN BENİ SÖYLE!"
"JUNGKOOK! KES SESİNİ DEDİM SANA!"
Şans eseri geldiğim en yakın arkadaşımın evinde, kapının tam önünde dikilerek evden yükselen sesleri can kulağı ile dinliyorum. Kapı hafif aralık, Kook ağlıyor ve Yugyeom onu zerre umursamıyor. Dünkü geceden sonra bu sahneye pek de şaşırmıyorum.
Kook, olayları tüm çıplaklığı ile içe içe anlattı. Sonra benim evimde kaldı. Ben sabah çekimlere gittiğimde de, uyandığında evden çıktığına dair mesaj attı.
Şimdi ise karşılaştığım sahne bu. Eve girmekle girmemek arasında ince bir çizgide gelgit yaşıyorum. Eve girsem aile işlerine karıştığım için ekte bir kavgaya daha sebep olacağım, girmesem Kook'un ağlamasını böyle uzaktan dinliyor olacağım. Her ikisine neticede kötü şeyler.
"YETER YEOM!"
"ASIL SANA YETER! BOŞASANA O ZAMAN NİYE DURUYORSUN SENİ LANET OLASI!"
Sanırım şu an için arkamı dönüp gitmek en mantıklı seçenek. Elimde, Kook'a aldığım ve bir eşinin de bende olduğu sweat ile(son zamanlarda bunu çok istediğini biliyordum) arkamı dönüp usul yavaş daha az önce park ettiğim arabama ilerlemeye başladığımda kendi sesimi duydum. O tanıdık sesten.
"Tae..."
Kook'tu bu. Bedenimi geri ona döndürdüğümde koşarak bana sarıldı.
"İyi ki burdasın dostum...
Lütfen, lütfen götür beni."İçine içine ağlarken, kalan son gücü ile bunları söylemişti. Sonrası zaten malum. Onu kendi arabama bindirerek elimdeki paketi kucağına bıraktım. Viran olmuş gözleri ile çoktan hareket eden arabayı süren bana baktığını hissettim. Onu burdan ne kadar çabuk uzaklaştırırsam bir o kadar iyi olurdu.
"Bu ne Taetae?"
"Çok istediğin sweati aldım Kookie. Bir eşi de bende var. Beraber giyeriz diye düşündüm. Sana getirmek için gelmiştim ama..."
Dosthane bir şekilde elini omzuma atıp harabe hali ile gülümsedi.
"Beni her şekilde düşünen bir tek sen varsın biliyor musun Taehyung? Herkes yıkıp, ezip, parçalayıp gidiyor. Evlendiğim adamın bile umrunda değilim. Eve geldiğimde birisi ile konuşuyordu. Dinledim Kook. Fahişenin birini nasıl öptüğünü anlattı arkadaşlarına. Ben de bunu dinledim. Onun yanından, utanmadan bana gelmiş inanabiliyor musun? Üzerinde hala onun kokusu vardı. Bana bunu nasıl yapıyor Tae,nasıl?"
Aldığım hediye paketini göğsüne bastırırken fazla ses çıkarmadan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında sinir kat sayım arttı da arttı. Nasıl olur da aldatırdı Kook gibi şahane bir insanı? Ben onun yerinde olmak için yanıp tutuşurken nasıl o lanet olası gözü başkalarını görüyordu? Nasıl, karıncayı bile incitemeyen Kook'umu üzerdi. Nasıl?!
Kendime hakim olup yavaşça, sessiz bir ara sokağa girdim. Arabayı durdurup emniyet kemerini çözdüğüm gibi, en yakın arkadaşımı kendime çekerek sarıldım. O bunların hiç birini hak etmiyordu. O sadece mutlu olmayı hak ediyordu. Sadece mutlu olmayı.
"Ben her zaman yanındayım Kook. Herkes sana taraf alsa bile her zaman yanında, elini tutup sana sarılıyor olacağım. Unutma bunu tamam mı?"
Kollarını boynuma sarıp devam etti ağlamaya. Zaman dursun istedim. Canım gibi sevdiğim insanı üzen hayat yanıp kül olsun istedim. Yugyeom geberip gitsin istedim. Sevdiğimi harabeye çevren herkese, Tanrıdan lanetti o an dileklerim.
Yanıp kül olduğum bedenin üzüldüğünü görmek, cehennemim.***
"Diğerlerine anlatmayı düşünüyor musun? Yoongiye, Jine."
Yattığı yerde hiç hareket etmeden cevep verdi.
"Bilmiyorum. Özellikle Yoongiden saklamak pek akıl karı değil ama öğrenirse Yeom'u kesin döver. Senin gibi kendini tutamaz. Öfke kontrol sorunu olduğunu biliyoruz."
Odanın içinde bir oraya bir buraya volta atmayı bırakıp camın önünde durduğumda, yatağıma yayılmış Kook'a döndüm. Hah! Ben tutabiliyor muydum? Şimdi gidip o çocuğu tuzla buz etmemem için hiçbir sebep yoktu.
"Kimle aldattığı hakkında bir fikrin var mı?"
Doğruldu. Ağlamaktan mosmor kesilen gözlerini ovuşturup saçlarını biraz daha dağıttı.
"Şüphelendiğim birisi var elbet. Emin değilim yine de."
"Kim?"
Gözlerime baktı. Bir kere daha yandım da küllerim içime döküldü.
"Çalıştığı yerde bir arkadaşı var. Hoseok diye birisi. Arkadaşlar arasında J-hope diye sesleniyorlardı. Ondan şüpheleniyorum."
"Ne sebep oldu şüphelenmene?"
Oldukça mühim bir soruydu.
"İlk evlendiğimiz zamanlarda bir gün Yeom ile kavga etmiştik. Evden çıktı gitti. Onu bir milyonuncu kez arayışımda telefonu açtı ve arkadan Hope'un sesi geliyordu. O gün, işte olduğunu söyleyerek geçiştirdi ama bu olay sonrasında çok kez tekrar etti. Başlarda şüphe duymadım. İşten gelir, duşunu alır benimle ilgilenirdi. Telefonuna sürekli gelen mesajlar bile şüphelendirmemişti."
Dinlerken yavaş yavaş hareketlenip Kook'un hemen yanına, yani yatağın diğer tarafına oturdum. O da, sanki bu ona huzur vermiş gibi arkasına yaslandı.
"...ne bileyim işte. Sonra bir gün eve geldi. Bakışları ve gülüşleri beni rahatsız etti. Onun kokusu çok keskin ve derindi Tae. Bugün, Yeom'un üzerindeki kokunun, Hope'a ait olduğuna yemin bile edebilirim."
"Eğer öyleyse, Yugyeom seni en başından beri aldatıyor demek bu."
"Boşanmalı mıyım? Belki de evet...
Acısın, kanasın ama bitsin deyip çekilmeliyim belki de. Bilemiyorum."Sustum. Buna ne denir o an için bilemedim. Elbette içim bas bas bağırıyordu evet diye ama Kook böyle mutlu olacak mıydı? Her şeye rağmen Yugyeomu seviyor olduğu acı bir gerçek değil miydi?